Macron'un sendikalarla güç gösterisi
Fransa devlet demiryolu SNCF çalışanları, bir haftadır ülkedeki tren trafiğini büyük oranda yavaşlatıyor. Macron'un demiryolu çalışanlarının özel statüsünün iptal edilmesini de içeren reform planlarına tepki olarak haziran ayı sonuna kadar dönüşümlü olarak iki gün grev yapıp üç gün çalışacaklar. Bu mücadele çağ dışı mı yoksa toplum refahını mı gözetiyor?
Bu grevin kimseye faydası yok
Le Figaro, Fransız demiyolları SNCF'deki grevi çağdışı ve bencilce olarak nitelendiriyor:
“Bu şirketin mevcut durumunun muhafaza edilmesinin kimseye bir faydası yok. Devasa bir borç yükünün altında ezilen, hizmetleri giderek daha kötü şekilde anılan ve piyasaya açılmak ve rekabet konusunda hazırlıksız yakalanmış bir şirket bu. Demiryolu çalışanları kurumlarındaki yeniden yapılanmaya direnerek hem kendi geleceklerini, hem de Fransızların pek sevdiği kamu kurumlarının geleceğini tehlikeye atıyor. Verdikleri mücadele daha çok gecikmiş bir tepkiye benziyor ve son derece bencilce. Hatta kınanması gereken bir tavır, çünkü SNCF aslında onlara değil, öncelikle her yıl milyarlarca Avroya karşılık gelen bir ulaştırma hizmeti bekleyen müşterilere ait.”
Vahşi özelleştirme karşısındaki sağlam kale
Britanya'nın durumuna düşmemek için demiryolu çalışanlarının mücadelesi önemli, diyor Libération:
“İngilizler ulaştırma için bizden üç ya da dört kat daha fazla para veriyor. Gerçekten de bunu istiyor muyuz? Gerçek kamu kurumlarının yerine 'kamunun elinde olan özel hizmet' alternatifi bir hayalden ibaret. ... Sevgili demiryolu çalışanları, dişinizi sıkın, çünkü sizin bugünkü mücadeleniz herkes için önemli! Tüm toplumun çıkarını savunuyorsunuz. ... Medyanın başlattığı sürek avına rağmen sizi desteklemeyi sürdürenler de var çünkü hareketiniz örnek olacak nitelikte. Kamu kurumlarının dayanışma idealini hala muhafaza ediyorsunuz. Mücadelenizi geleceğimiz, toplum yararına olmanın önemini henüz unutmamış bir toplumun geleceği için veriyorsunuz.”
Tehlikeli bir gövde gösterisi
Süddeutsche Zeitung'a göre, Macron'un daha önemli meseleler varken demiryolu sendikasıyla restleşmesi başına iş açabilir:
“Macron'un gerginliği arttırma stratejisinin ardında, Fransa'da yaygın olan şu düşünce var: Cumhurbaşkanı göreve geldiği zaman 'bütün savaşların anasıyla' gücünü göstermek zorundadır. ... Üstelik bunun tek nedeni arkaik bir otorite anlayışı da değil. Fransa'nın modernleşme kabiliyetinin göstergesi olarak SNCF'de (Fransa Demiryolları İşletmesi) değişikliğe gitmek, dönüp dolaşıp Macron'un kendisini vurabilir. Çünkü SNCF reformlarının demiryolu çalışanlarının yoğun direnci karşısında başarısızlığa uğraması, buna bağlı olarak cumhurbaşkanının da başarısız, ya da en azından güçsüz olarak görülmesi olasılık dışı değil. Bir de tabii daha az tepki yaratacak başka reformlar da bu şekilde engellenmiş olacak.”
Reform olmadan devlet demiryollarının geleceği yok
Özelleştirilen Britanya demiryolları Fransız sendikaları için korkunç bir örnek ve demiryolu reformlarına gösterdikleri dirence gerekçe teşkil ediyor. Ancak The Guardian'a göre ikisini karşılaştırmak mümkün değil:
“Britanya demiryollarının kaotik yakın geçmişinden Fransa'nın öğreneceği şeyler vardır hiç kuşkusuz. Ancak iki ülkenin durumunu mercek altına aldığımızda ne kadar farklı olduklarını hemen görüyoruz. Britanya, özelleştirmenin peşi sıra reformlar yapılmadığı takdirde neler olabileceğine ilişkin iyi bir örnek. Fransa örneği ise, reformsuz bir kamulaştırmanın yaratacağı sorunları gözler önüne seriyor. Yapılması gereken, bir sistemin yerine diğerini koymak değil, çünkü her iki sistemin de değişikliğe ihtiyacı var.”
