Lübnan'daki BM misyonu İsrail ateşi altında

İsrail ordusu, Lübnan’ın güneyinde görev yapan UNIFIL misyonunu geçtiğimiz günlerde birkaç kez hedef aldı. BM Genel Sekreteri Guterres, saldırıları uluslararası hukukun ihlali olarak nitelendirerek kınadı. BM Güvenlik Konseyi, Barış Gücü askerlerine saldırılmaması uyarısında bulundu. İsrail ise Hizbullah’ın Barış Gücü askerlerinin hemen yakınlarında bulunduğu ve kendi terörist faaliyetleri için onların arkasına gizlendiği gerekçesiyle BM’ye birliklerini çekme çağrısında bulundu.

Tüm alıntıları göster/kapat
Der Spiegel (DE) /

Dünya düzeni kırılgandır

Der Spiegel, uluslararası hukuk düzeninin tamamı saldırı altında, diyor:

“Son aylarda İsrail'in bu düzenin kurallarına uyulmasını sağlaması gereken kurumlara karşı tutumu da buna tuz biber ekiyor. İsrail'in Lübnan, Suriye, Yemen, Batı Şeria ve Gazze'ye yönelik hava saldırılarıyla devam eden çatışmaların yoğunluğunda, Netanyahu'nun BM Genel Kurulu'nda yaptığı son konuşmada, İsrail'in savaşmak zorunda kaldığı ‘yedi cepheden' biri olarak uluslararası kurumları da sayması gümbürtüye gitmiş olabilir. ... Dünya düzeni kırılgan bir yapıdır. ... Ulusların kuralları kabul etme istekliliğine bağlıdır. Hem de tüm ulusların. Herkese eşit şekilde uygulanmayan bir düzen, zamanla geçerliliğini yitirecektir.”

La Stampa (IT) /

Misyon tamamen başarısız oldu

La Stampa BM misyonunun etkinliğini sorguluyor:

“UNIFIL ne işe yarar? Bunun kararını vermek İsrail’e düşmez. Talimat yollamak, çekilme çağrısında bulunmak ya da görevinin başındaki Barış Gücü askerlerine ateş açmak da onlara düşmez. Ancak bu soruyu sormak meşrudur. BM Barış Gücü’nün Lübnan’ın güneyindeki varlığı, Hizbullah’ın burada kök salmasını ve bölgeyi yıllardır İsrail’e füze atma üssü haline getirmesini önlemediği gibi, İsrail askerlerinin sınırı geçerek bu duruma son vermesine de mani olamadı. ... Bu hakikat Netanyahu’ya tek taraflı ültimatomlar verme hakkı tanımasa da bizi şunu kabul etmek zorunda bırakıyor: UNIFIL 2006 yılında kendisine verilen misyonu yerine getiremedi.”

La Croix (FR) /

Barış Gücü'nün kalması şart

La Croix'ya göre BM misyonunun İsrail'i frenlemesi gerek:

“Tüm risklerine rağmen 'Barış Gücü askerlerinin' bulundukları yerde kalması önemli. Zira Binyamin Netanyahu'nun başlatmak isteyebileceği topyekûn savaş karşısında engel teşkil ediyorlar. İsrail ordusu şu ana değin hava harekâtının yanı sıra, güçlü bir direnişle karşılaştığı Hizbullah'ın kontrolündeki bölgelere yaptığı saldırılarla sınırlı kaldı. Ancak Gazze'de Hamas'a karşı yaptığı gibi, düşmanının cephaneliklerini ve altyapısını kalıcı şekilde yok etmeye kalkışabilir. Bu korkunç bir tırmanışa yol açacaktır - ve bu mantık engellenmeli.”

Die Presse (AT) /

Hukuk ve sağduyu ihlal ediliyor

Die Presse, İsrail’in bu yaptığıyla asıl kendisine zarar verdiği görüşünde:

“İsrail ordusu, BM kararıyla bölgede bulunan bir birliğe saldıramaz. ... Barış Gücü askerlerine ateş açanlar, uluslararası hukuku ve her türden sağduyuyu ihlal ediyor. BM birlikleri arasında 160 Avusturya Silahlı Kuvvetleri mensubu da dahil olmak üzere 16 AB ülkesinden askerler var. Çatışmalar ölüme sebebiyet verirse, bu ülkelerdeki atmosfer bir hayli değişebilir. İsrail bu yaptığıyla son müttefiklerini de kendisinden uzaklaştırıyor. Üstelik ülke, en geç İran’a karşı ilan ettiği misilleme saldırısı sonrasında dostlara ihtiyaç duyacakken.”

