Calais "cangılı" boşaltılıyor
"Cangıl" olarak adlandırılan Calais mülteci kampı pazartesi günü polis tarafından boşaltıldı. Kampta bulunan 6 binden fazla insan Fransa çapındaki göçmen merkezlerine dağıtıldı. Kimi yorumcular mültecilerin kaderleriyle ilgilenirken, kimileri de AB'den artık etkili bir göç politikasını hayata geçirmesini istiyor.
AB artık göçe hazırlanmak zorunda
Le Monde, AB devletlerinin gelecekte Calais gibi mülteci kamplarını engellemek için, ivedilikle göç politikalarını yeniden tasarlamaları gerektiğine vurgu yapıyor:
“AB’ye göç bitmeyecek. Aslında daha yeni başlıyor. ... Calais’deki ya da başka bir yerdeki gibi ‘cangıllar’ çoğalabilir. Böyle bir gelişme AB’nin, Avrupa’nın yeniden yapılanmasının ancak şu zorluklarla baş edebildiği ölçüde gerçekleşebileceğini kavramasıyla mümkün: Bu yüzyıla damgasını vuracak büyük göç hareketlerinin bir bölümünü kontrol ve entegre etmek. Bunun için dev yatırımlar gerekiyor: Göç veren ülkelerde iltica başvuru merkezleri, bu ülkeler ve AB arasında göçle ilgili mümkün olan ve olmayanların tanımlanacağı yıllık zirve toplantıları. Bunların ötesinde refah devletimizin entegrasyonla ilgili güzel, ama bir o kadar da zor görevini yerine getirebilmesini sağlayacak bir reforma ihtiyacı var.”
Bunların hepsi ekonomik nedenlerle kaçanlar
Gazeta Polska Codziennie, Calais'deki cangılda bulunan mültecilerin hepsinin korunmaya muhtaç olmadığını öne sürüyor:
“Calais'den çıkartılan insanlar mülteci değil, yasadışı göçmen. Çünkü o harabelerde kamp kuranların çoğunluğu kesinlikle ülkelerinde izlendikleri için kaçmıyor, Büyük Britanya'da daha iyi bir hayat arıyor. Britanya medyasında geçtiğimiz hafta yer alan haberlerde, reşit olmayan mülteciler söz konusuydu. [Fotoğraflara bakıldığında] bunların 30-40 yaşlarında olduğu görülüyordu. Çünkü Büyük Britanya Calais'deki cangılın boşaltılması durumunda, adada ailesi yaşayan reşit olmayan mültecileri kabul etmeyi vaadetmişti. Bazı vakalarda bu ailelerin hayal ürünü olduğu ortaya çıkmıştı. Şimdi Fransa'da mültecileri kabul eden birçok kentin sakinleri, bu sözde mültecilerin istisnasız genç erkeklerden oluştuğunu farkediyor.”
Bir 'cangıldan' diğerine
Kamu televizyonu LSM’nin çevrimiçi portalında Calais mültecilerinin geleceği ele alınmış:
“Mültecilerin durumu Kara Avrupası’nda da iyi olsun istiyor insan. Ve ellerine silah değil, kalem verecek doğru insanlarla, doğru öğretmenlerle karşılaşsınlar istiyor.... Calais cangılı çok acımasız ve bütün diğer cangıllardan olduğu gibi buradan da yara almadan çıkmak mümkün değil....Calais cangılı çok yakında yerle bir edilecek, buldozerler naylon çadırları bir kenara itecek ve insanlar otobüslerle mülteci merkezlerine götürülecek. Kimileri limana yakın olup bir gemiyle Büyük Britanya’ya geçmek umuduyla kaçacak. Bir cangıldan diğerine. Bu insanlarla cangılda değil de, Kabil’in görkemli bahçelerinde karşılaşmak daha iyi olmaz mıydı?”
