Havada Güney Amerika Baharı kokusu var
Güney Amerika'da sol hükümetlerin dönemi geçmiş gözüküyordu ama iktidarın yeni sahipleri, hesabı vatandaşları düşünmeden yaptı, diyor Trud:
“Brezilya'da, anketlerde cumhurbaşkanlığı yarışını önde götüren, İşçi Partisi'nin sevilen lideri Luiz Inácio Lula da Silva, yolsuzluk suçlamasıyla göstermelik bir davayla yargılandıktan sonra aşırı sağcı Jair Bolsonaro iktidara gelmişti. ... Ekvador'da yeni başkan Lenin Moreno, ABD ve IMF karşısında kuyruğunu kıstırdı ve 4,2 milyar dolar tutarında bir tasarruf programını uygulamaya soktu. ... Bunun üzerine toplumsal patlama ve büyük protestolar yaşandı. ... Henüz yargıya varmak için erken, ancak şu sıralar gözlerimizin önünde gerçekleşen sola eğilimin, yakında bütün Güney Amerika'yı sarması imkansız değil.”
Facebook da insanlara ilham veriyor
Público farklı ülkelerdeki protesto hareketlerinin internet üzerinden birbirlerine ilham kaynağı olduklarına inanıyor:
“Bu devletlerin her birindeki siyasi ve sosyal koşullar hiç kuşkusuz protesto hareketlerinin söz konusu ülkeye özel nedenlerle oluştuğu söylemini haklı çıkarıyor. Ama bir taklit etkisi olduğunu da tamamen göz ardı edemeyiz. Bu etki her zaman vardı ve günümüzde sosyal ağların ve bu ağların iletişim mantığının güçlenmesiyle daha da arttı.”
Yeni fiili durum: Protestolar
Zamanın ruhu, dayanışma, diyor The Economist:
“Protestolar, beraberinde getirdiği bütün fiziki ve hukuki tehlikeler nedeniyle, günlük hayatın sıkıcılığını aşan bir heyecan ve hatta eğlence olabiliyor. Ve herkes dayanışma gösterdiğinde bu tavır modaya dönüşüyor. Her dalga bir ölçüde diğerlerini taklit ediyor. Ama protestoların örgütlenmesinde, herkese ulaşmasında ve devam etmesinde akıllı telefonların varlığının radikal bir dönüşüme neden olduğu da bir gerçek. ... Bu dalganın yakında biteceğine dair neredeyse tek bir gösterge yok. Bu yüzden [60'lı ve 80'li yılların sonundakilerin ardından gelen] bu üçüncü protesto dalgası küresel bir devrimin öncü sarsıntılarından çok, yeni bir fiili durum olabilir.”
Dünya nihayet elele veriyor
Dünya çapındaki protestolar küresel bir toplumun oluşmaya başladığına işaret ediyor, diyor Cyprus Mail köşeyazarı Gwynne Dyer:
“Dilleri, dinleri ve tarihleri birbirinden farklı olsa da, özellikle genç nüfus arasında ortak değer ve hedeflere sahip, yükselen bir küresel toplumun oluşumuna tanıklık ediyoruz. Muhalif düşünceye sahip ve yaşananlar karşısında öfkeli milyonlarca insan, ilk kez bir halk olma yolunda. İklim değişikliğinin neden olacağı bin yıllık bir fırtınaya kapılmak üzere olduğumuz şu günlerde, bu rahatlatıcı bir gelişme ve daha doğru bir zamanda gelemezdi.”