Frankfurter Allgemeine Zeitung (DE) /

BM görevini yerine getiremedi

Frankfurter Allgemeine Zeitung, BM barış gücü misyonuna koşulsuz destek sunan devletlerin kendilerine şu kritik soruyu sorması gerektiğini belirtiyor:

“10 bin askeri bulunan bu misyonun, İsrail’in kuzey sınırında suların durulmasına bir katkısı oldu mu? ... UNIFIL olmadan her şey daha da kötüye gider miydi, bunu kimse bilemez. Ama şurası belli: 1978’den beri bölgede bulunan BM misyonu bugüne kadar görevini yerine getirebilseydi, Hizbullah Lübnan’ın güneyinden İsrail’e bu kadar çok füze fırlatamazdı. İsrail ordusu artık ipleri eline aldı. Uluslararası toplumun İsrail’e sunamadığı güvenliği kendisi sağlamaya çalışıyor.”

Corriere della Sera (IT) /

Batılı değerlerin yalnız bırakılmış ileri karakolu

Corriere della Sera, Batı’nın kendisini İsrail’in yerine koymakta zorlandığını yazıyor:

“İsrail’in yalnızlığını bizim anlamamız mümkün değil. Batı, teokrasilerin ve mutlakiyetle yönetilen rejimlerin hâkimiyetindeki bir jeopolitik bölgede Batılı değerlerin ileri karakolluğunu yapmanın (ve bunu her şeye rağmen sürdürmenin) ne demek olduğunu idrak etmekte zorlanıyor. Lübnan’daki BM Barış Gücü birliğine gerçekleştirilen ve haklı olarak uluslararası hukuk ile insancıl hukuka yönelik meşum bir ihlal olarak değerlendirdiğimiz saldırılar dahi İsrailliler tarafından çok daha büyük bir mozaiğin parçası olarak algılanıyor. Gazze Şeridi’nde 40 bin insanın ölümünün manevi yükünü taşımak zorundaki bir ülke açısından, ölümle sonuçlanacak olsalar dahi Barış Gücü askerleriyle yaşanan çatışmalar tali hasar niteliğinde.”

Irish Independent (IE) /

Yetkin gözlemcilere yönelik bir saldırı

Bir süre kendisi de BM barış misyonlarında görev yapmış olan Declan Power, Irish Independent’daki yazısında BM misyonunun İsrail ordusu açısından uzun zamandır rahatsız edici bir unsur olduğunu öne sürüyor:

“UNIFIL gözlemcilerinin varlığı, bölgede kimin neyi, nerede ve ne zaman yaptığını bulgularla ortaya koyan, askeri açıdan yetkin bir ses bulunduğu anlamına geliyor. Bu olgular da savaşın muhataplarının sivil kayıplardan kaçınma sorumluluklarından kurtulmalarını güçleştiriyor ve yaptıklarından ötürü savaşan tarafların hesap vermesini sağlıyor.”

Público (PT) /

Avrupa'nın suç ortaklığı kabul edilemez

Eski Avrupa Parlamentosu Başkan Yardımcısı José Pacheco Pereira, Público'da Avrupa'nın eylemsizliğinden yakınıyor:

“Avrupa ülkeleri, İsrail'in şiddetine ya da uluslararası hukuku sistematik şekilde ihlal etmesine ufacık bir tepki dahi göstermedikleri gibi, sahada ve diplomasi arenasında yoluna çıkan her şeye saldıran İsrail'in hedefi olan BM'yi ve António Guterres'i de savunmadılar. ... Avrupa'nın (Portekiz de dahil) bu acınası tereddütünün kabul edilemez bir suç ortaklığı olduğunun ve bazı ülkelerde seçim korkusu dışında realpolitik açısından dahi haklı gösterilemeyeceğinin farkına varmamız şart. ... Bu bizi küçük düşürüyor.”