Astrazeneca kavgası, AB'nin beceriksizlik belgesi mi?
AB'nin aşı üreticisi Astrazeneca ile çekişmesinde hafta sonu da sular durulmaya devam etti. Aşı üreticisi, mart sonuna kadar daha fazla sevkiyat yapacağını açıkladı, ancak bu da daha önce hedeflenen miktarın ancak yarısı. Köşe yazarları AB'nin stratejisini sert bir dille eleştirmekten geri durmuyor.
Avrupa kuşkucularına gün doğdu!
Britanya'nın aşıdaki başarısıyla karşılaştırıldığında AB'nin yaşadığı fiyasko daha iyi anlaşılıyor, diyor Jyllands-Posten:
“Brexit taraftarlarının AB dışında bir Britanya'nın daha iyi durumda olduğunun doğrulandığını söylemeleri kimseyi şaşırtmamalı. Aynı tutum, Avrupa'daki AB kuşkucuları arasında da yayılabilir. Ursula von der Leyen'in aşı tedarikçileriyle aleni bir kavgaya tutuşması ve korumacılığın şahikası olan ihracat yasaklarını düşünmesi, AB sistemine güveni artıracak şeyler değil. ... Avrupa AB olmadan bir hiçtir, ama şu andaki kaos devam edecek olursa milyonlarca Avrupalı daha ziyade AB'ye karşı bir bağışıklık kazanacak. Hem de ilk Korona aşısını olmadan çok önce.”
İhracatı sınırlamak iyi fikir değil
Ilta-Sanomat aşı üreticilerini ihracat kısıtlamalarıyla tehdit etmenin doğru olmadığını söylüyor:
“AB elbette kendi haklarını korumak zorunda, ama aşı konusunda sınırları kapamak kendi ayağına sıkmak olur. Üstelik bu, AB'de ne aşı üretimini ne de dozunu da arttırmayacağı gibi, üretimin AB dışına kaymasına ve AB dışındaki sevkiyatların artmasına neden olabilir. Yetersiz aşı sorununu üretimi sekteye uğratarak 'çözmek' de, Korona kısıtlamalarına uymayarak salgının yayılmasına neden olacak şekilde direnmek de akıl karı değil.”
Bu bir yaz sonu indirimi değil
Spiegel köşe yazarı Markus Feldenkirchen'in AB'ye öfkesi giderek artıyor:
“İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki en korkunç krizde en önemli ürüne yaz indirimlerinde ucuz mal kapan bir uyurgezer gibi yaklaşmak abartılı bir şaka gibi. ... Bugün tasarruf edilen her birkaç avro için insanlar ölüyor. AB pandeminin etkilerini azaltmak için 750 milyar avro ayırdı. Pandeminin aşıyla sonunun getirilmesi içinse 3 milyar avro. .... Ama AB vatandaşı 448 milyondan özür dileyeceklerine Brüksel ve Berlin'e kibir hakim. Suç, aşı üreticilerine atılıyor. ... AB kitlesel bağışıklık kazandı galiba, ama sadece eleştirilere karşı.”
Vatandaşın yararına Brüksel'i ürkütmek
The Sunday Times'a göre İrlanda hükümeti bu konuyu kendi eline almalı:
“AB'nin aşılama sürecindeki tutumu bir felaketti. Bu durum daha çok insanın hayatına mal olacak ve hayat kaynaklarını yok edecek. İrlanda hükümeti çıkarlarımızı daha iyi korumak zorunda. Mesela Britanya'dan fazla olan aşıları bize vermesini rica edebilir. Bu önemli, ama muhtemelen dikkate alınmayacaktır, aksi takdirde ulusal gururumuzdan vazgeçmiş ve AB'nin dayanışma ilkesini ihlal etmiş oluruz. Hükümetin, Avrupa Komisyonu'nu kızdırmaktan ve AB formasını giymekten gurur duymadığımız izlenimi yaratmaktansa, süresiz bir kapanmayı tercih etmesi mümkün görünüyor.”
AB bayrağını elden düşürmemek yetmez
Düşünce kuruluşu Eurointelligence'in yöneticisi Wolfgang Münchau El País'teki yazısında, AB anlaşmalarının reformdan geçirilmesi çağrısı yapıyor:
“Başarısız aşılama stratejisi ile Para Birliği'nin ortak noktası, yasal ve kurumsal bir aşırı yük oluşturmaları. Bence AB'nin önümüzdeki on yıl için önceliği bu olmalı. Şayet gelecekte Avrupa'nın birleşmesini çok istiyorsak, AB bayrağını sallamaktan ve kurumları eleştirilere karşı korumaktan vazgeçmeliyiz. Anlaşmaları değiştirmenin zor olduğu iddiasına boyun eğmek yerine, uygulanabilir seçenekler aramalıyız. Aşırı yüklenme sonunda bir patlamaya neden olabilir.”
