Merkel-Seehofer planının Avrupa'daki sonuçları
CDU ile CSU'nun 'transit merkezlerinin kurulması' konusunda ortak görüş bildirmesinin ardından Avusturya hükümeti Almanya'nın bu öneriyi kabul etmesi halinde İtalya ve Slovenya sınırlarındaki kontrolleri arttıracağını açıkladı. Almanya'nın göç politikasında bir paradigma değişimi gören köşe yazarları bunun sonuçlarının yakında bütün Avrupa'da hissedileceğini düşünüyor.
Doğu Avrupa herkese örnek oluyor
Orbán'ın mültecilere yaklaşımı nihayet tüm Avrupa'da yaygınlaştı, diyor Delo:
“Anlaşılan o ki, bir zamanlar 'liberal' Batı'nın öfkelendiği Doğu Avrupa ülkelerindeki 'liberal olmayan demokrasi' liderlerinin tutumu, artık Avrupa'nın gerçekliğine dönüşmüş durumda. Buna ilişkin iyi bir örnek olarak, tüm yabancılara kapılarını sonuna kadar açan Almanya verilebilir; bu insanlar, demokrasinin şiddetle ihraç edilmesinin ardından eski, demokratik olmayan rejimlerinden kurtulmuştu. Ancak son zamanlarda Almanya'nın sığınmacı politikası, yakın zamana kadar dışlanmış kabul edilen Macaristan Başbakanı Orbán'ın 'rejiminin' yürürlüğe koyduğu bir tutumu hatırlatıyor. Almanların, Hıristiyan olmayan, yasadışı göçmenler için Macar örneğini izleyerek temerküz kampları kuracağı fikri, Almanya hükümetini parçalanmaktan kurtardı.”
Yunanistan iki kat yük altında
Ortadoğu uzmanı Evangelos Venetis, To Vima Online'daki yazısında Yunan hükümetinin, Yunanistan'dan yola çıkıp Almanya'ya ulaşmayı başarmış sığınmacıları geri alma kararını eleştiriyor:
“Aslına bakılacak olursa bu yaklaşım, çoktan eskimiş ve değiştirilmesi gereken Dublin düzenlemesiyle uyumlu. ... Yaklaşımın esas dezavanatajıysa, göçmenlerin geri dönüşünün ülkemizi çaresiz bir durumda ve aynı anda iki göçmen akımı altında bırakacak olması. Atina ise altyapıları iyileştirmek ve kötü güne hazırlanmak yerine umursamazca ödünler verip herhangi bir strateji olmaksızın, cazibesi kuşkulu mutabakatlara imza atıyor.”
Gerçeklik algısı kaybı
CDU ile CSU'nun uzlaşmasının gerçeklikle hiçbir alakası yok, diyor Der Standard:
“[İltica talep edenlerin] geri gönderilmesi, sanal bir 'ülkeye henüz girmemiş olma' algısının üzerine oturtuluyor. Yani sığınmacı fiilen ülkeye girmiş, kontrol amacıyla bir kampta durduruluyor, ama Alman hükümeti sığınmacı ülkeye girmemiş gibi yapıyor. [Ülkeler arasındaki] işbirliğini böylesine talihsiz bir uzlaşmayla yürütmeye çalışan bir hükümet ... çoktan teslim bayrağını çekmiş demektir. Avusturya açısından bakıldığında da Berlin hükümeti, gerçekte var olmayan bir anlaşmadan yola çıkıyor. Anlaşılan bu tutum son zamanlarda Avrupa'da revaşta: Geçtiğimiz hafta yapılan AB zirvesinde kimi hükümet ve devlet başkanları Afrika ülkelerinde geçici kabul merkezleri açılması konusunda uzlaştı, ki bu da sadece bir hayal. Şimdiye kadar böyle merkezler açmaya razı olduğunu söyleyen tek bir ülke yok.”