Zayıf sol kendine dikkat etmeli
La Repubblica köşe yazarı Bernard Guetta, dünya çapındaki protestoların geri tepmesinden endişe ediyor:
“Kardeşlik cephesi (sol, merkez ve ilerici kanat), 20. yüzyılın son çeyreğinde yitirdiği entelektüel dinamizmine yeniden kavuşabilmiş değil. ... İşin en üzücü yanı, 19. yüzyılda Fransız Devrimi'ne ve Aydınlanma'ya yönelik eleştirilerden doğan gerici düşüncelerin yeniden canlanmasına ve insanlarca teyit edilmesine imkan tanıyan bir boşluğun oluşmuş olması. Günümüzde aşırı sağ, azınlık da olsa en güçlü dinamiğe sahip siyasi güç sayılıyor. Otoriter ve yabancı düşmanı milliyetçiler bunu günümüzdeki ayaklanmanın başına geçmek için kullanabilir. Tıpkı faşizmin, daha sonra da Nazizmin geçtiğimiz yüzyılın başında yaptığı gibi.”
Batı kendine bu ahlaki soruyu sormalı
Politiken, Avrupa'da söz sahibi olanları, otoriter rejimlerle işbirliği yapmayı bir kez daha gözden geçirmeye çağırıyor:
“İç savaş korkusu, toplumsal ve demokratik yenilenmeye yönelik talebi erteleyebilir ama bu ihtiyacın kendisini ertelememeli. Irak ve Libya tecrübeleri, Avrupa'nın doğrudan müdahil olmasını gerektirmiyor. Ancak Batılı hükümetlerin otoriter ve baskıcı rejimlerle iş birliği, en azından siyasi ve ahlaki olarak sorgulanmalıdır. Halkını bastıran ve umursamayan rejimlerle işbirliği yapılması ve bu rejimlerin kurbanlarının görmezden gelinmesi utanmaz ve acınası bir hareket.”
Yükselme fırsatı yok denecek az
Dünyada, çalışmasına rağmen zar zor geçinen insan sayısı çok fazla, diyor çevrimiçi haber portalı Siol.net:
“Protesto edenler yoksul kitlelerden, küreselleşmenin kaybedenlerinden, iklim değişikliği ve yolsuzluklara batmış rejimler yüzünden Avrupa'ya kaçan, Batılı şirketlerin ucuz işgücünden ibaret değil. Şilili öğretmenin, Cezayirli öğrencinin, Beyrutlu hemşirenin de sorunu aynı: Eğitimli olmalarına rağmen orta sınıfa yükselememek adeta kaderleri olmuş. ... Bu duyguyu Avrupa'da da tanıyoruz.”
Bu kriz kalıcı
Phileleftheros umutsuzluğun ve gelecek kaygısının protestoları daha da körükleyeceğinden endişeli:
“Geçtiğimiz yıllarda milyonlarca insan, yaşam standartlarında gözle görülür bir düşüş yaşadı. Maaşlar yerinde sayıyor, hatta kimi zaman düşüyor ve geçim giderleri hızla artıyor. ... Umutsuzluk duygusu her kesime yayılmış durumda, özellikle de kendi kuşaklarının durumunun bir öncekinden daha kötü olduğunu pekala bilen ve belki de hiçbir zaman daha iyi bir yaşam süremeyecek olan gençler arasında. Geçen yıl başlayan, belli ki kalıcı bu kriz her şeyi yıkıp geçiyor. Protestolar devam edecek, hatta daha da şiddetlenmeleri olası.”
Demokrasi tehlikede
De Volkskrant'a göre demokrasi derin bir krizde ve bundan faydalanmayı en iyi bilenler popülistler:
“Popülistler temelde sadece seçkinciliğe değil, aynı zamanda çoğulculuğa da karşı ve sadece kendilerinin gerçek halkı temsil ettiğini iddia ediyorlar. Bu da müesses düzene karşı duygusal ve kutuplaştırıcı bir tutuma neden oluyor. Bu düzen hızla, kötü ahlaklı, yolsuzluklara batmış, halka kumpas kuran ve bu yüzden yok edilmesi gereken seçkinlerle özdeşleştiriliyor. Batı dünyasında her yerde siyasette bir bayağılaşma gözlemliyoruz. Dünyanın geri kalanında ise 2019 yılı itibariyle popülist tiranlar dürüst seçimleri, özgür basını, bağımsız yargıyı ve siyasi muhalefetin hareket alanını tehdit ediyor. Bütün bunlar orta yaş krizinden fazlasına işaret ediyor.”