Üye ülkeler çok hırslı
Berlingske'ye göre aşı sevkiyatıyla ilgili çekişme artık maskaralığa dönüşüyor:
“Birçok ülke, Avrupa Komisyonu bünyesindeki müzakere grubunun 27 ülke adına yürüttüğü satın alma stratejisini eleştirerek, temponun yavaşlamasına bizzat sebep oldu. Aynı zamanda giderleri düşük tutmak isteyen üye ülkeler Avrupa Komisyonu'nu aşıları ABD ve Büyük Britanya'dan daha ucuza almaya zorladı. Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen geçen hafta AB'nin ilaç tedarikinde hedefe yaklaştığını, gerekirse daha fazla ödeme yapmaya hazır olduğunu söyledi. Sorun şu: Bize şimdi aşıları sağlayacak olan sözleşmeleri altı ay önce imzalamamız gerekiyordu.”
Demokratik bir denetim bunu engellerdi
Corriere del Ticino'ya göre, Brüksel'in başına buyruk hareket etmesi yanlışlara zemin hazırlıyor:
“Pfizer ve Astrazeneca'ya büyük miktarlarda Covid19 aşısına karşılık 'araştırma maliyetlerine katkı' olarak hiçbir teminat istemeden milyonlarca avro ödeyen Avrupa Komisyonu aldatılmış görünüyor. ... Komisyon, Avrupa Parlamentosu'nun demokratik denetimine tabi olsaydı, birileri mutlaka bunun farkına varır ve aşının vaktinde gelmesinin garantisinin ne olduğunu sorardı. ... Ancak sorun, sadece bir denetleme kurumu olan Avrupa Parlamentosu'nun durumu denetleyememesiyle kalmadı, kamuoyunun kontrolünden kurtulmak için sözleşmeler de gizli tutuldu.”
Hükümetten iyi yatırımcı olmuyor
Avvenire, AB'nin, ilaç firmalarıyla sanki ilk kez sorun yaşıyormuş gibi davrandığını söylüyor:
“Vazgeçilmez ilaçlara erişim konusunda verilen mücadeleyi takip edenler AİDS'ten beri çok iyi tanıyor bu senaryoyu. ... Bu kez aynı şey küresel çapta tekrarlanıyor. ... Hükümetler, aşı yarışında, halk sağlığı kriterlerini göz önünde bulundurarak aşıya erişim koşulları belirlemeden ve kendi sınırlarının dışında olan biteni umursamadan ilaç şirketleriyle gizliliğe tabi sözleşmeler imzaladı. Avrupa ülkeleri iyi yatırımcı rolünü hiçe sayarak, kamunun mal ve hizmet alımında benzersiz riskler taşıyan bir uygulamaya gittiler. ... Bu beceriksizlik korkutuyor.”
Gerekirse yaptırım uygulanmalı
Õhtuleht, AB'nin ilaç holdingleriyle çekişmede sert güçlü bir tavır göstermesi gerektiğini söylüyor:
“Konunun ilk gelene ve daha çok ödeyene daha hızlı hizmet verildiği pazar ekonomisinden ibaret olduğunu söylemek mümkün elbette. Ama pandemi, tıpkı ilkbaharda yaşanan maske darboğazında olduğu gibi devletleri çıkarlarını korumak adına daha etkili adımlar atmak zorunda bırakıyor. ... Ödeme yapılmasına rağmen aşı yollanmazsa ya da üretici firma aşıyı başka birine satarsa ne yapılabilir? Bu durumda AB, hakkını aramak ve sözleşmeye uyulmasını talep etmekle yükümlüdür. ... Gerçek bir uzlaşma sağlanamazsa iş kamulaştırmaya varmayacaktır belki, ama AB gerektiğinde ihracatı engelleyebilir ya da AB sınırları içindeki fabrikalara yaptırım uygulayabilir.”
Gelecekteki pandemiler için ibretlik ders
AB, aşı ve ilaç tedarikinde daha bağımsız olmalı, diyor Kauppalehti:
“Korona krizinde AB'nin yavaş ve kendi içinde uyumsuz davranmasını eleştirmek elbette mümkün. Ama öte yandan Finlandiya gibi küçük ülkelerin bugün yaşadığımız aşı yarışında AB'nin gücü olmadan daha da zayıf kalacaklarını da unutmamak lazım. Korona krizi AB'nin tedarik güvenliği konusundaki zaaflarını trajik bir şekilde ortaya koydu. AB stratejik sektörlerde özerk davranmayı hedefliyor. İlaç tedariki ve aşı üretiminde de aynı şey geçerli olmalı. Bir sonraki pandemide daha hazırlıklı olmak lazım.”
