Suriye: Yeni iktidara nasıl yaklaşmak gerekir?
Esad rejimi artık tarih olsa da onu deviren HTŞ, hukukun üstünlüğü vaatlerinde bulunan ancak pek çok Batılı devlet tarafından terör örgütü sayılan İslamcı bir milis kuvveti. G7 devletleri bir geçiş sürecini destekleme niyetinde olduklarını belirtirken, AB dışişleri bakanları da perşembe günü Berlin’de bir araya gelerek Şam’la yürütülecek işbirliğinin çerçevesini görüştü. Avrupa basını bölünmüş durumda.
Azami destek sağlanmalı
The Irish Times’a göre hem sorumluluklar hem çıkarlar bakımından izlenecek tek bir yaklaşım var:
“Suriye’de Esad rejiminin çöküşü, özgürlükler açısından cesaret verici bir gelişme. ... Artık yeni bir siyasi ve hukuki düzen tesis etmek, bölgelerinde istikrarı sağlamak, insani yardımların organizasyonunu gerçekleştirmek ve yeniden inşaya girişmek gibi devasa zorluklarla karşı karşıya olan ülke, uluslararası toplumun azami desteğini hak ediyor. ... AB’nin ve üye devletlerin gerçek bir diplomatik sorumluluğu da var. Barışçıl, kalkınmış ve yeniden inşa edilmiş bir Suriye’nin istikrarından asıl faydalanan ya da ülkenin tekrar bölgesel güçler tarafından körüklenecek bir kaosa sürüklenmesi halinde kaybeden olma potansiyeline sahipler.”
Ortak seçerken dikkatli olunmalı
Phileleftheros, milis lideri El Colani hakkında şöyle yazıyor:
“O artık Batı'nın seçilmiş kişisi ve başına konan on milyonluk ödülden kurtulacak. Sonunda bize 'Allahu Ekber'in artık korkutucu bir çığlık değil, bir dua olduğu söylenecek. ... Batı, ondan harabeye dönmüş Suriye'yi demokratikleştirmesini bekliyor. Önceki rejim tarafından harabeye çevrildiği hatırlatılarak. Ancak bu, iyi ve kötünün kesin çizgilerle ayrıldığı, sonunda da iyinin galip geldiği bir Hollywood filmi değil. … Bazı hikâyelerde iyiler yoktur.”
Küçük adımlardan müteşekkil bir politika
La Stampa, AB ülkelerinin yapıcı ve temkinli bir iyimserlikle hareket ettiğini gözlemliyor:
“Suriye’nin toprak bütünlüğü herkes için bölgede istikrarın sağlanması açısından kilit unsur. Etnik ve dini azınlıkların haklarına riayet edilmesi, kadınların haklarının savunulması ve kişisel garezlerden uzak durulması gibi bir dizi koşula bağlı olarak, Şam’daki yeni hükümete karşı temkinli bir açıklık sergileniyor. ... İspanya, Şam büyükelçiliğini yeniden açmaya karar verdi ve Almanya sahadaki durumu izleyecek bir özel koordinatör tayin etti.”
Artık misyonerlikten vazgeçin
Frankfurter Allgemeine Zeitung, zafer kazanan isyancıların önüne şimdi yine fazla talep çıkarılmaması gerektiği uyarısında bulunuyor:
“[Almanya Dışişleri Bakanı] Baerbock işbirliğini kadın hakları ile azınlıkların korunmasını da içeren ideal koşullara bağlarsa, bu Suriye’nin gerçekliğinden ziyade Almanya’nın talepleriyle ilgili demektir. Arap dünyasında, Almanya Anayasası’nın standartlarını karşılayabilecek tek bir ülke bile yok; İslamcı bir yönetimden böyle bir şey ancak umulabilir. Almanya, dış politikada önceliğin misyonerlikte değil çıkarların korunmasında olduğunu öğrenmeli.”
Aklımız başına yine geç gelmesin
Le Point, Suriye’de on bir yıl önce kimyasal silah kullanılmasının da insanların gözünü yeterince açmadığı eleştirisinde bulunuyor:
“Beşar Esad, 2013 yılında Batı’nın ne kadar sağırlaşabileceğini göstermişti ve düşüşü de paradoksal bir şekilde bunu teyit etti. Bu boyun eğme alışkanlığı gözümüzü kör edecek boyutlara varmış olabilir mi? El Colani’nin başlattığı ve bize ‘ılımlı’ İslamcılar imajının satılmaya çalışıldığı kampanyanın başarısını görünce, bu soruyu sormak meşru kaçıyor. ... Bu işin sonu dehşete varırsa hiç şaşırmak gerekir. ... Kabil 2021’de Taliban’ın eline geçince kimi yorumcuların sergilediği naifliği hatırlayalım, hemen ne kadar ‘kapsayıcı’ oldukları söylenmişti. Artık kadınların sokakta konuşmasına bile izin verilmiyor.”
En az Ukrayna kadar ciddiye alınmalı
Eldiario.es'e göre Avrupa'nın diplomatik adımlar atması gerek:
“AB'nin yeni Dış Politika Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas haklı olarak Ukrayna'ya odaklanmak istiyor, ancak Ukrayna'daki savaşı çözecek olan AB değil. Esad'ın Moskova'ya kaçışı da dahil, güncel olaylar Ortadoğu, Afrika ve Doğu Avrupa'daki krizlerin birbirleriyle nasıl bağlantılı olduğunu gözler önüne serdi. Kallas bunun hayli farkında. İran'ın nükleer faaliyetlerini durdurmak ve Körfez'deki güvenliği artırmak hayli zorlu bir süreç olacak, ancak olumlu gelişmelerin önünü açabilecek beklenmedik fırsatlar doğabilir. Bu çabaların sonuçları arasında Ortadoğu'daki gerilimin düşürülmesi, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi, Trump yönetimiyle yeniden diyaloğun sağlanması ve Rusya'nın etkisinin sınırlandırılması yer alabilir. ... Bu bağlamda, Avrupa kilit bir rol üstlenebilir.”