Haksızlık ayaklanmaya neden olur
Ekonomist Jeffrey D. Sachs, Novoye Vremya için kaleme aldığı yazıda gösterilerin neden özellikle zengin kentlerde yapıldığını açıklamaya çalışıyor:
“Gayrimenkul fiyatlarındaki hızlı yükseliş nedeniyle insanların çoğu merkezi konuma sahip semtlerden kovuluyor ve işlerine toplu taşıma kullanarak gitmek zorunda bırakılıyor. Bu nedenle toplumun önemli bir kesimi, Paris ve Santiago'da yapılan protestolarda da gördüğümüz üzere, toplu taşımaya getirilen zamlara karşı büyük hassasiyet gösteriyor. ... Adaletsiz ve sürdürülebilir olmayan bir ekonomik büyüme, refahın değil isyanın habercisidir. Gelirleri daha aktif şekilde zenginlerden yoksullara yönlendirecek ve çevre sektöründeki kamu yatırımlarını arttıracak kamusal hizmetlere ihtiyacımız var.”
Silahımız şarkılar ve danslar
T24'e göre bu protestoların en güzel yanı, barışçı yöntemler kullanılmış olması:
“Ortak özelliğe bir not daha düşelim. Eylemler barışçıl, şiddetten arınmış kitle eylemleri. ... Şarkılar, türküler, danslar silah oldu. ... Şili’de, Başkent Santiago’da, balkonlardan Victor Jara’nin şarkıları yükseliyor. ... Lübnan’da koca bir alanı dolduran Müslüman ve Hristiyan ve Dürzi ve Ezidi ve Maruni kadınlar ve erkekler kol kola, omuz omuza bir şarkı söylüyorlar. Beethoven’in ... 9. Senfoninin o şarkısını Arapça söylüyorlar. ”
Göstericilerin somut planları yok
Dünyanın dört bir yanında yaşanan protestolar daha yapıcı hale gelmeli, diyor Libération:
“Bu protestolar anlık bir isyanı ifade etmekle beraber, siyasi partilerde ve derneklerde ne yazık ki birer karşılıkları yok. Seçkinlere duyulan nefret anlaşılır, ne de olsa mali sistemin tutuculuğu, 'iş bitiricilerin' yüceltilmesi ve gözü kara tasarruf politikası konularında gemi azıya alan onlar olmuştu. ... Ancak çoğu durumda bu tepki ya boşa düşüyor ya da demagojiyle sonuçlanıyor. Reformlar, müzakereler, uzlaşmalar olmadan bir şey elde etmek mümkün değil. Sokaklara, meydanlara dökülüp simgesel önemi olan binalar işgal ediliyor. Sonrasındaysa somut kazanımlar olmadan, kırgın ve yılgın biçimde eve dönülüyor. Siyasi perspektifi olmayan bir toplumsal hareket, halkın afyonudur. ... İlkbahar bittiğinde hasat zamanını düşünmek gerekir.”
Belki sorunun bir parçası da sensin
Aktivist ve sanatçı Yolanda Domínguez, El Huffington Post sayfalarından, protestolara sinirlenenleri eleştiriyor:
“Sosyal adalet, birçok kişinin öne sürdüğünün aksine ne bir modadır ne de tişörtlerdeki bir slogan. ... Birden fazla kuşağın arkasında durduğu toplumsal ve siyasal hareketleri, bir tüketim ya da bir süs olarak nitelendirenler, bu hareketlerin büyüklüğünü kavrayamamış demektir. Bunları geçici ya da çocukça olarak görmek, empati yoksunluğunun emaresidir. ... Eğer sen de hep aynı haberlerin yapıldığından, sürekli feminizm ya da sosyal adaletten söz edilmesinden ve biteviye gösteriler yapılmasından şikayetçiysen, neden rahatsız olduğunu sorgulamalısın. Belki de bunlar, hiçbir şey yapmadığın takdirde sorunun bir parçasının da kendin olduğunu sana hatırlattığı için.”