Adil olmayan imtiyazlar
Fransız hükümeti planlarında çok geç kaldı, diyor Neue Zürcher Zeitung:
“Meselenin bam teli, çoğunluk SNCF personelinin sahip olduğu 'demiryolu çalışanı statüsü'. Bu kişilerin sahip olduğu imtiyazların devam ettirilmesi imkansız ve diğer sektörlerde çalışanlara haksızlık. Bunlara örnek olarak ömür boyu işten çıkarılamamaları verilebilir. Buna, çok kolayca elde edilebilen ek izin günleriyle demiryolu çalışanlarının yılda 50 gün izin yapabilmelerini de ekleyebiliriz. Ekonomi gazetesi 'Les Echos'un da ifade ettiği gibi, vatmanlar 2016 yılına kadar 50 yaşında, diğer demiryolu çalışanları ise yine çok erken bir yaş olan 55'lerinde emekliye ayrılabiliyordu.”
Macron hem solla hem sağla çatışıyor
Fransa'da taleplerini seslendiren ve eleştirenler arasında demiryolu çalışanlarının yanı sıra sağlık personeli, pilotlar ve öğrenciler de var. Libération gazetesi bu grupları birleştirecek ortak paydayı açıklıyor:
“Bu toplumsal hareketlerin -en azından bir kısmının- ortak bir paydası var: Liberalleşmeyi reddetmeleri ve kamu hizmetlerinin geleneksel yapısını savunmaları. ... İşte hükümet açısından bakıldığında pusudaki tehlike tam da bu. ... 'Yeni bir dünya' oluştuğu tezinden yola çıkılsa da, sosyal devlet Fransa'nın olmazsa olmazıdır ve partiler üstü bir meseledir. Sosyal devlet anlayışına farklı çehrelerde sol cenahın tamamında ve aşırı sağcı popülist söylemlerde de rastlıyoruz. Görünürde bu güçlerin birleşeceğine ilişkin bir işaret yok şimdilik ama bu yolda adım adım ilerlenebilir. ”
Macron tabuları yıkmak istiyor
Fransa'da demiryolu çalışanlarının ömür boyu işten atılmama güvencesi, yılda 50 gün izin ve 52 yaşında emekli olma hakları var. De Volkskrant, Macron'un demiryolu reformuyla neden bu hakları hedef aldığını açıklıyor:
“Macron'un saldırısının çok büyük siyasi ve sembolik bir anlamı bulunuyor. Demiryolu çalışanlarının özel statüsü 1920'li yıllara dayanır ve Fransız işçi hareketi için dokunulmaz bir tabudur. Tarihte sayısız siyasetçi bu konuda duvara toslamıştır. Macron şimdi bu statüyü ortadan kaldırırsa tarihe geçecek ve yeni reformların önünü açacaktır. Cumhurbaşkanı için bu statü, işçilerin haklarını demir yumrukla koruyan eski dünyaya ait bir sembolden ibaret. Macron bu sembolün esneklik isteyen yeni dünyayla çeliştiği görüşünde.”
Sokağın baskısına boyun eğmemeli
Le Figaro'nun analizine göre, Macron ancak bu çatışmayı kendi lehine çözebilirse siyasi hedeflerine ulaşabilecek:
“Macron ringe çıkmaya hazır. Demiryolu memurlarının 'kısmi grevinin' neden olduğu hesaplaşmada hemen mağlup olmayacak kadar çok şey riske ediyor. Devlet başkanının ülkeyi değiştirmek, ekonomiyi tekrar canlandırmak gibi hedeflerine ulaşma ihtimali, şimdi kendisi ile demiryolu sendikaları arasındaki sert çatışmayla tehlikeye girmiş durumda. ... Macron seçildiği günden beri seleflerinin yolundan gitmekten kaçınıyor. Sokağın baskısına direnmek, demiryolu memurlarına cesaretle karşı durmak ve nihayet SNCF'de (Fransa Devlet Demiryolu İşletmesi) baştan aşağı reform yapmak - işte gerçek yenilik bu olacaktır.”
Cumhurbaşkanının stres testi
Fransız cumhurbaşkanı kötü günlere hazırlıklı olmalı, diyor Les Echos:
“Fransa grev konusundaki dünya liderliğini kimseye bırakmıyor. ... Elimizde güvenilir veriler olmamasına rağmen -çünkü her ülke grevin bedelini farklı öder- Fransız ekonomisi, çalışan başına kayıp iş gününün en yüksek olduğu ekonomi. ... Demiryolu memurları grev yapmak gerektiğinde pek çok şeyi mobilize edip ciddi sorunlar yaratabiliyorlar. Tabii bu, şu andaki ciddi anlaşmazlığın başka sektörlere sıçrayacağı anlamına gelmiyor; CGT sendikası bu stratejisiyle yalnız kalmaya devam ediyor. Öte yandan bu grev çoğunluk için hem uzun zaman sürecek siyasi bir sınav anlamına geliyor hem de Macron'un beş yıllık hükümet süresi içinde önemli bir unsur olmaya aday.”