İlk domino taşı devriliyor
Večer, CDU ile CSU'nun planlarının Balkan rotasında domino etkisi yaratabileceğinden endişeli:
“Avusturya bunu fark etti ve göçmenler için geçici bir toplama havuzu olmak istemediğini net bir şekilde ortaya koydu. Slovenya, Hırvatistan'la arasındaki dikenli tellere şimdi Avusturya sınırında ihtiyaç duyabilir. Sınır dışı uygulamalarını, Viyana'nın geçen hafta şatafatlı bir tatbikatla tanıttığı sınır güvenlik birimi Puma yapacak. Almanya'nın katılmayacağını açıklamasıyla artık bu tatbikat sanki abartılı değil, karanlık öngörüler de sanki gerçek oluyor. Peki Avrupa'nın göç krizine bulduğu çözüm nerede? Komisyon Başkanı Jean-Claude Juncker bile bu sorunun cevabını bilmiyor. ”
Avrupa'nın kurucularına ihanet
Son gelişmeler La Republica'ya tarihin karanlık sayfalarını hatırlatmış:
“Şu anda kaleye dönüşmekte olan Avrupa Birliği'nin artık sadece bir kurgudan ibaret olduğunu, AB Konseyi'nin geçtiğimiz hafta Brüksel'de yaptığı toplantının ardından tahmin etmiştik. 27 üye boş içi bir paketi göç anlaşması olarak yutturdu, sonra her hükümet başkanı ülkesine döndüğünde paketin içine kendi istediğini koydu ve kendi kamuoyunun ağzına bir parmak bal çaldı. Şimdi çok daha net anlaşılıyor ki, Avrupa artık yok. Bu arada bu trajik parçalanmanın mimarı olan Salvini'nin 'yeni egemenlikçi İtalya'sı' ilk kurban olma yolunda. Başbakan Merkel bile Almanya'da ... içişleri bakanı uğruna Adenauer'in ve devletin kurucularının Avrupa idealini feda etti. ... 'Kapalı transit merkezleri' tekinsiz biçimde temerküz kamplarını hatırlatıyor.”
Bavyera, AB'yi şantaja açık hale getirdi
CSU genel başkanı Seehofer, AB'ye büyük zarar veriyor, diyor Kauppalehti:
“Ne Brüksel itiraf ediyor bunu, ne de Berlin, bu net. Ama yine de, Almanya'nın bir eyaletinde iktidarda olan bir parti, hem AB'yi hem de Başbakan Merkel'i dize getirdi. ... Sığınmacı ve göç sorunlarına getirilen siyasi çözümler yarı yolda kalsa bile, geçen hafta yaşadığımız tiyatronun AB'de köklü bir değişim yaratacağı kesin. ... İlerde tek bir üye ülke, küçük ya da büyük olmasından bağımsız olarak canı istediğinde ya da kısa vadeli çıkarları öyle gerektirdiği için eskisinden daha kolay ve kayıtsızca diğer ülkelere karşı durabilecek. Şayet Almanya'da bir eyaletin üye ülkelere ve bütün AB bürokrasisine şantaj yapmasına izin verilirse, aynı şeyi Macaristan ya da Polonya da yapabilir.”
Avrupa'nın ipi Seehofer ve Kurz'un elinde
De Morgen analizinde popülistlerin bir kez daha istediğini yaptırdıklarını ifade ediyor:
“Horst Seehofer popülizm eşiğini aşan sayısız siyasetçiden biri. Sanki Trump'ın bol bol seçmen vadeden sihirli fıçısındaki bağımlılık yapan iksirden bir tadımlık almış gibi bir hali var. ... Muhafazakar siyasetçiler radikal sağın sloganlarını kullanarak Avrupa siyasetini tehlikeli bir dönüşümün eşiğine taşıyor. Konunun odağı Merkel'den uzaklaşıp, yeni Avrupa'nın suflörü Avusturya Başbakanı Kurz'a kayıyor. ... Sınır kontrolleri Avrupa'nın birliğini yok etme riski taşıyor ... Bütün bunlara rağmen halkın öfkesinden korku nedeniyle bu fikirlerin barındırdığı saçmalığın dile getirilmesinden çekiniliyor.”