Sömürgeci heykelleri kavgası
ABD ve Avrupa'daki ırkçılık karşıtı protestolarda, göstericilerin öfkesi heykellere de yöneliyor. ABD'de Kolomb heykelleri devrildi, Bristol kentinde Britanyalı bir köle tacirinin heykeli nehre atıldı. Bu gelişmelerin günümüz ve gelecek üzerindeki etkileri ne olacak?
İmparatorluğun sadece olumlu yanlarını görüyorlar
thejournal.ie, çoğu Britanyalının gizliden gizliye hala kendi üstünlüklerine inanmasının suçlusu eğitim sistemidir, diyor:
“Ortalama bir Britanyalı öğrenci İkinci Dünya Savaşı ve VIII. Henry hakkında biraz bilgi sahibi olarak okuldan ayrılıyor. Hepsi bu. Britanya Krallığı başlığı altındaysa sadece olumlu şeylerin altı çiziliyor, olumsuzluklar görmezden geliniyor. Olayların üzerinde düşünülmesini engelleyen, sadece iyi yanları görmek herhalde Britanyalı psikolojisinin bir özelliği olmalı. Evet, evet, Britanya hegemonyasındaki Hindistan'da insanlar açlıktan öldü, ama aynı hegemonya onları demiryolu sahibi yapmadı mı? Oliver Cromwell İrlandalıların kafasını kesti, tamam, ama bir taraftan da mutlak monarşiyi bitirdi.”
Solcular, ırkçılık karşıtı değerleri yıpratıyor
Tarihçi Roman Lechnjuk NV'deki yazısında, radikal solun 'Black Lives Matter' ('Siyah hayat değerlidir') hareketini itibarsızlaştırdığını söylüyor:
“Şu andaki protesto hareketi bazı yönleriyle rahatsız edici. Bunu bir sebebi de, tarihi kişiliklerin heykellerine yönelik ideolojik vandalizm. Bugün ABD'de ve Avrupa'da yapılan gösterilerde sık sık heykeller, büstler ve diğer anıtlar parçalanıyor, yıkılıyor. Protestoların 'motoru', sosyal eşitlik ve adaletin olduğunu ideal bir toplum hayali kuran aşırı sol aktivistler ('Antifa'). Bu kişiler gösterilere katılanların çoğunluğuna ve onların düşüncelerine çok uzak. Aynı zamanda göstericilerin çoğunluğu yine de mahkum etmiyor onları. Bütün bunların 'Siyah hayat değerlidir' hareketine gölge düşürmesi bir yana, hareketin adalet anlayışını temellerinden sarsması da olası.”
Tarihsel gerçekliğin yeniden inşası
Sol görüşlü günlük Haravgi gazetesi, protestocuların tarafında:
“Birçok gazete, hükümeti 'güruhun' öfkesi karşısında geri adım atmamaya çağıran sağcı ve muhafazakar kesimlere yakın durduğu için, protestocuları vandalizmle suçluyor. Tarih acımasızdır ve zamanla beraber gerçeğin ortaya çıkması için 'açlık' duyar. İmparatorlukların çoğunun güçlerini, sömürgeci olarak yağmalayıp gasp ettikleri devletlerden çalınmış varlıklara dayandırdığı herkesçe biliniyor. Kin, sömürgecilik, ırkçılık ve faşizmi simgeleyen heykellerin yapısökümü, tarihi gerçekliği yeniden tesis edecektir.”
Geçmişe ait sanat eserleri korunmalı
Malta'da bazı insanlar Britanya Kraliçesi Victoria'nın 1819'da Valetta'da inşa edilmiş heykelinin yıkılmasını talep ediyor. Malta Today köşe yazarı Raphael Vassalo uyarıyor:
“Heykele atfedilen tarihi önem ne olursa olsun, heykelin kendisinin, salt sanatsal ayrıntılara büyük önem atfedilen bir dönemde yapılmış bir eser olduğu aşikar. Yıkılacak Victoria heykelinin yerine gelebilecek heykelde de bu söz konusu olacak mıdır? ... Victoria heykelinin dikilmesindeki amaç Britanya İmparatorluğu'nu yüceltmek ve yerel Malta halkını boyun eğmek zorunda bırakmak olabilirdi. Ama şu sanat eserine bir bakar mısınız?”