Macron aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık
Sendikalar çok uyanık davrandı, diyor Le Point:
“Bu yeni bir şey, daha önce böyle bir olay hiç yaşanmamıştı. Demiryolu sendikaları 3 Nisan ile 28 Haziran tarihleri arasında her 5 iş gününün ikisinde grev yapma kararı aldı. Bu da yolcular açısından üç ay içinde 36 gün planlı aksamalar olacağı anlamına geliyor. Gerçekten son derece yaratıcı bir plan! Üç ay boyunca tam bir kargaşa yaşanacak ama greve giden işçiler sadece 1,5 aylık maaşlarından olacak, üstelik tam da siyasetin müzakere planladığı bir dönemde. Kimin aklına gelirdi böyle bir plan? Hükümet en azından uyarılmış durumda ve görüşmeler için 15 günlük bir zamanı var. ... Macron şimdi gevşerse, öncülleri gibi sokağın gücüne -bu sefer demiryolu memurlarına- boyun eğdiği söylenecek. Ama esnek davranmazsa da Juppe'nin 1995'te yaşadığına benzer bir 'sinir buhranı' tehlikesiyle karşı karşıya kalacak.”
Yolcuların küçümsenmesi çok acı
Le Figaro, demiryolu çalışanlarının müşterilerini umursamamasına öfkeli:
“Sendika, demiryolu çalışanlarının memur statüsündeki ayrıcalıklarının devam edip etmemesi tartışmasının üzerine atladı. Böylece misyonunu yerine getiremeyen ve hatalarının cezasını, vergi mükelleflerinin çekmek zorunda kaldığı bir kamu hizmetinin verimsizliği tartışması sona ermiş oldu. Hizmet kalitesini gerçekten arttırmak ve bu arada fiyatları ucuz tutmak ve yönetimin kararlarını denetlemeye devam etmek isteselerdi bu reformları memnuniyetle karşılamaları gerekirdi! Bu açıdan bakıldığında grev, bir kamu hizmetinin kurtarılması demek olmadığı gibi, yolcuların küçümsenmesi anlamını taşıyor. ... Fransızlar hükümetin projesini desteklemekte haklılar. ”
Tüm Avrupa'ya iyi gelecek bir reform
Süddeutsche Zeitung, Fransa'nın bu reformla nihayet Avrupa demiryolu ağına katılacağını umuyor:
“AB yıllarca ısrarcı davrandı. Ancak bugüne kadar, ister sol isterse sağ cepheden olsun, Paris'teki tüm cumhurbaşkanları, Fransız demiryolu işletmesinin Avrupa'daki benzerleriyle rekabet edecek durumda olmadığını biliyordu. Bu nedenle ülke, kamuya ait demiryollarını dışarıya kapasa da holdinginin, aralarında Almanya'nın da yer aldığı, pazarlarını dışarıya açan AB ülkelerinde genişlemesine izin verdi. Bu haksız eylem kurallara da uygun değildi. Macron'un reformu bu kamu holdingini rekabet edebilir hale getirebilir. Reform yapılırsa AB Ortak Pazarı'nın işlemesi isteniyorsa pazarların karşılıklı olarak açılması kaçınılmaz olacaktır.”
Fransızlar hazır: Ya şimdi ya da asla
Hükümet nihayet bir geleneği yıkıyor ve toplu sözleşme taraflarını reformlar nedeniyle kavgaya tutuşturmaktan vazgeçiyor, diyor Le Figaro:
“Sendikaların son zamanlarda bu kadar cesaretlenmesinin nedeni, Philippe hükümetinin, sorumluluğu kurumsal olarak üzerinden atma uygulamasından vazgeçmesi. Uzun süredir ilk kez siyaset bir kez daha üstün konuma yükseldi ve karar vermeye başladı. Elbette vaat edilen dönüşümün gerçekleşeceğinin garantisi değil bu, ancak siyaset bu dönüşümü gerçekleştirmek yönünde irade gösterd. İyi haber, yapılan anketlere göre Fransızların statükodan bıktıklarını ve cesur adımlar atmaya eskiye oranla daha hazır olduğu. Sürekli ertelenen reformlar için aynı kural geçerli: Ya şimdi ya da asla!”