Lübnan kaosun eşiğinde mi?
Lübnan Başbakanı Hariri, Twitter üzerinden yakında Beyrut'a döneceğini bildirdi. Hariri, Riyad'da sürpriz bir şekilde istifasını açıklamış, İran'ı, Lübnan'da hükümette olan Hizbullah aracılığıyla ülkenin içişlerine karışmakla itham etmişti. Basın, gelişmelerin iç yüzünü ele alıyor.
Riyad'ın derdi Yemen
Lübnan'da yayınlanan L'Orient-Le Jour gazetesi, Suudi Arabistan'ın kendini tehdit altında görmesinin gerçek nedenlerini açıklıyor:
“Şunlar bizi yanıltmasın: En azından şimdiye kadar olan biten ne Hizbullah'ın silahlanmasıyla ilgili bildiğimiz tartışmalar ne de milislerin, bitmekte olan Suriye savaşındaki çarpışmalara abartılı biçimde dahil olması. Asıl mesele Yemen cephesi, yani Hizbullah'ın sonsuz maceraperestliğinin bir sonraki durağı. İşte bu yüzden Suudi Arabistan kendini tehdit altında görüyor, ihanete uğradığını düşünüyor. Nitekim tam da bu yüzden Lübnan (ve onun teoride kalan tarafsızlık siyaseti), Arap Birliği'nin -Riyad'ın ısrarıyla gerçekleşecek olan ve İran'ın yayılmacı siyasetini engellemeye yönelik- bir sonraki olağanüstü toplantısında ciddi bir sınav verecek.”
Avrupa Riyad'a haddini bildirmeli
taz, Suudi Arabistan'ın Lübnan'daki kırılgan barışı tehlikeye attığını söylüyor:
“Çöl devletinin yeni güçlü adamı, yeni veliaht prens Muhammed bin Selman, bölgede her şeyi belirleyen Sünni-Şii çatışmasını büyük bir sorumsuzlukla kaşıyor. İlk kez eline geçirdiği kılıcı hiç düşünmeden sağa sola sallayan mahalle kabadayısı gibi davranıyor. ... Lübnan her zaman bölgenin barometresi olagelmiştir. Şimdi buna bir de bir milyon Suriyeli göçmen eklenmiş oldu. Her sarsıntı, Lübnan'ın, ülkesinden kaçanların sığınacağı bir ülke olma gücünü tehlikeye atıyor. Nereye gidecek bu insanlar? Avrupa'ya mı? Salt bu sorunun dahi Avrupalıları, Riyad karşısında şimdiye kadarkinden daha sağlam ve güçlü olmaya teşvik etmesi gerekir.”
Rusya ve ABD seyreder
Daily Sabah'a göre, Suudi Arabistan ile İran arasındaki krizde ipler ABD ve Rusya'nın elinde:
“Suudi Arabistan bir anlamda Pentagon'un bölgeye yerleştirdiği saatli bir bomba gibi. Bunun kanıtı, Riyad'ın Lübnan'da olduğu gibi yabancı topraklarda askeri müdahaleye hazır olması. Sorun, İran'ın şu ya da bu şekilde buna tepki verecek olması. İran- Arabistan karşıtlığı, taraflar arasında silahlı bir krize dönüşmek gibi bir tehlikeyi içinde barındırıyor. Şayet bu olursa, ABD ve Rusya hiç ellerini kirletmeden oturup seyredecektir. Umalım ki, İran'da ve Suudi Arabistan'da kullanıldıklarını fark edecek insanlar vardır ve bu insanlar Müslüman uluslar arasında yeniden kan akmasını engellemek için bir şeyler yapar.”
Hariri'nin siyasi manevrası
Lübnanlı çevrimiçi haber portalı Almodon, Hariri'nin, istifasıyla Hizbullah'ı Lübnan'da siyasi ödün vermeye zorlamak istediğini ve Hizbullah önde gelenlerinin sayesinde evdeki hesabın çarşıya uymadığını ifade ediyor:
“Asıl mesele, Hizbullah'ı, başkan ve [şu andaki ulusal birlik] hükümetinin seçimi konusunda varılan anlaşmaları yeniden gözden geçirmeye razı etmek. ... Bu siyasi manevranın tutup tutmayacağı belli değil. ... Çünkü Hariri Hizbullah'ın basiretli davranacağını ve bekleyip görelim siyaseti uygulayacağını tahmin edemedi. Öyle ki, başbakan Hariri parti içinde merhamet duygularına bile neden oldu. Hizbullah'ın partisi, liderlerinin ağır sözlerle sık sık vurguladıkları gibi, bölgenin siyasi ve askeri şekillenmesindeki öncü rolünü devam ettirecektir.”
Krizin tırmanmasından Avrupa da payını alacak
Yazar Nikolaos A. Biniaris, Efimerida ton Syntakton'daki yazısında Suudi Arabistan dış politikasının bölgede bir krizin tırmanmasına yol açacağına ilişkin endişelerini dile getiriyor:
“Suudi Arabistan'ın dış politikası öncelikle İran karşıtı olmasıdır. Suudiler bu sayede ABD'yi, İran'ın nükleer enerji programı mutabakatını iptale, yani açık bir savaşa ikna etmeye çalışıyor. Suudi Arabistan'da yaşananlar bizim bölgemiz için de son derece endişe verici ve tehlikeli. ABD ile İran anlaşmasının bitirilmesi ve yeni bir savaşın çıkması büyük bir felaket olur, petrol fiyatları artar ve hem AB'ye hem de Çin'e zarar verecek ekonomik gelişmeler yaşanabilir. Orta Doğu, tüm öngörülemez sorunlarıyla aktif bir yanardağ olmaya devam ediyor. Bu da yeni göç hareketleri ve Avrupa için köklü ekonomik ve toplumsal değişimler anlamına gelecek.”
AB yine sadece kendiyle meşgul
Riyad ile Tahran arasında yeni bir vekalet savaşının başlamasına ramak kalmışken AB'nin hiçbir şey yapmaması, Die Presse'ye göre büyük umarsızlık:
“Orta Doğu'da istikrar, Suudi Arabistan ile İran'ın müzakere masasında mutabakata varmalarına bağlı. Şiirler ve Sünniler arasında yaklaşmakta olan savaşa [Otuz Yıl Savaşlarını bitiren] Vestfalya Barışı benzeri bir çözüm lazım, ama 30 yıl sonra değil. Şu anda AB ideal arabulucu konumunda. Avusturya da burada önemli bir rol üstlenebilir. Ancak mevcut durumda maalesef Viyana'da, Berlin'de ve Londra'da herkes kendiyle meşgul. Avrupa, ataletinin ve ihmalkarlığının sonuçlarını çok yakında hissedecektir. Üstelik bu ilk kez de olmayacak.”
Riyad'ta büyük düş kırıklığı
Dagens Nyheter, Suudi Arabistan'ın Lübnan'da ateşle oynadığını ifade ediyor:
“Suudi Arabistan'ın veliaht prensi Muhammed bin Selman rakiplerini ortadan kaldırıp bölgede atak yapmak suretiyle ülkesindeki iktidarını pekiştirme peşinde. ... Suudi kraliyet ailesinin yaşadığı hayal kırıklığı çok büyük, çünkü Arabistan, Suriye'de oyun dışı kaldı, Lübnan'da ise Hizbullah'ı yenecek askeri gücü bulunmuyor. Körfez'de çalışan ve kazandıklarıyla Lübnan bütçesini ayakta tutan yarım milyon Lübnanlı bir çare olabilir. Bu para havalelerini durdurmak, Beyrut'ta kaosa yol açacaktır. ”