Cumhuriyet çalışanlarına gözaltı sarstı
Türkiye'nin en önemli muhalif gazetesi Cumhuriyet'in genel yayın yönetmeni ve diğer bazı çalışanları gözaltına alındı. Savcılık, gözaltına alınanların Fethullah Gülen cemaatini ve PKK'yı desteklediklerini ileri sürüyor. Avrupa basını bu gelişmeleri kaygıyla takip ediyor.
Erdoğan rejiminin maskesi tamamen düştü
Son günlerde Cumhuriyet gazetesi çalışanlarının, Diyarbakır Belediye Başkanının gözaltına alınması, Erdoğan rejiminin asıl karakterini ortaya koydu, diyor Ermeni azınlıkların gazetesi Agos:
“Her hafta yeni bir KHK, her hafta yeni bir gözaltı-tutuklama dalgası, her hafta kapanan gazeteler, ajanslar, televizyonlar, kültür sanat dergileri. Meselenin darbe girişimiyle mücadeleden çoktan çıktığı açık. Yeni bir rejimin taşları örülüyor, ki bu da yeni bir analiz değil. 7 Hazirandan beri bunu söyleyip duruyoruz. Ancak son hafta olup bitenler artık bu rejimin karakterini de net bir şekilde ortaya koydu. 12 Eylül döneminden beri görmediğimiz hamleler görüyoruz. ... Artık darbe koşullarında yaşadığımız ortadadır. ”
Türkiye'yle müzakereler askıya alınsın
Cumhuriyet gazetesindeki gözaltıların ardından AB ile Türkiye arasındaki katılım müzakerelerine de gerek kalmadı, diye açıklıyor Politiken:
“Geçtiğimiz hafta yaşananlar, Türkiye'nin halihazırda demokrasi ve insan haklarını teminat altına alan Kopenhag kriterlerine riayet etmediğini gösteriyor. Dolayısıyla ülke AB katılım adaylarına getirilen koşulları yerine getirmiyor. AB'nin bu tespiti yapıp Ankara'yla yürüttüğü katılım müzakerelerini askıya alması gerekir. Aynı zamanda Türkiye rotasını tekrar demokrasiye çevirdiğinde müzakerelerin yeniden açılacağı da bildirilmeli. Türkiye, Avrupa ve AB'ye her zaman davetlidir. Ne var ki, bunun Erdoğan'ın inşa etmekle uğraştığı otoriter değil, demokratik bir Türkiye olması gerekiyor.”
Darbe davalarında büyük hasara yol açabilir
Hükümete yakın Star gazetesinin köşe yazarı Lütfü Oflaz, darbe teşebbüsünün aydınlatılması konusunda, Cumhuriyet gazetesinde yapılan gözaltıların yapıcı olmaktan çok uzak olduğunu düşünüyor:
“Yargı kurumları bu iddiaları, halkı tatmin edecek şekilde kanıtlayabilecek mi? Eğer bunu başaramayacaklarsa, [hükümet] FETÖ ve PKK'ya karşı yürütülen mücadelede tüm muhalefeti bastırmaya çalışmakla itham edilmeyecek mi? Böyle bir durum en çok FETÖ ile PKK'nın işine gelmez mi? ... Gerçek darbecilerin hak ettikleri ölçüde cezalandırılmalarını en çok ben isterim. Ancak bunun için at izi ile it izinin karıştırılıp darbe davalarına zarar verilmemesi gerekir. Darbe davalarının inandırıcılığını zedelememek gerekir. Ergenekon, Balyoz gibi darbe davalarında bu başarılamadı; ama artık FETÖ darbe davasında bunun başarılması gerekir.”
Batı, anlaşılan Türkiye'yi kaybedecek
Kristeligt Dagblad'in, Türkiye'nin Batı'dan uzaklaşmaya başladığı tespiti, basın özgürlüğüne yapılan son saldırılara dayanmıyor sadece:
“Türkiye, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetiminde demokratik dünyanın büyük ve giderek büyüyen sorunu haline geliyor. Uzun yıllar hem ABD hem de AB Türkiye'nin yoldan sapması durumunda ülkeyi belli ölçüde özgür bırakabileceğine ve gerektiğinde yeniden geri çekebileceğine inandı. Ama Türkiye'nin son zamanlarda Rusya'yla yakınlaşması, Musul'da askeri payını güvenceye alma çabaları, Kürtlere karşı yeniden açılan savaş ile özgür basın ve muhalefetin bastırılması, geleneksel olarak Avrupa ile Orta Doğu arasında bir köprü vazifesi gören bu büyük ülkenin Batı'nın ellerinden kayıp gittiğini gösteriyor.... Washington ve Berlin-Brüksel'in Ankara'yla resmi bağları sürse de, bu bağlar son zamanlarda çok kırılgan hale geldi.”