Fransa entegrasyonda yine sınıfta kaldı
Il Sole 24 Ore öfkeli bir dille, Calais sorununda Fransa’nın göç politikalarının nasıl iflas ettiğini kanıtladığını söylüyor:
“Calais’teki mülteci sayısı konusunda yapılan en yüksek tahminlerin (8 bin kişi) doğru olduğunu kabul etsek bile, bu insanların 450 merkeze dağıtılması, merkez başına 18 kişi düşeceği anlamına geliyor. Modern, uygar ve iyi örgütlenmiş bir ülkenin bu sayılarla başa çıkabilmesi gerekir. Asıl sorun, (tuhaf bir şekilde iktidar sınıfının hazırlıklı olmadığı izlenimini yaratan) bu durumun zaten patlamaya hazır toplumsal bir bağlama oturması. Bu bağlam içinde banliyölerdeki gettolar, radikalleşme ve köktendinci İslam’ın yaygınlaşması var. Korku, güvensizlik ve düşmanlık ortamına ilişkin bir ateş yakılıyorsa, aşırı sağcıların propagandaları da bu ateşe körükle gidiyor. Çözümün, sınırları kapamak değil gerçek entegrasyona yatırım yapmak olduğu aşikar.”
Düzenli göç imkansızlaşıyor
Hukukçu Saincol Xavier Le Figaro’daki yazısında mültecilerin bütün Fransa’ya dağıtılmasının iyi bir çözüm olmadığını söylüyor:
“Mülteci kriziyle bu şekilde baş edilmesi uzun vadede korkunç sonuçlar doğuracak. Bu çözüm, göçün devletin çaresizliğinin bir sonucu ve kaosun bir nedeni olduğu gibi olumsuz bir tablo oluşturuyor. Örgütlü, düzenli, kurallara uygun ve göçü veren ülkelerle müzakere edilmiş bir göç, hem kendi ülkemiz hem de bütün Avrupa için ekonomik, demografik ve kültürel açıdan gerçek bir fırsat olabilir. Hükümet yasa dışı göçmenlerin zorunlu olarak başka bölgelere dağıtılması politikalarıyla, fiiliyatta göçmen akınının kontrol altına alınmasının ve yasa dışı göçle mücadelenin temellerini yok ediyor ve Fransa için yararlı olacak olumlu ve düzenli bir göçü ciddiye almıyor. ”
Bu çözüm yalnızca geçici
ABC, Calais kampının boşaltılmasının uzun vadede mülteci sorununu çözmeyeceği uyarısında bulunuyor:
“Fransız polisi, bugün boşaltılan çadır kentin birkaç ay içinde, Büyük Britanya’da daha iyi bir hayat umuduyla yola çıkan çaresiz insanlarla dolacağından emin. Tıpkı savaş ve felaketten kaçan insanlarla dolup taşan Akdeniz gibi, Kuzey Avrupa sahilleri de yasaları ve sınırları tanımayan bir umut yolculuğuna çıkan binlerce insanın buluşma noktası. İster yasal, ister yasa dışı olsun göç, çok sayıda olumlu ve elbette sorunlu konuyu içeren, Avrupa’yı yakından ilgilendiren bir konu. Avrupalı resmi makamlar hem yasal, hem de yasa dışı göç karşısında gerçekçi ve mantıklı bir tavır sergilemek zorunda. Ancak bu şekilde krizden nemalanan popülist sesler kısılabilir. Mültecileri bir yerden diğerine taşımak, kanayan yaraya sadece bir yara bandı yapıştırmak gibi geçici bir çözüm.”
İngiltere neden hayali kurulan ülke?
Savon Sanomat, Calais’taki mülteciler için Büyük Britanya’nın cazibesinin İngilizcenin bir dünya dili olmasından kaynaklandığı ihtimali üzerinde duruyor:
“Mültecilerin iltica statüsüne sahip olsalar bile Fransa’da ya da Kara Avrupası’nda kalmak istememelerinin çeşitli nedenleri var… Bunlardan bir tanesi, bu ada ülkesine kapağı atmak için bunun son fırsatları olması. Ancak bu durum bilinmezleri daha da esrarengiz kılıyor: Neden herkes bütün ekonomik tahminlerin gelecekte büyük bir kriz öngördüğü bir ülkeye gitmek istesin? ... Bir sebep, İngiliz dili ve kültürünün bilinilirliği olabilir. Ayrıca Büyük Britanya, İngilizce konuşulan diğer ülkelere açılan bir kapı olarak da görülüyor. Bu dünyanın küresel toplamı bir fırsatlar dünyası ve burada bireyler yetkililerin önlemlerinin nesnesinden fazlası.”