Siyaset, yurttaşın taleplerini umursamazsa...
Protestolar, siyaset dünyasının birçok yerde yurttaşın sorunlarını umursamadığının göstergesi, diyor De Standaard:
“Hong Kong, Lübnan, Barselona ve Şili ... Her dört örnekte de insanlar, kendi ülkelerindeki kabul edilemez haksızlıklar yüzünden sokakta. Hong Kong'da hukuk devletinin çöküşü, Şili'de eşitsizlik, Lübnan'da kötü yönetilen ekonomi, Barselona'daysa Katalanların istediği kendi kaderini tayin hakkına yeterince saygı gösterilmemesi ile mücadele ediliyor. Yurttaşlarının taleplerini kısmen bilinçli olarak görmezden gelen dört ülke örneği. İktidarda kalmak, kurumlar ve yerleşik değerler, bu ülkelerde halkın dert ve endişelerinden daha öncelikli.”
Derindeki sorunlara kimse el atmıyor
Mediapart'a göre, dünyayı saran ayaklanmalar, neo-liberalizmin bundan sonra daha da tırmanacak krizinin birer ifadesi:
“Bu kriz henüz başlangıç. Neoliberal krizin biteceğine dair en küçük bir umut yok. Aksine, sosyal baskı, sosyal koşulları daha da kötüleştiren, artan iklim felaketlerine eklemleniyor. ... Asıl önemlisi devletlerin neoliberal söylemler dışında bir çözüm üretecek yeteneğe sahip olmaması. Evet doğru, Ekvador ve Lübnan'da protestocular, tartışmalı planların geri çekilmesiyle memnun edilmiş oldu. Hatta Lübnan'da bankalardan elde edilen gelirlere vergi konulması kabul edilerek, eşit paylaşım yönünde adım atıldı. Ancak bu başarılar kırılgan ve daha derinlerde yatan sorunların yanı sıra demokratik taleplere de henüz bir yanıt verilmiş değil.”
Duvarlar liberal demokrasinin başarısızlığının göstergesidir
Expresso da gelişmelerin sebeplerini merak edenlerden:
“İster Brexit, ister Katalonya isterse Trump'ın duvarı olsun, bu sorunların her birinin, yalnızca tarihi değil, sosyal, ekonomik ve siyasi olmak üzere özel nedenleri var. ... Öte yandan kimi toplumlarda ve ülkelerde yalnızlaşma yönünde giderek artan bir eğilim olduğunu inkar etmek de mümkün değil. Gettolar kurulmaya, duvar ve setler çekilmeye çalışılıyor. İyiler, kötülere karşı. Biz ve ötekiler. Dışarıdan gelen ve dirliğimizi bozan tehlike. Kutuplaştıran bir söylem ve birilerinin diğerlerinin üzerine basarak yükselmesini sağlayan sosyal kırılmaların motoru. Ne kadar yalnızlaşırsan o kadar iyi, diyen bu tehlikeli düşünce, hem liberal demokrasinin hem de kapitalizmin iflası.”
Salgın hastalık gibi
Anlaşılan geniş çaplı, büyük gösteriler ve sokak savaşları günümüzde oldukça moda, diyor Mladá fronta dnes:
“Hong Kong'da gösterilerin ve çatışmaların başlaması üzerinden dört ay geçti. Barselona'da yarım milyon insan sokağa çıkıyor. Lübnan'a, iç savaş zamanlarını, Şili'de ise Pinochet dönemini hatırlatan manzaralar hakim. Endonezyalı üniversite öğrencileri, Hong Kong'daki protesto yöntemlerini inceliyor. Buradan know-how'ı ithal edip, kendi ülkelerinde patlamaya hazır bir ortam yaratıyorlar. Haklı olduklarını düşündükleri için her şey serbest. Bütün bunlar gerçekten de bir salgın hastalığı hatırlatıyor.”