İmaj çirkinleşiyor
Wiener Zeitung'a göre, ilaç firmaları kendilerine duyulan güveni çarçur ediyor:
“Kısa süre öncesine kadar 'pandemide kurtarıcı' kabul edilen aşı üreticileri, medyanın yıllardır diline doladığı, gözünü kâr hırsı bürümüş 'Big Pharma' [büyük ilaç firmaları] klişesine dönüşüyor. Nitekim AB'ye ilaç sevkiyatında kısmen yaşanan büyük oranda düşüşlerin şeffaf olmayan gerekçeleri, göz açıp kapayana kadar bu imaj değişikliğine sebep oluyor. Hatta bir politikacı 'ihracat yasağı' gibi kötü bir ifade kullandı, ancak bu ifade hemen düzeltildi. Benzer bir senaryoyu, Korona krizinin başlarında, devletler tıbbi koruma malzemelerinin ihracatını engellediklerinde de yaşamıştık. AB ile ilaç firmaları arasındaki bu çekişme daha da çirkinleşebilir.”
Bir kere yalan söyleyen...
AB ile Astrazeneca arasındaki çekişmenin tehlikeli sonuçları olabilir, diyor Jutarnji List:
“Üretilen aşı miktarına ilişkin bilgilere inanmak mümkün eğil. Üretim kapasitelerinin Galler'deki sel felaketi ve Hindistan'daki yangın nedeniyle kısıtlanmış olduğu argümanı da kimseye inandırıcı gelmiyor. Aşıyı, doz başına yaklaşık 1,5 avro olan üretim maliyetinden daha pahalıya satmadıklarına da kimse inanmıyor. Bir kere yalan söyleyene bir daha kimse inanmaz. ... AB'nin şu sıralar aşı üreticileriyle girdiği savaştan bağımsız olarak meselenin parayla, fiyatla ve rekabet mücadelesiyle ilgili olduğunu belirtmek gerekiyor, ki bunlar başlı başına kötü ve ahlak dışıdır. Yine de bu çekişme, aşının kalitesi, etkinliği ve güvenilirliği konusundaki kuşkularla karşılaştırıldığında çok daha tehlikesiz.”
Serinkanlı olmak gerek
Le Soir, Avrupa Birliği ile ilaç firması arasındaki aşı kavgasında tarafları aklıselime davet ediyor:
“Elbette üreticilere baskı uygulanarak bunların davranışları, gecikmeleri ve strateji değişiklikleri yakından izlenmeye devam edilmeli. Ancak sakin davranmak ve aşılama sürecini panik ve saçmalıkların yarattığı kafa karışıklığından uzak tutmak için gereken de yapılmalı. Herkesin aşıya erişim hakkı var ve bunu teminat altına almanın en iyi yolu, siyasi, ekonomik ve bireysel düzeyde sükuneti koruyabilmek.”
Kesenin ağzını açın
Die Presse, AB'nin pandemiyi neden kontrol edemediğini anlayamıyor:
“Joe Biden göreve geldiğinin ikinci günü bir kararname yayınlayarak tüm bakanlıklara, ABD şirketlerini, savaş ekonomisi yasaları gereğince maske, test ve koruyucu ekipman üretmeye zorlama talimatı verdi. Buna bir de test programı için 50 milyar dolar, aşılama için 20 milyar dolar eklendi. Biden'ın sloganı, 100 günde 100 milyon aşı. ... AB'yi böylesine olumlu bir 'aşı vatanseverliği' geliştirmekten alıkoyan nedir? Neden 750 milyar avroluk yeniden yapılanma fonundan 20 milyar aşı üretimini arttırmak için kullanılmıyor? İlaç şirketlerinin iddia ettikleri gibi kapasite sorunları varsa, neden bunlar başka şirketlerde aşı ürettirmeye zorlanmıyorlar?”
Cimrilik yarar sağlamaz
The Spectator'a göre aşı krizinin sebebi AB'nin cimriliği:
“AB'nin baştan itibaren hedefi, fiyat-kalite dengesinin iyi olması ve ülkeler arasında 'haksız rekabetin' engellenmesiydi. Asıl sorun, bilimsel handikapları aşmak, ardından üretim kapasitesini hızla arttırmaktı. Para çok önemli değildi. Tıpkı başka sorunlarda olduğu gibi, bugün de -israf da olsa- elini cebine atmaya ne kadar hazırsan başarı şansın o kadar artar. Hatta bu savurganlığı beraberinde getirse bile. AB suçu Pfizer ve Astrazeneca'ya atmaya çalışıyor. Oysa bu krizin müsebbibi kendisi.”
