İran'la nükleer anlaşma kurtarılabilir mi?
Almanya, Fransa, Büyük Britanya, Çin ve Rusya temsilcileri bu hafta içinde Viyana'da bir araya gelip ABD'nin ayrıldığı İran nükleer anlaşmasının geleceğini konuşacak. AB daha önce nükleer anlaşmaya sadık kalmak istediğini söylemişti. Ancak gazeteciler bunun gerçekleşeceğinden kuşkulu ve Irak'takine benzer bir senaryodan korkuyorlar.
Tahran anlaşmaya neden uysun?
ABD'nin baskısı nedeniyle Avrupa'nın, İran'da yakın zamanda başladığı ekonomik yatırımı sonlandıracağını tahmin eden Radio Kommersant FM, anlaşmanın tehlikeye gireceğini ileri sürüyor:
“İran ciddi bir ekonomik zarar görecek, bunun sonucunda da gelirleri düşecektir. Böylelikle İslam cumhuriyetinin, bölgedeki ihtiraslı hedeflerini gerçekleştirme ve Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'deki müttefik ve uydularını finanse etme imkanları kısıtlanacaktır. Bu koşullar altında nükleer anlaşmanın koşullarına tek taraflı olarak uymayı sürdürmesinin Tahran'a ne gibi bir fayda sağlayacağı belirsiz. ... Belki de arabulucu beş devletin diplomatları, İranlıların aklına yatacak önemli argümanlar bulabilir ve böylelikle anlaşmayı çöpe atılmaktan kurtarabilir. Ancak böyle bir gelişmenin yaşanması şimdilik düşük bir ihtimal.”
Savaş çığırtkanlığı felaketle biter
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo pazartesi günü İran'ı "tarihin en ağır yaptırımlarını" uygulamakla tehdit etti. Bu gelişme New York Times'a ABD'nin 2003'te Irak'ta gösterdiği korkunç performansı anımsatmış:
“Aslında mesele rejime diz çöktürmek ve İran'a, nükleer programına devam etmekten başka çare bırakmamak; ki böyle bir durum, ABD ve İsrail'e askeri müdahale için geçerli bir gerekçe sunacaktır. ABD, Irak'taki rejim değişikliği deneyiminin ardından bunun neden kötü bir plan olacağını kavramış olmalı. Irak'ta yanlış varsayımlar üzerinden savaş yürütülmüş, on binlerce insan hayatını kaybetmiş, milyarlar tutarında teşvik paraları buharlaşmıştı. ABD'nin Irak müdahalesi İslamcı marjinal grupların yayılmasına çanak tuttu ve İran'ın günümüzde Irak üzerinde bu kadar etkili olmasına yol açtı.”
Avrupa'nın direnci uzun sürmeyecek
Diena, ABD'nin neden Avrupa'daki müttefikleriyle çatışmaktan çekinmediğini ele alıyor:
“ABD, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde desteklenmeyi umuyor olamaz. Çünkü İran'la yapılan nükleer anlaşmanın feshine karşı çıkanlar sadece Rusya ile Çin değil. ABD'nin Avrupa'daki önemli müttefiki olan Britanyalılar da bu karara karşı çıkıyor. ... ABD'den farklı olarak Avrupalılar, İran'a milyarlarca Avroluk yatırım yaptı ve bu paralarını, Washington ve Trump'ın ruh halindeki ani değişimler yüzünden yitirmek istemiyor. Ancak ABD'nin, Avrupalıları ikna etmek için kendine özgü yöntemleri var, bu nedenle bu direnç fazla uzun sürmeyecektir. Üstelik Trump yönetimi, kitlesel huzursuzluğun İran'da rejminin devrilmesiyle sonuçlanabileceğine inanıyor.”
Amerika yenilmez değil
Phileleftheros'a yazan siyasetbilimci Stephanos Konstandinides'e göre, AB ile ABD arasındaki ilişkilerde yaşanacak bir tırmanma, özellikle Amerika için tehlikeli olacaktır:
“ABD başkanı İran'ı tehdit ederken, ne İran sözleşmesinden çıkmaya ne de bu ülkeye yaptırım uygulamaya yanaşan Avrupa'ya da gözdağı vermekten çekinmiyor. Daha şimdiden düzinelerce Avrupa şirketinin İran'da çıkarı olduğundan, Amerika ile Avrupa arasında bir ticaret savaşı çıkabilir. ... Böyle bir savaş, Avrupa'nın Rusya ve Çin'le ortak cephe oluşturması durumunda ABD için tehlikeli olabilir. Amerika yenilmez değil. ABD'nin son yıllarda elde ettiği her şey -ki Amerikan politikasının Yugoslavya'dan Irak'a ve Libya'ya kadar neden olduğu felaketlere başarı denebilirse- sadece Avrupa'nın desteğiyle mümkün oldu.”