Ortadan kaldırmak yerine bağlama oturtmak gerekir
Başka dönemden kalma anıtlara duyulan öfke doğru kanallara yönlendirilebilir, diyor El País:
“Bizler için en az bugünümüz kadar karmaşık olan ve ne nihai cezasını çekebilecek ne de beraat edebilecek geçmişimiz bu heykellerin, anıtların ve binaların içinde gizlidir. ... İdeal çözüm geçmişin izlerinin silinmesi değil, bunların müzelerde sergilenmesi ve gerçekten olanların anlatıldığı açıklamalarla donatılmaları. Günümüzde yaşanan haksızlıkların geçmişin felaketlerini hatırlattığı dönemlerde yükselen öfke dalgası bu sayede kanalize edilebilir.”
Demokratik yenilenme fırsatı
Tarihi açıdan tartışmalı kişilere ait heykellerin kaldırılması, demokrasilerimiz için gerekli güncellemelerin yapılmasını sağlıyor, diyor ekonomist Thierry Amougou, Le Soir'daki yazısında:
“Kamusal alanı oluşturan dönemler, anılar ve öznelliklerin çeşitliliği nihayet ifşa edildi. Böylece kamusal alan, demokrasiyi derinleştirmek için kullanılacak bir araç olabilir. Burada demokrasi, çeşitli deneyimler ve farklı öznelliklerin aynı biçimde değer verdiği kurumlar arası dinamik ve eleştirel bir ilişki olarak yeni baştan tanımlanmalı. ... Kamusal alanı çok fazla kendi etkisi altına almış olan kazananların tarihi, 21. yüzyılın kozmopolit toplumlarında adil ve demokratik bir kamusal alanın nasıl olabileceği sorusuyla karşı karşıya kalıyor.”
Son derece karmaşık bir tarihi miras
Webcafé, ABD ile Avrupa'daki anma kültürleri arasındaki farka işaret ediyor:
“Tabiyet ile tarihi anma kültürünün Bulgarların etnik kökenleriyle yakından ilişkili olduğu Bulgaristan'dan farklı olarak ABD'de etnisite, hatta tabiyet bile ülkenin tarihi mirasıyla çok ilişkili değil. Bunun sebebi Amerikan ulusunun, Avrupa'dakinden farklı olarak etnik ve siyasi süreçlere dayanmak yerine daha ziyade kültürel bir olgu olması ve ortak değerlere dayanmasıdır. Diğer bir deyişle, bizler tarih boyunca Bulgarları Osmanlılardan net biçimde ayırırken Birleşik Devletler tarihinde sömürgeciler, köleler ve yerli halktan oluşan tüm aktörler ülkenin tarihi mirasında aynı ölçüde pay sahibi.”
Bunun tarihin silinmesiyle ilgisi yok
Expresso, tartışmada doğru bakış açısının olmamasından şikayetçi:
“Gerçekten kaldırılması gereken anıtlar var. Ama bunu söylemek, tarihi silmek için gerekçe değil. Daha 1990'lı yıllarda yüzlerce Lenin heykeli yıkılmadı mı? Bağdat'ta Saddam'ın heykelinin nasıl yıkıldığını kendi gözlerimizle görmedik mi? O zamanlar tarihin silindiğinden şikayetçi olan var mıydı? Aklı başında bir Alman, herhangi bir meydanda tek bir Hitler heykelinin bile kalmasını kabul edebilir mi? ... Heykelleri yıkmak, onları inşa etmekle aynı etkiye sahip: Tarih konusunda bir tavır alıyorsunuz. ... Bu tartışmadaki ilk önemli hata, heykellerin tarihi anlattığına inanmak. Heykeller, tarihin belli bir döneminde onları inşa ettiren muktedirlerin hikayesinin nasıl anlatıldığını belirler.”