Kuşku yerine şeffaflık şart
Deutschlandfunk'a göre ihracat kısıtlamaları iyi bir fikir değil:
“Covid aşısıyla ilgili proje bugüne dek ülke sınırlarını aşan yenilikçi girişimciler, üniversiteler, büyük şirketler ve orta ölçekli şirketlerden oluşan büyük bir ittifak tarafından yüklenilmişti. Bunu engellemek zararlı olacaktır. Siyaset ve ilaç endüstrisi karşılıklı güvensizlik duygusuna kapılırsa bu büyük aşı projesi ilerlemez. Öte yandan büyük ilaç şirketleri verdikleri sözleri tutamıyorsa, bari muhatap olup biraz daha fazla iletişim kursunlar, biraz daha şeffaf olsunlar. Şu anda ne Pfizer'ın ne de Astrazeneca'nın yaptığı açıklamalar yeterli değil.”
Hiç kimse mucize yaratamaz
Hospodářské noviny'e göre aşı sevkiyatında yaşanan sorunların sebebi, öncesinde büyük beklentiler olması:
“AB yüzmilyonlarca aşı sipariş etti ve tek tek devletlerin yapacağından çok daha fazlasını yaptı. Ancak bu durum üretim ve lojistiğin sunduğu imkanların çok üstünde bir beklenti yarattı. ... Aşının yaratacağı mucizeye çok büyük umutlar bağlandı. Siyaset burada da büyük hatalar yaptı, üstelik bunlar pandemideki ilk hataları değildi. Ancak aşının üretilmesi ve dağıtımı insanlığın bugüne kadar karşı karşıya kalmadığı küresel bir görev. Asıl her şey pürüzsüz ilerlese sürpriz olur.”
Utanmaz bir eleştiri
Der Tagesspiegel, AB Komisyonu'nun suçu üreticilerin üzerine yıkmaya çalışması karşısında diyecek söz bulamıyor:
“Bütün bunlar -en hafif tabiriyle- utanmazlık sınırına dayanmış durumda. ... Kim, ne zaman, ne kadar [aşı] alacak? Kullanıma hazır durumda kaç ampul var? Kaç soğutucu konteyner? Nakliye nasıl yapılacak? Bu konudaki gereklilikler ulusal düzeyde sınırlı kalmıyor. Tam da bu yüzden AB'nin bununla uğraşması gerekir. ... Neredeyse askeri bir özenle koordineli ve konsantre biçimde hareket edilmeli. ... İlaç sanayinin kısa sürede kaydettiği çığır açıcı ilerlemeler handiyse mucize sayılır. AB'nin bunun karşısındaki tutumuysa, en hafif ifadeyle şaşırtıcı.”
Devletler önce kendilerine baksın
Wiener Zeitung'a göre Brüksel fazla tereddütlü davranıyor:
“Brüksel'de sıklıkla -çoğu zaman da haklı olarak- üye devletlerde, politika konusunda ilkel içgüdülerin ağır bastığı eleştirisi getiriliyor; bu içgüdüler, Avrupa'nın oluşturduğu bütünün yararına katkı sağlayacak uzun vadeli bakış açısından ziyade kısa vadeli başarıları önceliyor. ... Aşı üreticileri de Avrupalılar için zaman faktörünün en önemli unsur olmadığını seziyor olmalı. Ne ABD ne de Büyük Britanya'nın aşı sevkiyatında gecikme sorunuyla karşılaşmayacağına işaret eden bilgiler mevcut; ancak aynı şeyi AB için söylemek mümkün değil. ... AB içinde bazı devletlerin ve çok sayıda yurttaşın, ülkelerinin Brüksel olmadan bu krizden daha kolay çıkabilecekleri kanaati, AB'nin bir türlü uyanamadığı kabus olsa gerek.”
Ne kadar çok para, o kadar çok aşı
Večernji list'in burnuna tuhaf kokular geliyor:
“Avrupa Birliği'nin dolandırıldığı kesin ama bunun yüzyılın dolandırıcılık vakası olduğuna dair elde henüz yeterli kanıt yok. Pfizer'ın sevkiyatı durdurması ya da en azından gönderilen aşı miktarını kısıtlamasının, ABD'de yeni başkan Joe Biden'ın işbaşı yaptığı döneme rastlamasını tesadüf olarak görmeyen bir kesim var. Biden'ın gerek seçim kampanyasında gerekse yemin töreninden sonraki en önemli vaadi, Covid-19 ile daha hızlı ve kapsamlı bir mücadeleye girileceğiydi. ... İsrail'in, nüfusunun üçte birini aşıladıktan sonra bile hala Pfizer ve Moderna aşısı alabiliyor olması da dikkatlerden kaçmıyor. ... Bunun sebeplerinden biri, İsraillilerin gizlemeye gerek görmediği, AB'nin 15 avro ödediği aşıyı 30 avroya satın aldıkları gerçeği olabilir.”