Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nde ciddi çatışmalar
Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin doğusunda onlarca yıldır bitmek bilmeyen kriz yeniden alevleniyor: Komşu ülke Ruanda’nın desteğini alan isyancı grup M23, bölgesel başkent Goma’yı ele geçirdi ve hedeflerinin başkent Kinşasa’yı da “özgürleştirmek” olduğunu açıkladı. BM’den gelen bilgilere göre, BM barış gücü askerleri çatışmanın cephe hattında sıkıştı, yardım programları durdurulmak zorunda kaldı ve 400 bin kişi bölgeden kaçtı. Peki uluslararası toplum ne yapabilir?
Danimarka Ruanda'daki nüfuzunu kullanmalı
Politiken, Kongo'daki silahlı çatışmanın çıkış noktasının komşu ülke Ruanda olduğu ve Danimarka'nın müdahale etmesi gerektiği kanısında:
“Ruanda'nın büyük gücü, siyasi istikrarında yatıyor. Bu da ülkeyi, Danimarka dahil pek çok Batılı ülkenin tercih ettiği bir ortak haline getiriyor. Danimarka, Ruanda ile bir iltica anlaşması imzaladığına göre, şimdi de güçlü Devlet Başkanı Paul Kagame'ye Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nden çekilmesi için baskı yapmalı. … 2023 yılında Ruanda'ya yaklaşık 100 milyon kron [yaklaşık 13,5 milyon avro] yardımda bulunduk. Ruanda üzerinde nüfuzumuz var ve şimdi bunu kullanmanın tam zamanı. Almanya ve Büyük Britanya kısa süre önce yardımları kesme tehdidinde bulundu, Danimarka da aynısını yapmalı.”
Baskı kurun ve adını koyun
Le Monde, çatışmaların dinmesi için dışarıdan müdahale gerektiğini vurguluyor:
“İster tesadüf ister değil, bu taarruz Donald Trump’ın emperyalist söylemiyle örtüşen bir zamana denk geldi. Üstelik, şiddet olaylarının zaten yoğun yaşandığı ve Birleşmiş Milletler’in en büyük ve en eski barış misyonunun bulunduğu bölgeyi ateşe atabilir. ... Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin doğusunda patlak veren ölümcül çatışmanın çözüme kavuşması için ABD’nin, 2012’de Barack Obama’nın benzer koşullar altında yaptığı gibi Kigali’ye baskı uygulaması şart. Ama ilk yapılması gereken, uluslararası toplumun şimdiye değin kaçındığının aksine baş aktörlerin adını koymak.”
Hammadde zengini topraklarda dinmeyen savaş
Tages-Anzeiger, Batı'nın bu ülkeyi unutmaması gerek, diyor:
“30 yaşın altındaki hiç kimse -ki bu, genç nüfusun çoğunluğu oluşturduğu bir ülkede geniş bir kesimi kapsıyor- gerçek barış nedir bilmiyor. Çağımızın en büyük ve en uzun süredir devam eden insani felaketlerinden biri Kongo'nun doğusunda yaşanıyor. ... Bölgenin bir türlü huzura kavuşamamasının başlıca nedeni ise sahip olduğu zengin maden kaynakları olan ve cep telefonu, bilgisayar ve pil üretimi için hayati öneme sahip kalay, tungsten, tantal ve altında yatıyor. Zengin kuzeydeki şirketler bu cihazlardan büyük kazançlar elde ederken, Kongo halkı yoksulluk içinde yaşıyor. Pek çoğu için silahlı mücadele, ülkenin yeraltı zenginliklerinden pay almanın tek yolu olarak kabul ediliyor.”
Emperyalist oyunlara kalkışmayın
De Volkskrant, AB’ye yanlış tarafı desteklememe uyarısında bulunuyor:
“Kongo’daki hammaddelerin çoğuna kan bulaşmış durumda ve bunu herkes biliyor. Dolayısıyla, AB’nin Ruanda’yla ortaklığa giderek bu hammaddelere erişim sağlamaya çalışması en azından dikkate değer. Tabii ki AB de küresel hammadde kavgasında başarılı olmaya çalışacak, ancak ekonomik çıkarların her şeyin önüne geçtiği emperyalist oyunlarda yine suçlu taraf olmamak için dikkat etmeli. Hammaddeler Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ne ait ve halkın da bundan faydalanabilmesi için satış sürecinde ülkeye destek olunmalı.”
Ruanda'nın rol modeli Rusya
The Economist, Ruanda Devlet Başkanı Paul Kagame’nin Putin'in 2014'ten bu yana Ukrayna'da uyguladığı taktiğin aynısını kullandığına dikkat çekiyor:
“M23 isyancıları, Ruanda rejimi tarafından silahlandırılıp donatılıyor ve yönetiliyor. Kendi söylemlerine göre Kongolu Tutsileri zulümden koruyorlar, ancak bu tehdit gerçekte olduğundan fazla aksettiriliyor. Esasen M23, Ruanda’nın Kongo topraklarını ele geçirmesine hizmet eden bir vekil güç konumunda. … Donbas örneğini takip eden Ruanda, Kongo topraklarında fiili bir kukla devlet oluşturmuş halde. … Kimi Batılı diplomatlar, Kagame’nin nihai hedefinin Kongo hükümetini devirmek olabileceğinden endişe ediyor. ... Uluslararası düzenin sarsıldığına dair kaygı verici bir işaret bu.”
Sözlü uyarılar yetmez
The Guardian’a göre çatışmanın büyümesini önlemek için uluslararası toplumun Ruanda’ya açık ve net bir ceza kesmesi gerekiyor:
“Almanya, hükümetin Ruanda ile kalkınma yardımına yönelik gerçekleştirdiği istişareleri askıya alarak olumlu bir mesaj gönderdi. Diğer Avrupa ülkeleri ve ABD de onun izinden gitmeli. Çatışmaların sonlandırılması ve insani yardım koridorlarının açılması için baskı yapmak üzere yaptırımlar ve seyahat yasakları da getirilebilir. Ülkeler nihayet bu felakette oynadığı rol dolayısıyla Ruanda’yı teşhir etmeye başladı. Ancak bu kadar çok insanın hayatı söz konusuyken, kelimelerden fazlası gerekiyor.”