Kahraman kültü anma kültürüne iyi gelmez
Yazar Iván Merker, Mérce'deki yazısında, başlı başına tarihi figürlerin temsil edilişini sorguluyor:
“Kahramanlık kültü yaratan bu eserler, tarihi figürün çok yönlü biçimde ele alınmasına izin vermiyor. Bence bu kadarı bile başlı başına sorunlu olabilir -bilhassa da temsil edilen figürün ırkçılığı bu sayede ortadan kaldırılırsa. ... Tıpkı Aydınlanma ya da liberal demokrasinin kurumları gibi ırkçılık ve Yahudi düşmanlığı da Batı'nın kültür mirasının bir parçası. Kaderimiz bu ve bununla yüzleşmeliyiz. Tarihi olayları anma politikasının bu olguyu da hesaba katmasının zamanı geldi.”
Önemsiz bir konu değil
El Periódico de Catalunya'nın köşe yazarlarından Emma Riverola, bu tartışmanın nasıl anlamlı bir şekilde ilerleyebileceğini ele alıyor:
“Anıtlar ya da 'Rüzgar Gibi Geçti' benzeri filmler, sadece inşa edildikleri malzemeden müteşekkil değildir. Nasıl bir anlama sahip olduğunu belirleyen şey, alımlamayı yapanın bakışıdır. ... Köle asıllı bir siyah kadın, filmi benden çok daha farklı şekilde alımlayacaktır. ... [Barselona'da Kolomb heykelinin dikili olduğu] La Rambla caddesinde gezen bir Amerikan yerlisi, bütün kadın atalarının hissettiği o eski acıyı duyumsayacaktır. Kolomb heykelini yıkmamız gerektiğine inanmıyorum ama bu tartışma, dünyadaki gerçeklikle alakasız bir kapris değil. Kimi sevilen simgelerin tetiklediği acıyı kabul etmek bile yeterli olacaktır. Belki bu sayede, hala süregelen ırkçılığı da hissedebiliriz.”
Değersiz hurda
Heykelleri gönül rahatlığıyla eritebiliriz, diyor La Stampa köşe yazarı Gianni Riotta:
“Irkçılık karşıtı protestocuların reddettiği Amerika Konfedere Devletleri'ndeki kahramanların heykelleri 450 dolara mal olmuştu. Kuzey eyaletlerinde yer alan Connecticut merkezli Monumental Bronze Co. seri olarak çinkodan imal etmişti bunları. ... Bu heykeller, 1861-1865 iç savaşından 80 yıl sonra General Lee'nin kahramanlıklarını hatırlamak için değil, bir yandan siyahlara oy kullanmayı yasaklarken, diğer yandan terör estirmek için dikilmişti. Kendilerine uzman süsü veren amatörlerin görmezden geldiği bir ayrıntı, sanatsal değeri de sıfır. Kemer tokasındaki Birleşik Devletler'in sembolü olan US ve Konfedere Devletler için CS harfleri dışında heykellerin hepsi birbirinin aynı.”
Tarihi 'sil' düğmesine basıp silemeyiz
Delo'ya göre heykelleri yıkmak hiçbir şeyi değiştirmez:
“Tartışmanın püriten bir şekilde skandal haline getirilmesi ve şeytanlaştırılması yavaş yavaş kabak tadı vermeye başladı. Özellikle de anlamsız bu yapılanlar. Tarih bütün karmaşıklığıyla, tıpkı bilgisayarda 'sil' tuşuna basmanıza rağmen silinmeyen hafızaya benziyor. Sabit diskin kalbinde bir yerlerde, bilinmeyen bir yerdeki bir veri sunucuda, bulutta ama bilhassa bizim hafızalarımızda ve bilinçaltımızda duruyor hala.”
Trump artık bundan da nemalanmasın
ABD uzmanı Frans Verhagen, NRC Handelsblad'taki yazısında, heykellere açılan savaşın Kristof Kolomb'a kadar uzanması tehlikeli ve aptalca, diyor:
“Pek çok heykel beyazların üstünlüğünü onurlandırmak için bilinçli olarak dikilmişti. O yıllarda Güney eyaletlerinde ırk ayrımı yürürlükteydi. ... Ama [diğer heykellere de] yönelen protestolar baş ırkçı Trump'a yandaşlarını arttırma fırsatı verebilir. Trump göstericilerin Amerika karşıtlığına ve vandalizmine vurgu yapıp, savunduğu konumun ırkçılığını örtbas edebilir. ... Kolomb heykelini tutup, Jefferson Davies'inkini hemen kaldırmak akıllıca olur.”
