Avrupa'nın geleceğini düşünmek
Ülkesinden kaçan yüz binlerce insan nedeniyle kendi içine kapanmak, yüksek işsizlik ve borçlar, aşırı sağ parti ve hareketlerin yükselişi. ... Avrupa entegrasyonu teklemeye başladı. Pek çok üye ülkedeki zorlu seçimler de ek bir yük oluşturuyor. Büyük barış projesi başarısız mı oluyor?
AB lanetli bir korkuyla donup kalmış gibi
Üye ülkelerden birinde meydana gelen güç bir olayda hemen açmaza giren bir AB, dağılma tehlikesiyle karşı karşıyadır, diye öngörüyor siyaset bilimci Sergio Fabbrini, Il Sole 24 Ore'de:
“Geçtiğimiz sonbahar AB, Fransa'da Marine Le Pen'in kazanma olasılığı karşısında korkudan kaskatı kesilmişti. Şimdiyse nefesini tutmuş, Berlin'de bir hükümetin kurulup kurulamayacağını izliyor. Bundan sonra kaygılanacağı konu, Roma'da hükümet kurmanın mümkün olup olmadığı. ... Sonraysa Budapeşte, Varşova ve Viyana'nın geleceğini merak edecek. Bu arada dünya da boş durmuyor elbette. Trump'ın milliyetçiliği yükseliyor, Putin'in saldırganlığı azalmıyor, sığınmacı dalgalarının kıta üzerindeki baskısı sürüyor. ... Siyasetçiler iç siyasetin AB politikalarıyla karıştırılmasının ölümcül bir tehlike olduğunu yakında kavramazlarsa, aynı AB kendi içinde çökmeye ya da anlamını yitirmeye mahkum.”
Biz aptalların zararı kendimize
Bitmek bilmez bir şantiyeye dönmüş olan AB'de şu sıralar kendi kendimize zarar vermekle meşgulüz, diyor Tages-Anzeiger'ın Brüksel muhabiri:
“[Biz] Hepimiz Avrupalıyız, bizden önceki hiçbir neslin tanık olmadığı bir barış, refah ve güvenlik içinde dünyaya geldik. Avrupa tüm dünyadan göçmenlerin, sığınmacıların ve öğrencilerin hayalini kurduğu bir yer. Burası hala toplumsal farkların görece düşük, yaşam kalitesinin ise yüksek olduğu bir kıta. Ancak bir yandan da kendimize zarar veriyor, kendimizi yıkıyoruz. Dünyanın otoriter liderleri, Avrupalıların kendiliğinden bölünmesine sevinecektir. ... Belki de günün birinde gerçekten tarihin gördüğü en aptal nesil olarak kabul edileceğiz.”
Avrupalı siyaseti özlüyor
Düşünür Tinneke Beeckman, De Standaard'taki köşesinde AB'ye yöneltilen bütün eleştirileri popülizm olarak damgalamanın basite kaçmak olduğunu dile getiriyor:
“AB'nin teknokrat yöneticilerinin 2008 krizinden beri bıkmadan tekrarladıkları mesaj şu: Başka alternatif yok. Aksini iddia eden popülisttir. ... Bu ataerkil 'ya herru ya merru' söylemi, siyasetsizliğin işine yarıyor ve siyasetin özünü, yani çoğulculuğu görmezden geliyor. ... Demokrasi, yurttaşların toplumun geleceği üzerine tartışabilmesini, alternatifleri ölçüp biçebilmesini içerir. Liberal demokrasi taraftarlarının başka opsiyonları yoksa kazanan anti-liberal görüş olacaktır. Avrupalıların hükümetlerine ve AB'ye ayaklanmasının altında, siyasete, muhaliflerin saygı içinde karşılıklı tartışmalarına duydukları özlem yatıyor. Avrupa Birliği krizde. Bu kriz yurttaşın perspektifsizliği ve çözümsüzlüğü kabul edeceğini varsayan bir hatayla hesaplaşmanın ta kendisidir ve canımızı yakacaktır. ”