Donald Trump Çin'de ne elde etti?
ABD Başkanı Donald Trump Asya gezisinde, Japonya, Güney Kore, Çin, Vietnam ve Filipinler'i ziyaret etti. Trump, Pekin ziyaretinin sonunda Devlet Başkanı Şi Cinping ile çok sayıda ticaret anlaşması imzaladı. Ancak yorumcular, bu anlaşmaların ABD'nin ticaret açığını azaltmayacağını söylüyor ve Trump'ın ABD'nin dünya lideri olma iddiasından vazgeçmesini eleştiriyorlar.
Ticaret açığı kapanmıyor
Savon Sanomat'a göre ABD, Çin ile arasındaki ticaret açığını dengeleyebilmekten henüz çok uzak:
“Trump, Çin ziyaretine somut bir hediye olarak 250 milyar Doların üzerinde tutara sahip ticaret anlaşmaları getirdi. Bu tutarın içinde, Çin'in 300 adet Boeing yolcu uçağı satın alma taahhüdü de var. Bu gösterişli açıklama, Trump'ın kendi inşa ettiği benzersiz iş adamı imgesini yapay yolla ayakta tutuyor. Yanında getirdiği bu cömert paketle Trump, istihdamı yeniden ABD'ye getirme vaadini yerine getirmeye çalışıyor sanki. Ancak bu haberin Amerikalılar için bir de olumsuz yanı var: Paket, tarafları kesin olarak bağlamayan niyet açıklamalarından oluşuyor. Çin'in ABD'ye yaptığı ihracat, yıllık ithalatından 350 milyar Dolar fazla. Dolayısıyla her yıl bu düzeyde bir anlaşmanın imzalanması gerekecek.”
Her şey Çin devlet başkanının istediği gibi
Çin Halk Cumhuriyeti devlet başkanı, ABD'li mevkidaşıyla buluşmasında üstün olan taraftı, diyor Público:
“Özgüveni yüksek ve stratejik açıdan sağlam taraf Şi Cinping'di. Trump için krallara layık bir karşılama töreni hazırladı ve Trump'ın saygınlığını koruması ve Washington'a eli boş dönmemesi için ABD'li mevkidaşıyla iş ortaklıkları kurdu. ... Ancak şunu da vurgulamak gerekiyor ki, görüşmeleri belirleyen taraf Çinli ev sahibi oldu. Trump ise bu tutuma ani bir dönüşle karşılık verdi. Başlarda Çin'i, yürüttüğü 'temiz olmayan' ticaret uygulamaları nedeniyle cezalandırma tehdidini savururken, Pekin'de ağız değiştirdi: 'Elbette [ticari dengesizliklerinden] Çin'i sorumlu tutmuyorum. Halkı için mümkün olan en büyük avantajı sağlamaya uğraştığı için bir ülkeyi suçlayabilir misiniz?'”
Trump ardında tehlikeli bir vakum bırakıyor
ABD başkanının Asyalı devlet ve hükümet başkanlarıyla yaptığı görüşmelerin hiçbirinde insan haklarını gündeme taşımaması, ABD'yi jeopolitik olarak zayıflatacaktır, diyor The Independent:
“Donald Trump, insan hakları konusunda susmayı tercih ederek ABD'nin uluslararası ilişkilerde belirleyici konumda olmasını ne kadar az önemsediğini bir kez daha göstermiş oldu. Bu gelişmeler Trump'ın, nükleer silahların yaygınlaşması, iklim değişikliği ve NATO gibi konu başlıklarında ABD'nin siyasi liderlik iddiasından kolayca vazgeçtiğini de gösteriyor. ABD'ye karşı daima kuşkuyla yaklaşmış olanlar bu gelişmelerden memnun kalacaktır, ancak Trump'ın ülkesinin bu alanlardaki nüfuzundan vazgeçmesi, başka devletlerin, hatta Çin, Rusya ve Suudi Arabistan gibi otoriter devletlerin bu boşluğu doldurmaya çalışacakları anlamına gelir.”
Trump bir kez de diplomasi yolunu deniyor
Večernji list'e göre Asya ziyareti sırasında sergilediği görece ılımlı üslup, ABD başkanı Trump'ın görev başındaki ilk senesinde Çin'e karşı tutumunu gözden geçirmek zorunda kaldığını gösteriyor:
“Beyaz Saray'a adım attığı ilk günlerde Pekin'i yaylım ateşine tutar ve iki ülke arasındaki ilişkiyi neredeyse askıya alırken, şimdi durumun yavaş yavaş değişmeye başladığı anlaşılıyor. Çok değil, daha temmuz ayında Trump öfkeyle, Çin'in Kim Jong-Un'u durdurmak için hiçbir şey yapmadığını twitlemişti. Bu yolla bir şey elde edemeyince gerçeği kabul etti ve o günden bu yana tercih ettiği yöntem diplomasi oldu.”