Şiddet içeren bir ideoloji
Heykellerin yıkılması Új Szó köşe yazarı Pál Szombathy'e komünizmi hatırlatmış:
“Böyle düşünenler için, Hitler'in bir çılgın olduğunu ilk anlayan Churchill de yaşlı bir ırkçı olarak sözde aşağı halklar için bugün kabul edemeyeceğimiz saçmalıklar söylemişti. Bu gayretkeşlik ve ideoloji komünizmin yayıldığı dönemi hatırlatmıyor mu? ... Bu yeni ulusüstü ideoloji, sabırsız, her şeye burnunu sokan, şiddet yanlısı bir ideoloji. ... Bu ideolojiye göre Batı'nın kaydettiği ilerleme, ırkçı ve kadın düşmanı beyaz erkeklerin yarattığı bir eser. ... Karşıt görüşlere tahammülü yok. ... Tarihteki kanlı diktatörlükler bu yaklaşımdan doğmuştur.”
Daha az değil, daha çok heykel lazım
The Irish Times, tarihi heykeller sorunuyla nasıl baş edilebileceğini iç savaş yaşamış Kuzey İrlanda'dan öğrenilebileceğini söylüyor:
“Tartışmalı heykeller sorununun en iyi çözümünün eski heykelleri yıkıp yenilerini yapmak olduğu konusunda herkes hemfikir. Belfast Belediye Meclisi, belediye binasının etrafını saran Büyük Britanya yanlısı soyluların taş heykellerinin yanına İrlanda milliyetçileri ve cumhuriyetçilerinin heykellerini de eklemeyi kabul etti. 'Eşitliğin denetlemesi' için benzer uygulamalara başka yerlerde de rastlıyoruz. Bu tür bir denge oluşturma çabası siyasi ve sanatsal açıdan saçma gelebilir kimilerine, ama yine de bu çaba barış sürecini sembolize eden ve artık hiçbir şey ifade etmeyen heykeller dikmekten evladır.”
Adeta Vahşi Batı
Aktuality.sk'ya göre artık adalet için yapılan meşru bir mücadele değil bu:
“Protestolar pek çok açıdan bir 'kültür devrimini' andırıyor. Avrupa'nın ve Amerika'nın ikonları yıkılıyor, çünkü azınlıklar bu ikonlara öfkeli. Avrupa'da ve ABD'de pek çok ilerici lider, cadde isimlerini değiştirmek, 'siyaseten doğru olmayan' sembolleri kaldırmak ve tarihi yeniden yazmak gibi popülist vaatler konusunda yarışıyor. Birkaç ABD valisi polis teşkilatını küçültmeyi, hatta polisi feshetmeyi bile vadetti. ... Bunun adı anarşidir ve şerif yıldızı takan değil ama silahı olan erkeklerin son sözü söylediği Vahşi Batı'ya geri dönüştür.”
Heykeller paratoner oldu
Siyaset bilimci Sergey Medvedev newsru.com'da yayınlanan bir facebook mesajında, heykellerin yıkılmasına bir ölçüde anlayış gösterdiğini söylüyor:
“Ben şahsen heykellerin yıkılmasına karşıyım ve buna tanık olmak içimi acıtıyor. Ama heykel yıkmanın perde arkasında olup biteni de anlayabiliyorum. Heykeller coşkun duygularla, sembollerle yüklü demir ve taştır sonuçta. Haksızlık karşısında dolmuş birinin duyguları için paratoner vazifesi görmeleri, misyonlarının, yani ulvi duygular yaratmanın, basit duyguları kanalize etmenin gereğidir. İnsanlar öleceğine heykeller yıkılsın, der bu misyon.”
Bugünün ölçekleriyle ölçmeyin
Irkçılık karşıtı hareket fazla ileri gidebilir, diyor tarihçi Gill Evans, The Daily Telegraph'ta:
“Geçmişimizin pek de gurur duymadığımız kısımlarını kesip atamayız. Bunların geleceğimizde bir rol oynaması gerek. ... Yoksa bunlar ne işe yarayacak? Daha kısa bir süre önce 'ırkçı Winston Churchill'in suretinin banknotlardan kaldırılması' amacıyla yürütülen bir kampanya, tarihimizi silmektense ondan öğrenmenin önemli olduğunu açık ve net olarak göstermezsek, bizleri nelerin beklediğinin en açık kanıtı. Geçmişteki insanları, günümüz ölçeklerine göre değerlendirmek son derece adaletsiz bir tutum. Kimse böyle bir testi geçemez. Hatta gelecek nesillere, bizlere köle ticaretinin gözüktüğü kadar kötü gözükecek göstericilerin bir kısmı da dahil.”
