"Cancel Culture": Sorun mu, hayalet mi?
"Cancel Culture" (iptal kültürü) terimi son zamanlarda sık sık tartışmalarda boy göstermeye başladı. Bu kavramla, beğenilmeyen görüşlere sahip insanların sistematik olarak itibarının zedelenmesi ve bunun ifade özgürlüğü açısından oluşturduğu tehdit eleştiriliyor. Kimi köşe yazarları "iptal kültürünün" yıkıcı etkileri olacağından endişe ederken, diğerleri varlığını sorguluyor.
Artık kimse açık açık konuşmaya cesaret edemez oldu
Daily Express, "cancel culture"ın insan ilişkilerine etkilerinin yıkıcı olduğundan yakınıyor:
“'Cancel culture' özünde iyi bir şey ve amacı, nefretin yaygınlaşmasını önlemek. Ama buna maruz kalanlar nefreti yayanlarla sınırlı değil. Kendine güvenmeyenler, meraklılar ve büyüyen, olgunlaşan, başkalarıyla ilişkiye geçmek isteyen herkes baskı altında. Nefretin yaygınlaşmasını sansürle engellemeye çalışarak, insanların yanlış bir şey söylemekten korkmadan özgürce iletişim kurmasını, öğrenmesini ve olgunlaşmasını engelliyoruz. Bu özgürlükler olmadan insanların doğal yollardan başkalarıyla ilişki kurma imkanı gün geçtikçe yiter ve insan olarak birlikte gelişme yeteneğimizi kaybederiz.”
Bir azınlık kendini hakim kılıyor
Corriere della Sera, yeni bir uyumlu olma takıntısının ortaya çıkmasından korkuyor:
“Bir azınlık kendini göstermeyi ve çok daha büyük bir grup insanı peşinden sürüklemeyi başardığında ortaya yeni bir uymacılık çıkıyor. Bu 'sessiz çoğunluğun' kimlerden oluştuğunu anlamak çok önemli. ... Bunlar başlıca bukalemunlar ve boyun eğenler. Bukalemunlar ne olursa olsun, her yeni fikri savunur. ... Oysa boyun eğenler dostları tarafından ve yeni düşüncenin (sözde) savunucuları tarafından aforoz edilmekten ve marjinalleştirilmekten korkar. Bukalemunlar ve boyun eğenler (belirleyici azınlığın) generalleri tarafından güdülen bir ordu oluşturur. Onlar sayesinde yeni bir konformizm ortaya çıkıyor.”
Amaca giden her yol mübah değil
Fransız sosyolog Nathalie Heinich Le Monde'taki yazısında solculara, iptal kültürüne dahil olmamayı salık veriyor:
“Bir taraftan radikal aktivistlerin aşırılıklarını mahkum edip, diğer taraftan amaca giden her yolun ne olursa olsun mübah olduğunda ısrar edemeyiz. Israrla sormamız gereken tek soru şu olmalı: Yeni sansürcülerin kullandığı yöntemler ne ölçüde meşru ve yasal? Aksi takdirde sol yine, devrim teröründen Stalin vahşetine, kendi tarihlerini karartan o totaliterlik şeytanına mahkum olacaktır. Aksi takdirde bir hukuk devletinde ya da bir demokraside değil, bir zamanlar mahalle dedikodusunun neden olduğu, şimdi ise sosyal medyada aynı şekilde gerçekleşen o acımasız, geri döndürülemez ve çaresiz toplum baskısına mahkum oluruz.”
Sağcı muhafazakar yazarların korkusu
Tages-Anzeiger, düşünce özgürlüğünün kaybolduğu yönündeki yakınmaların nedenlerini dillendiriyor:
“Çünkü bazılarının karşıt görüşlerle sorunu var. Kendilerini her zaman mağdur gösterecek kadar hanım evladı olmakla suçlanan solcu aktivistler değil sorunu olanlar. ... Sorunu olanlar daha çok yaşını başını almış sayısız sağ muhafazakar yazarlar. Stratejik nedenlerle böyle davranıyorlar, çünkü sanal dünyada yeni kamuoyları oluştu ve dürüst olmak gerekirse, bunlara itiraz edilebilecek hiçbir şey yok ortada. Aynı zamanda bu yeni kamuoyları yazarların kanaat önderliği iddialarına zarar veriyor. Bu yüzden 'cancel culture'ın korkunç bir tehlike olduğunu vurguluyorlar ki kendilerini kahraman savunucular ve aynı zamanda bu sözümona aşırılığın ilk kurbanları olarak gösterebilsinler.”