Bu uyumun ömrü kısa
The Guardian'a göre, Çin ile ABD'nin bölgede dün olduğu gibi bugün de farklı çıkarları var:
“Bu uyumun uzun süreceği düşünülemez. Trump öncelikle istikrarsızlığıyla tanınıyor. Bunu Çin politikasında da diğer politikalarında da gördük. Şi Cinping'in iki ülkenin çıkarlarının giderek örtüştüğü yönündeki sözleri, en iyi ihtimalle biraz abartılıydı. Tekil anlaşmaların, temel ve yapısal ticari sorunları çözmesi beklenemez. Pekin'de varılan mutabakatların çoğu, bağlayıcı olmaktan uzak niyet açıklamalarıyla kısıtlı. Kuzey Kore'ye duyulan ortak öfke, bu iki ülkenin farklı çıkarları ve öncelikleri olduğunu kimseye unutturmasın.”
Trump Çin'den eli boş dönüyor
De Volksgrant'ın Çin muhabiri Marije Vlaskamp'a göre Trump'ın Çin gezisinden getirdikleri muğlak vaatlerden başka bir şey değil:
“Sonunda bir 'mucize' yaşandı. En azından Çin devlet medyası 253 milyon Dolar hacmindeki ticaret anlaşmalarını bu sözcükle bildirdi. Ne var ki Bloomberg haber ajansı bu mucizeyi kısa sürede parçalarına ayırdı: Aralarında sadece bir kaç somut anlaşmanın yer aldığı, çoğu bağlayıcılığı olmayan işbirliği vaatleri. ... Trump Çin'den bir çuval dolusu [yerlileri kandırmakta kullanılan] incik-boncukla dönüyor ama oyunu kazanmış değil. En çok önemsediği Kuzey Kore konusunda ise yine eski nakaratları dinledi: Çin, nükleer silahtan arındırılmış bir Kore Yarımadası istemekte ve bunun için elinden gelenin en iyisini yapmaktadır. Şi, Trump'ın 'Kuzey Kore'ye Karşı Uygar Ülkeler İttifakı'na katılmayı açıkça reddetti.”
Pekin boş sözlerle oyalıyor
Çin yönetimi için önemli olan ABD'yi ve Asya'daki müttefiklerini zayıflatmak, diyor The Times:
“Trump, Çinlilerin konukseverliğini öve öve bitiremedi. Ancak görünen o ki, Çinlilerin asıl amacı Kim Jong-Un'un nükleer silahlarının bertarafı değil, ABD'nin Asya'daki müttefiklerinin zayıflatılması. Pekin'in önerisi, Kuzey Kore'nin roket denemelerini, ABD, Güney Kore ve Japonya'nın ortak askeri tatbikatlarını bitirmesi karşılığında kısmen durdurması. Bu öneri, ABD'nin Seul ve Tokyo'ya verdiği desteğin altını oymak, bölgesel güvenlik ittifaklarını zayıflatmak ve ABD'nin Asya'dan çekilme sürecini hızlandırmak için atılmış bir adım. Ne de olsa Pekin, Kim'in silahlanma sevdasından vazgeçmeyi aklının ucundan bile geçirmediğinin farkında.”
ABD'nin bölgede sözü geçmiyor
En nihayetinde Trump'ın Kuzey Kore konusunda karar verme hakkı yok, diyor köşe yazarı Gwynne Dyer, Cyprus Mail'de:
“ABD'nin Kuzey Kore'ye karşı kullanabileceği tek baskı aracı, savaş tehdidi. Bu yüzden sıkıştığı köşeden çıkmak için Çin'e gereksinim duyuyor. ... [Çin] Kuzey Kore rejiminin hayatta kalmasını tehlikeye atacak hiçbir şey yapmayacaktır. ... Zira Kuzey Kore'deki komünist iktidarın hayatta kalması, Pekin'de hayati öneme sahip bir durum olarak değerlendiriliyor -bir bütün olarak Çin'i etkilediği için değil, Çin'deki komünist iktidarın sürdürülebilmesi için. ... Kuzey Kore, tüm aktörlerin farklı yaklaşımlarından bağımsız olarak mütevazı bir nükleer mühimmatı elinde tutmayı sürdürecektir. Ancak bu silahların sayısının, etkili bir ilk saldırı yapmaya yetmeyecek kadar az olduğunun da teminatını vermek zorundadır.”