AB ile İran ilişkisi gelecek vadediyor
AB her ne kadar, ABD yaptırımlarının Avrupalı şirketler üzerindeki etkisini telafi edemese de, karşılık verecek durumda, diyor Deutschlandfunk Kultur:
“Tüm Avrupalı şirketler hem ABD hem de Ortadoğu'da faaliyet göstermiyor. İran'a odaklanmış olanlar ve işlerini Dolar yerine Avro ile yürüten şirketler, bunu devam ettirmeleri için desteklenebilir. Bunun ötesinde AB, teşvik bankası aracılığıyla İran'a kredi sunabilir. Tahran da bunun karşılığında nükleer anlaşmaya bağlı kalma sözü vermeli. Daha da ötesi: AB, bunu başka sözleşmelerin de izlemesi konusunda İran'ı ikna etmeli. Bu sözleşmeler İran'ın hem füze programının hem de tüm Ortadoğu'daki güç talebinin kısıtlanmasıyla ilgili olmalıdır. İran buna razı gelir mi? Bunu zaman gösterecek olsa da, ihtimal dışı değil.”
Geçici ittifaklar zamanı
ABD dünyadaki ittifakları tepe taklak ediyor, diyor gazeteci Cristian Unteanu, Adevărul blog portalında:
“ABD, nükleer anlaşmadan çekilmek suretiyle bir yandan Rusya, Türkiye ve İran üçlüsünün Ortadoğu'nun güvenliğinin garantörü konumuna yükselmesine izin verirken, diğer yandan Avrupa'nın üç büyük devletini, Rusya ve Çin ile birlikte İran sorununa çözüm bulmak zorunda bırakıyor. Geçici bir ittifak sonucunda Almanya, Fransa, Britanya, Rusya ve Çin'in oluşturduğu bir ortak formül düşünülebilir ve AB'nin de onayını aldıktan sonra dünya çapında, İran'la ticaret yapan ülkeleri ilgilendiren yaptırımlar karşısında duruş alınabilir. ... ABD, tüm ülkeleri, ilerleyen günlerde hangi tarafta duracaklarına karar vermek zorunda bırakıyor.”
AB dayatmalara direnmeli
Avrupa devletleri, İran'a uygulanacak yaptırımlar konusunda ABD'nin şantajına boyun eğmemeli, diyor Irish Examiner:
“ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, İran'la ticaret yapan Avrupalı şirketlere, ilişkilerini kesmek için altı ay süre tanındığını, aksi halde yaptırım uygulanacağını açıkladı. Bu açıklamayla, yaşanan gelişmelerin yeni ve daha karanlık bir sayfası açılmış oldu. Amerika, ticaret yürüttüğü ülkelere, nasıl bir dış politika yürüteceklerini dayatabileceğine inanıyor mu? Bu tehdit, tarım ürünlerimiz için İran'da bir pazar yaratmaya zaman ve emek harcamış olan İrlanda için özellikle büyük bir tehlike. ABD Güvenlik Danışmanı Bolton, AB'nin onun keyfine göre davranmasını mı bekliyor?”
Avrupa için eşsiz bir fırsat
Avrupa Birliği, ABD'nin kararını kökten bir değişim için kullanmalı, diyor Libération gazetesi:
“Soğuk duş etkisi yaratan bu karar, ittifakların değişmesine, bu da jeopolitik dengelerin yeniden düzenlenmesine neden olabilir. Peki bu gelişmeler neden Avrupa'nın lehine olmasın? ... Donald Trump Avrupalıları fiilen köşeye sıkıştırıyor: Avrupalılar ya boyun eğip, dış ve ticaret politikalarında Amerikalıların dayatmasına izin verecek ya da Avrupa'yı sadece ekonomik değil, siyasi açıdan da bir dünya devine dönüştürmenin zamanı geldiğine kanaat getirecek. Elbette söylemesi kolay. Ancak Avrupa'nın önemli liderleri aynı görüş çevresinde birleşmiş ve Çin'i de yanlarına almışken, bu fırsatı kaçırmak gerçekten de üzücü olacaktır.”
Bu hesap pahalıya patlayabilir
Público'nun baş yazısında AB'yi bekleyen mali yükler ele alınmış:
“Avrupalı devletler, ABD'nin ardında bırakacağı boşluğu gerek diplomatik gerekse mali olarak göğüsleyebileceklerinden emin olmalı. ... Ancak bu oldukça pahalıya patlayacak bir girişim ve AB'nin bu faturayı ödeyebileceğinin garantisi de yok. Öncelikle Avrupa'nın ciddi olarak bağımlı olduğu petrolün fiyatı hızla yükselecektir. İkinci olarak AB, ABD'nin anlaşmadan çekilmesi üzerine yaşanacak oldukça yüksek kayıpları telafi edebilmeli. Üçüncü olaraksa İran ile iş yapan Avrupa şirketlerine ABD'nin getireceği yaptırımlar söz konusu olabilir. ... Brüksel'e bir kez daha, Avrupa blokunun birliği ve uluslararası sahnedeki varlığı üzerine düşünmesi için baskı yapılıyor.”