Trump-Kim zirvesi böyle mi bitmek zorundaydı?
Trump ile Kim arasındaki ikinci buluşma, geçtiğimiz haftanın sonunda aniden ve sonuçsuz şekilde sona erdi. İki devlet başkanı, nükleer silahsızlanma ve ABD'nin Kuzey Kore'ye uyguladığı yaptırımların kaldırılması konularında Hanoi'da anlaşmaya varamadı. Gazeteciler zirvenin yarım kalışını değerlendiriyor.
Kim, süper güç karşısında diz çökmedi
Trud, Trump ile Kim Jong-Un arasındaki görüşmelerin neden başarısızlığa uğradığını açıklamaya çalışıyor:
“ABD her zamanki gibi, süper gücün karşısında yer alan tarafın daha fazla ödün vermekle yükümlü olduğu varsayımından yola çıkıyor. Görünen o ki Kim, bu konuda aynı fikirde değil. Kim Jong-Un, ABD'nin ağustosta Kuzey Kore'ye yeni yaptırımlar uygulamaya başladığını unutmadı. Halbuki Kuzey Kore lideri Donald Trump'la temmuz ayında Singapur'daki görüşmeden önce en büyük nükleer tesisini imha etmişti. Demek ki Kim, Hanoi'da müzakerelere daha az uzlaşmacı bir tavırla girdi ve komple bir nükleer silahsızlanmaya hazır değildi, zira Washington'un, sırf sahip olduğu nükleer silahlar nedeniyle kendine dostça davrandığını pekala biliyor.”
Trump sağduyu gösterdi
Haftalık Respekt gazetesi ABD başkanının tutumunu övüyor:
“Sağduyusunu koruyan Trump'ın hakkını teslim etmek lazım. Karşısındaki kişi, Trump'ın her durumda uluslararası bir başarı elde etmek için şeytana uyacağını düşünüyordu. Ne de olsa Trump'ın pis işlerini yapan eski avukatı Michael Cohen, tam da Hanoi'daki zirve sırasında ABD Kongresi'nde ifade verdi ve eski şefini yalan söylemek, hile yapmak ve ırkçılıkla suçladı. Trump ise dikkatleri Washington'daki olaylardan uzaklaştırmadı ve müzakere masasını sonuç almadan terk etmeyi yeğledi.”
Demokrasi ayaklar altında
Dagens Nyheter ise, başarısız zirvenin ardından ABD başkanını anlayışla karşılayamıyor:
“Trump Kuzey Kore'nin korkunç potansiyelinden söz ediyor. Ama komünist kökenli planlı ekonomi öylesine verimsiz ki, milyonlarca Kuzey Koreli sürekli açlık çekmek zorunda. .... Rejim, halkın refahını değil, kendi selametinin derdinde ve bunu yaparken insafsızca baskı uygulamaktan da geri durmuyor. Öte yandan nükleer silahlar, Kim hanedanını tahtından edecek saldırganları engellemenin teminatı. Ancak böyle ayrıntılar, Trump'ın umurunda bile değil. ... Trump için yıllarca en zor işleri halleden Michael Cohen, ABD Kongresi'nin huzurunda ifade verdi ve eski şefini ırkçılıkla ve sahtekarlıkla suçladı. Hanoi'da Trump'ın demokrasiyi ve insan haklarını nasıl küçümsediğini de gördük.”
Hem fiyasko, hem felaket
NRC Handelsblatt, Trump-Kim zirvesinin yarım kalmasını sert bir dille eleştiriyor:
“Zirvenin başarısızlığı her iki taraf için de hem fiyasko, hem felaket oldu. Bu durum, kritik konuların önceden alt seviyede müzakere edilmediği yeni ve riskli bir diplomasi üslubunun sonucu. ... Şimdi sorulması gereken soru, zirvenin başarısız olmasının hangi sonuçları doğuracağı. Kuzey Kore yeniden nükleer denemelere başlar mı, yeniden füze fırlatır mı? Ve: Barış sürecinde en başa mı dönüldü?”
Artık pragmatik müzakereler başlayabilir
Diário de Notícias ise Hanoi'dan gelen haberleri iyimserlikle yorumlamış:
“Sonuçsuz kalan zirveyi fiyasko olan nitelendirenler var, ama gerçek çok başka: 'Gerçek' müzakereler, küçük adımlarla ilerleyen müzakereler, asıl şimdi başlıyor. ... Kim yaptırımların ivedilikle kaldırılmasını istedi, Trump, hayır, dedi. Çok iyimser olmamak kaydıyla, pragmatik müzakereler artık başlayabilir ve ne kadar uzun sürerlerse sürsünler, mutlaka çatışmaları engelleyecek küçük sonuçlar getireceklerdir. Kuzey Kore nükleer ve füze testlerinden vazgeçecektir. ... Aslında Hanoi'daki buluşmanın en iyi tarafı, Kim ile Trump'ın karşılıklı övgüler yağdırdıktan sonra, birbirlerine öfkelenmemeyi başarmalarıydı.”
Henüz her şey bitmedi
Jyllands-Posten'a göre, Trump- Kim zirvesinin sonuçsuz bitmesi her şeyin bittiği anlamına gelmiyor:
“Böylesine gerçeklerden uzak ve omurgasız bir rejimle diyalog gerçekleştirmiş olmak bile, Trump için bir başarı. ... Siyasi liderler arasında kimyanın tutması gerçekten önemli. En azından Trump zirveden sonuç çıkmasa bile diyaloğun devam etmesine önem verdiğini izlenimini yarattı. ... Ama şu ürkütücü tespiti de yapalım: Dünyanın en baskıcı ve insan hakları düşmanı rejimlerinden biri artık nükleer kulubüne dahil oldu ve büyük bir ihtimalle de orada kalacak.”
İki tarafın da hayalleri yıkıldı
Eski Rusya Dışişleri Bakanı Georgi Kunadse Echo Moskwy'deki yazısında, zirvenin yarım kalmasına hiç şaşırmadığını ifade ediyor:
“Kuşkusuz ABD başkanı Hanoi'dan, Kore Yarımadası'nın 'nükleerden arındırılması' konusunda iki tarafın da tevekkül içinde olduğunu gösteren şık bir sonuç bildirgesi çıkmasını umuyordu. Bu çirkin sözcüğün insan dilindeki anlamı, Kuzey Kore'ye ait nükleer silahların yok edilmesiydi ve tabii Kuzey Kore diktatörü buna razı olmadı. Kim, tiran olmasına tiran, ama elindeki kozdan vazgeçecek kadar aptal değil. Kore lideri ise, zaten güçsüz olan ekonomisinin nefesini kesen ABD yaptırımlarının kaldırılmasını ya da azaltılmasını umuyordu. Bunu da ABD başkanı kabul etmedi. Trump henüz bir tiran değil çünkü; kim onun bunu kabul etmesine izin verir ki?”
Kim tarafını seçmek zorunda
Delo, Kim'in şimdi ne yapması gerektiğini açıklıyor:
“Aslında Trump'ın diplomatik misyonu, ABD'nin küresel hakimiyet konusundaki tek ciddi rakibi olan Çin'e yönelik olduğu için, Kim şimdi karar vermek zorunda: Bu büyük kumarda kazanan mı olacak, yoksa dolaylı olarak zarar gören mi? Kim, Çin lideri Şi Cinping'in elinden tutmaya devam ederse Trump ile yaşadığı aşk, kısa sürede ateş ve öfkeye dönüşebilir. Nükleerden tamamen arınırsa da, Trump, kazanmadığı Nobel barış ödülünün bir kısmını ona verebilir.”