Trump, Çin'de sınırlarına dayandı
Çin'de işler, işadamı Trump'ın alıştığından çok daha farklı yürür, diyor Lidové noviny:
“Donald Trump, girişimcilik serüveninden alışık olduğu, açık sorulara verilen açık yanıtları Asya'da alamıyor. Örneğin Çin neden Kim'e petrol satmaya devam ediyor? Neden karşılığında Kuzey Kore'den kömür ithal ediyor? Çin neden sadece diyalogun gerekliliğini tekrarlıyor? İşin sırrı, diyalog sözcüğünden ne anlaşıldığı. En büyük olasılık, Trump ile Kim arasındaki bir diyalogtan bahsediliyor olması. Bunun için de iki devletin de aynı göz hizasında durarak bakış açılarını sergilemesi ve ABD'nin Kuzey Kore'yi egemen bir devlet olarak kabul etmesi gerekiyor. Ne var ki bu davranış iç siyasette Trump'ı utandıracaktır; çünkü böyle bir durumda Koreli komünistlere boyun eğen ilk ABD başkanı olacaktır.”
ABD başkanı güvensizlik tohumları ekiyor
Jornal de Negócios, Trump'ın Asya seyahatinin ABD'nin bölgedeki imajı açısından önemli olduğunu hatırlatıyor:
“Şimdiye kadarki ABD başkanının yaptıkları Asya gezilerinin hiçbiri, Trump'ın hafta sonu Japonya'da başladığı ziyaret kadar önemli değildi. Bu bir tesadüf değil. ABD içine kapanırken Çin, Asya'da ondan boşalan yeri almaya başladı, üstelik hem ekonomik, hem de askeri olarak. Şi Cinping, Çin Komünist Partisi kongresinde işte bu noktaların altını çizdi. Müttefikleri ABD'nin bölgedeki rolünün geleceği hakkında endişeleniyor. Trump'ın, özellikle Japonya, Güney Kore ve Çin gibi ülkelerde bu korkuyu giderip gidermeyeceğini bilen yok. ABD başkanının öngörülemez hamlelerinin tam tersine bir etkisi dahi olabilir.”
Trump'ın şaşırtan dönüşümü
La Repubblica'nın Amerika muhabiri Federico Rampini'ye göre Trump, Asya ziyareti sırasında Kuzey Kore'yi yeniden tehdit etse de krizi tırmandırmadı. Rampini bu olumlu değişimin nedenlerini tartışıyor:
“Ateşle, alevlerle, yok etmekle tehdit eden başkan nereye gitti? En son Pyongyanglı 'küçük roket adam' ile alay eden adam nerede? ... Bu arada neler oldu? Yoksa Trump 8 Kasımı, yani inanması zor seçim zaferinin yıldönümünü onurlu bir başkana dönüşerek mi kutluyor? ... Yoksa sık sık patronunu aldatan kurnaz tilki [ABD Dışişleri Bakanı Rex] Tillerson'un ilk başarıları mı bunlar?... Bir başka olasılık da, Kim Jong-Un'un iki koruyucu meleği olan Çin ve Rusya'nın, Pyongyang'ı yakında ödün vermeye razı edecek olmaları.”
Barışa katkısı sıfır
Trump'ın Asya gezisine başlarken Kuzey Kore'ye yönelik ettiği sözleri, yine yangına körükle gitmekti, diyor taz'ın Çin muhabiri Felix Lee:
“Trump'ın Asya gezisinin ilk durağı olan Tokyo'da Japonya Başbakanı Şinzo Abe ile işler yolunda gitmiş olabilir. ... Ama ABD Başkanı, salı günü varacağı bir sonraki durak olan Seul'da başka şeyler duyacağından emin olabilir. Olası bir savaşta Kuzey Kore'nin ilk kurbanı olacak Güney Koreliler savaş naralarından bıkmış durumda. Pazar günü Seul'da yapılan barış gösterisine binlerce insan katıldı. Trump şimdiye kadar Çin ile ilişkilerinde de porselen dükanına girmiş fil gibi davrandı. ... Trump'un Kore krizine en küçük bir katkısı dahi olmayacaktır. Krizi tırmandırmasın yeter, ona bile razıyız.”