Papa öldü: Peki Francis neyi temsil ediyordu?
Papa Francis’in Paskalya Bayramı'nın son günü hayatını kaybetmesinin ardından, Avrupa basını on iki yıllık papalık görevine dair değerlendirmelerde bulunuyor. Asıl adı Jorge Mario Bergoglio olan Arjantinli Papa, Buenos Aires Başpiskoposu olarak görev yaptığı dönemde yoksullara ve toplumun dezavantajlı kesimlerine yönelik bağlılığıyla öne çıkmıştı. 2013 yılında Papa seçilmesiyle, Katolik Kilisesi’nin küresel ölçekte etkisini artırması ve reform sürecine girmesi yönünde beklentiler oluşmuştu.
Kilise'nin ahlaki otoritesi yeniden sağlandı
De Volkskrant övgü dolu sözler sarf ediyor:
“Papa Francis, insanların kendi toplulukları dışındakileri giderek daha fazla düşman gördüğü bir dünyada önemli bir ahlaki ses olarak öne çıktı. ... Kilise, Francis döneminde de kadınlar, eşcinsellik ve benzeri konularda geleneksel tutumunu büyük ölçüde koruyan muhafazakâr bir kurum olmayı sürdürdü. Buna rağmen, yaptığı barış çağrıları ve savunmasız gruplara verdiği kararlı destek, Kilise’ye belirli bir ahlaki ağırlık kazandırdı. İnsanlığın çoğu zaman eksik kaldığı bir dünyada Francis etkili bir ses oldu. Halefinin de bu doğrultuda hareket etmesi temenni edilebilir.”
Doğru zamanda doğru şeyi yaptı
Kronen Zeitung, Francis'in izlediği yoldan devam edilmesini umuyor:
“İtalyan kökenli Arjantinli Papa, tarihe büyük bir reformcu olarak geçmeyecek olsa da doğru zamanda doğru adımlar attı: Tevazu ve alçakgönüllülük sergiledi. Kilise yöneticilerinin kibirli tutumlarını eleştirdi. Kutsal Makam Curia’daki otoriter eğilimlere karşı çıktı. Toplumda dışlanmış veya sosyal açıdan dezavantajlı gruplara hitap etti. Kilise tabanından gelen seslere özenle kulak verdi. Francis, Kilise’nin 21. yüzyılda da etkisini sürdürmesini sağlayan bir yol izledi. Halefinin de bu yoldan devam etmesini umalım.”
Net sözler bazen yetmeyebiliyor
Le Soir, cinsel istismarla mücadelede yeterince tedbir alınmamış olmasını eleştiriyor:
“Papalığına damgasını vuran reşit olmayanlara ve kadınlara yönelik cinsel istismar konusunda net bir dil kullanmış, bu fiilleri kınamış, vaktiyle görmezden gelinen ve hatta ‘günahı’ affedilen eylemleri suç olarak tanımlamış olabilir. Ama yine de Papa Francis ve kilisesi mağdurlar ile onların avukatlarının nazarında yeterince şey yapmadı. Sadece kendi kanunlarını tanımaya devam eden Vatikan, istismar faillerini korudu ve bünyesinde barındırdı: Kiliselerinin hâlâ yaşadıklarını telafi etmesini beklediklerinden büyük hayal kırıklığına uğramış inananlar tarafından sayısız ülkede suçlanan rahipler ve piskoposlardı bunlar.”
İkircikli bir miras
Salzburger Nachrichten, Papa'nın yaşarken çelişkilere boğulduğunu söylüyor:
“Francis, ardında ikircikli bir imaj bıraktı. 'Muhafazakâr-ilerici' şeklindeki geleneksel sınıflandırmalara uymayan bir tutum sergiledi. Kilise'yi eşcinsellere daha açık hâle getirirken, kürtajı suç ve cinayet olarak tanımladı. Kadınları Vatikan’ın en üst düzey idari görevlerine atadı, ancak kadınların papazlık görevlerine kabul edilmesine sınırlamalar getirdi. Ademi merkeziyetçi ve sinodal bir kilise mesajları verirken, ısrarla bu yönde ilerleyen Alman Katoliklerini sert biçimde eleştirdi.”
İkiyüzlülüğü bir kenara bırakalım
Corriere della Sera, Francis'in mesajının duyulup duyulmadığında şüpheli:
“Kilise kendi tanımıyla bir sahra hastanesi idiyse, Francis bu sahrada hizmet anlayışıyla yaşamını yitirdi. ... Sağlığı pahasına da olsa herkese karşı cömertliğini sürdürdü. ... Ömrünün sonuna yaklaştığını düşündüğünde -Paskalya arifesi için kaleme aldığı metinlerde- savaşlardan etkilenmiş insanlığa yönelik derin ve hüzünlü ifadeler kullandı. Bugün ölümünün acısıyla, bu sözleri muhtemelen en azından resmî düzeyde herkes tarafından duyulacak. Ancak bazı ölüm ilanlarındaki ikiyüzlülüğe bakınca, ne ölçüde anlaşılacağı ya da paylaşılacağı belirsiz. 'Samimi gözyaşlarına ihtiyaç var, nezaketen dökülenlere değil,' diye yazmıştı adeta bir kâhin gibi.”
Kaygı verici bir dünyadan ayrıldı
Večer’e göre Papa Francis şahinlerin arzuladığından daha ilerici, liberallerin umduğundan ise daha gelenekçiydi:
“Papalığının başında bir uzlaşı seçeneği olarak görülüyordu. Ancak gelenekleri de koruyan bir seçenekti. ... ‘Dünyanın sonundan’ gelen Papa bir devrimciydi belki, ama yine de genel olarak beklenilenden azını yaptı. Kötülüğün asla iyiliği yenemeyeceğine inanarak öldü. Fakat dünyanın en büyük dini cemaatinin ve en eski diplomasisinin başı dahi bir tek savaşı bile durduramadı. Böylesine kaygı verici bir dünyadan bir Papa ayrılmayalı uzun zaman olmuştu. Hayat bu kadar az kutsal, bu kadar az saygıdeğer ve savaş tanrıları karşısındaki güçsüzlük bu kadar yıkıcı hale gelmeyeli uzun zaman olmuştu.”