Ancak tarihle yüzleşme bizi ileriye taşıyacaktır
Gazeteci Marco Gombacci, La Libre Belgique'de heykellerin yıkılmasını, IŞİD'in Suriye'deki tarihi yapıları yok etmesine benzetiyor:
“Tarih revizyonu tehlikeli bir girişim olabilir. ... Birincil hedefleri yeni bir propaganda anlatısı başlatmak için tüm tarihi yapıları yıkmayı hedeflemiş IŞİD'li barbarlardan bir farkımızın olması için, tarihi ve bize gösterdiklerini silmeyip onları muhafaza etmenin ve tarihten öğrenmenin ne kadar önemli olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Tarihimizle herhangi bir ideolojik ya da gizlemeci tartışmaya izin vermeden yüzleşmemizin yegane yolu budur.”
Güruha güç kazandırmayın
Polisin öfkeli kalabalıklara izin vermesi ve olayın ardından toplumun birçok temsilcisinin anlayışlı bir tutum içine girmesi, The Times'ı öfkelendirmiş:
“Edward Colston, köle taciri olarak korkunç şeyler yapmış. Ancak vandalizm ve saygısız bir tavır göstermek affedilemez ve kriminal eylemler. Bunların polis tarafından mazur gösterilmesi değil, engellenmesi gerekir. Colston'ın heykeline zarar verilmesi, beyaz ırkçılığın temsilcisi kabul ettikleri kişilere ait heykelleri yıkmayı hedeflemiş bir kampanyanın son numarası. Üniversiteler ile kültür otoriteleri bu türden bir zorbalığa direnmek yerine kültür tarihini sansürlemeye rıza veriyor. Nitekim bu da kültürel değerlerin nesiller boyunca korunmasına çabalayan bir eğitim sisteminin onlarca yıldır bilinçli olarak yıkılmaya çalışılmasının doğal bir sonucu.”
Köle taciri gerçek yerine kavuştu
Der Tagesspiegel kampanyayı destekliyor:
“Çoğu Britanyalı ... ancak şimdi Colston'ın farkına vardı. Ne de olsa köle ticareti Britanya toplumunun kendi hakkındaki algısında yer almıyor -en azından şimdiye dek, zira bu da yavaşça değişiyor. Bir zamanların köle tacirleri daha ziyade yerelde önemli şahsiyetler ve iyiliksever insanlar olarak görülüyor. ... Bu anlamda Colston'ın heykelinin sökülmesi, Britanya'nın belleğinde, çoktan vakti gelmiş bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir. Zira bu heykel hatırlamak için değil, unutmak için buradaydı. İnsanlığa karşı işlenen suçların küçümsenmesi, dile getirilmemesini temsil ediyordu. Şimdiyse Bristol limanının dibini boyladı ve böylesi daha iyi.”
Heykeller önyargılardan daha kolay devrilir
İngiliz filolojisi profesörü Lieven Buysse, De Morgen sayfalarında heykelin devrilmesini anlayışla karşılıyor ama yüksek beklentiler karşısında da uyarıda bulunuyor:
“Böylesi eylemler, simgeleri tek yönlü olarak görmeme konusunda geniş toplum kitlelerine yönelik bir çağrıdır. Ancak bu eylemleri (daha ziyade beyaz) Britanya kimliğine yönelik bir saldırı olarak görürseniz, mücadele ettiğiniz ön yargıları güçlendirdiğinizle kalırsınız. Simgelerin sorgulanması gerekiyor ancak uzun vadede iknanın gücünün kaba kuvvetten daha etkili olduğunu da unutmamamız gerek. Bir başka önemli konuysa simgeler etrafında dönen bir mücadelenin, ırkçılık ve sosyo-ekonomik geri kalmışlıktan oluşan asıl sorunu gizlemek için siyasetçilerin eline koz verdiğini gözden kaçırmamak.”