Batı Rusya'yla savaşta mı?
Batılı devletlerin Ukrayna’ya ana muharebe tankı gönderme kararı almasıyla birlikte, Avrupa’nın savaşa doğrudan müdahil olma yolunda ilerleyip ilerlemediği konusunda şiddetli bir tartışma alevlendi. Kremlin, Batı’nın giderek çatışmanın tarafı haline geldiğini iddia ederken, Berlin ve Paris, silah sevkıyatlarının savaşa girmek anlamı taşımadığını belirtti. Bu soru yorumcuların da gündeminde.
Bilinmez sulara yelken açılıyor
Akademisyen ve yazar Stephanos Konstantinidis, şöyle yazıyor Phileleftheros'ta:
“Almanya'nın Ukrayna'ya Leopard tankları gönderme kararının ardından, Ukrayna'daki savaş yeni tehlikeli boyutlar kazanıyor ve NATO ile ABD'nin Rusya'ya karşı savaşına dönüşüyor. Elbette teoride Amerikalılar, en iyi tankları olan Abrams'ları da göndermeye hazırdı. Ancak bunu çok sınırlı sayıda tankla, daha ziyade sembolik olarak ve Almanlar üzerinde baskı kurmak için yapıyorlar. ... Moskova'dan gelen ilk bilgilere göre, Rusya'nın vereceği tepki sert olacak. Savaşta artık bilinmez sulara doğru yelken açılıyor ve bunun insanlık için tehlikesi büyük.”
Tank sevkıyatı insani yardım değildir
Hükümete yakın Magyar Nemzet, Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un Avrupa’nın büyük bir bölümünün Rusya’yla savaş halinde olduğu tespitinin kesinlikle yerinde olduğu kanısında:
“Batılı ülkeler ister ahlaki nedenlerle, ister ticari fayda elde etmek ya da Rusya’yı zayıflatmak için olsun, tank sevkıyatlarıyla geri dönülemez bir yola girdi. Bunun bir adım ötesi, cepheye asker de göndermeleri olur. Battaniye, miğfer ve hatta cephane sağlanması etik yaklaşımlar doğrultusunda söz konusu olabilir, ancak tanklar açık bir ültimatom anlamına geliyor.”
Tüm bunlar propaganda
Dnevnik, bu tür serzenişlerin Rusya’nın kendi saldırganlığını meşru gösterme stratejisinin bir parçası olduğunu yazıyor:
“Askeri hareketlilik ile siber güvenlik ve siber savunma seviyelerini geliştirme girişimleriyle, AB’nin aslında Rusya’yla askeri bir çatışma planladığını öne sürmek yanıltıcı olur. Ne Military Mobility 2.0 Eylem Planı ne AB Siber Güvenlik Stratejisi ne de Ağ ve Bilgi Güvenliği Direktifi (NIS2), AB’nin Rusya’yla askeri bir çatışmaya hazırlandığının işareti olarak görülebilir. Bu tür ifadeler, Rusya’yı, düşmanca bir yaklaşımla birleşen Batı’nın tehdidi altındaki mağdur bir ülke olarak gösteren Kremlin propagandasının bir parçasıdır.”
İpleri büyük güçlerin elinde
Eski Avrupa Parlamentosu milletvekili ve gazeteci Gyula Hegyi, Index’te ABD’nin Çin’e karşı bir vekalet savaşı yürüttüğüne dikkat çekiyor:
“Ukrayna’daki çatışma, ABD liderliğindeki Batı ile Rusya arasında yürüyen gerçek bir savaşa dönüştü. Bu aynı zamanda, ABD’nin Çin’i caydırmak için de sürdürdüğü bir vekalet savaşı. Pekin bunu gayet iyi anladı ve cevabı da net: Ordu ile bilim ve teknoloji alanları kalkındırılacak ve Batı dışındaki dünyayla güçlü ittifaklar tesis edilecek. Birbirine düşen Avrupa ve Rusya, giderek ABD ve Çin’in boyunduruğu altına giriyor ve kaderleri de bu iki büyük gücün alacağı kararlara bağlı.”
Polonya ancak Almanya'yla birlikte önem arz ediyor
Varşova'nın Ukrayna'yı desteklemedeki rolü çok büyük, ancak Almanya'nın ve ABD'nin yardımı olmadan bu bir işe yaramaz, diyor Polityka:
“Mevcut çatışmaların gerçekleştiği coğrafya ile ABD, NATO ve Avrupa Birliği'nin savunmaya dönük çabalarının odaklandığı nokta, önümüzdeki yıllarda Polonya'nın 'tercih edilir' olacağı anlamına geliyor. Polonya, yürütülen faaliyetler bakımından coğrafi, lojistik ve politik merkez teşkil eden bir 'mızrak ucu' konumunda. Dikkat çekici ve önemli bir konum bu, ancak uygun altyapı ve destek sağlanmadan varlığını sürdüremez. Beğensek de beğenmesek de (ve mevcut iktidar bundan hoşlanmasa da), ABD'nin Avrupa stratejisinde Polonya'nın hinterlandı Almanya olmaya devam ediyor.”