Eski bir dostun ölüm fermanı gibi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan baskıcı idareci rolünü artık tam anlamıyla yerleştirmiş durumda. Financial Times'tan köşe yazarı Alev Scott:
“Bu haber duygusal olarak ağır bir darbe oldu -Temmuzdakidarbeden veya Haziran 2013'teki Gezi Parkı protestolarından bu yana basın özgürlüğünün altının acımasızca oyulduğu diğer örneklerden çok daha ağır bir haber hem de. ... Erdoğan kuşkusuz seviliyor. Partisi geçen sene kasım ayındaki seçimlerde oyların yüzde 49'unu aldı. Ancak hukukun üstünlüğü olmadan, salt halk onayıyla hükümet etmek, tiranlıktan başka bir şey değil. Günümüzde de Türkiye'de fiili olarak hukukun üstünlüğünden bahsedilemez. Erdoğan'ın gördüğü sevginin devam edip etmeyeceği önemli değil. Yerleşik iktidar yapısı, Erdoğan'ın liderliğini teminat altına almış durumda. Cumhuriyet'in sonu, eski bir dostun ölüm fermanını okumak gibi. Pazartesi birçok Türkiyelinin umudu kaybettikleri gün olarak tarihe geçecek. ”
Özgürlüğün sonu
Cumhuriyet gazetesine karşı yürütülen saldırının ardından Mustafa Akyol öfkesini Hürriyet Daily News'ta dile getirmiş:
“Türkiye son yıllarda 'Batı dünyasının özgürlük sorunları' başlığından hızla uzaklaştı ve kendini tamamen farklı bir lige dahil oldu. Son haftalarda ne zaman twitter sayfama girsem, biz Türklerin endişe verici bir geleceğe yelken açtığımızı gösteren bir dizi haberle karşılaşıyorum. Cumhuriyet gazetesine düzenlenen bu saldırı, tüm bu haberlerin elbette en çok infial yaratanıydı. Cumhuriyet Türkiye'nin en köklü gazetesi ve laik, kemalist-sol geleneğin kalesi konumunda. Şahsen taraftarları arasında yer almasam da, gazetenin toplumumuzda önemli bir yeri olduğu ve mutlak surette özgür olması gerektiği görüşündeyim. ... Böyle bir siyasi ortamda özgürlüklerin kısıtlanması kaçınılmaz. Geriye kalan tek soru, ülkenin daha ne kadar dibe vuracağı?”
Muhalif gazeteye karşı saçma iddialar
Bu iddialar zorlamadır, diye eleştiriyor internet üzerinden yayın yapan liberal T24 gazetesi:
“Dünya alem biliyor ki, Cumhuriyet gazetesi kurulduğu 1924 yılından bu yana demokrasiyi savunan, sol liberal çizgide yayın yapıyor. Bu nedenle askeri darbe dönemlerinde en çok kapatılan gazete. Bu nedenle yazarları en çok şehit edilen gazete. Bu nedenle son 60, 70 yılda defalarca mali kıskaç içine alınmak istenen ve bundan alnının akıyla çıkan bir gazete. Siyasi iktidarlarla hiçbir iş ilişkisi olmamış bir gazete. Türk yayın hayatının en köklü, en eski çınarı. ... Gözaltına alınan Hikmet Çetinkaya’yı, Aydın Engin’i, Güray Öz’ü, Murat Sabuncu’yu, Kadri Gürsel’i, Musa Kart’ı, Turhan Günay’ı ve diğer vakıf yöneticilerini ayrıca PKK ve FETÖ adına suç işlemekle bağlantılı kılmak, aklın alacağı şey değil. Sonuçta, muhalif bir ses daha susturulmak isteniyor.”
AB Türkiye'ye yaptırımı düşünmeli
Handelsblatt, AB’nin Türkiye’ye yaptırımın değerlendirmesi gerektiğini söylüyor:
“Hukuk devletinin adım adım altının oyulmasına devam ediliyor. Türkiye diktatörlük yolunda giderek hızlanarak ilerliyor. Erdoğan, kendisine orduda 'temizlik' olanağı veren 15 Temmuz darbe teşebbüsünü bizzat “Allah’ın lütfu” olarak tanımlamıştı. ... Anlaşılan o ki Cumhurbaşkanı, muhalif medyaya uyguladığı son baskılar ve idam cezasını geri getirme planlarıyla ne kadar ileri gidebileceğini anlamak için nabız yokluyor. Bu esnada da AB’nin mülteci krizinde kendisine partner olarak ihtiyacı olmasına güveniyor. Bu doğru olabilir. Ama bu ihtiyaç açık çek anlamına gelmiyor. İdam cezasının geri getirilmesiyle bir kırmızı çizgi geri dönülmez biçimde aşılacaktır. Bu durumda zaten yerinde sayan üyelik müzakerelerini sonlandırmak ya da Türkiye’yi Avrupa Konseyi’nden atmak yeterli gelmeyecektir. Rusya’ya yaptırımlar uygulayan bir AB, bu aracı gerektiğinde Türkiye’ye karşı kullanmaya da cesaret edebilmeli.”
Yakında Kuzey Kore’yle aynı sırayı paylaşacak
Basın özgürlüğü konusunda Türkiye’nin Rusya’dan daha kötü bir durumda olduğunu duyuruyor Gazeta Wyborcza:
“Cumhuriyet’te çalışmak uzun zamandır kolay bir iş değil. IŞİD tabir edilen oluşum, gazeteyi sol çizgisi yüzünden uzun süredir gözüne kestirmiş durumda. Hatta IŞİD üyelerinin tutuklandığı bir vakada, üstlerinden Cumhuriyet gazetesine ait binanın planları çıkmıştı. Buna ilave olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan gazetecileri, kişisel düşman ilan etti. Çünkü eleştiriye kesinlikle tahammülü yok. ... Sınırsız Gazeteciler Örgütü’nün, 180 ülkenin yer aldığı listesinde Türkiye, Rusya’nın da ardından 151. sırada yer alıyor. Bu liste darbe teşebbüsünden önce yapıldığı için ülkenin şimdi daha alt sıralarda olması muhtemel. Böyle giderse Türkiye gelecek yıl herhalde Kuzey Kore’ye yakın sıralara gerileyecek.”
Tutuklamalar haklı ve meşru
Hükümete yakın Sabah gazetesi için tutuklamalar haklı ve meşru:
“Cumhuriyet, özellikle [eski Genel Yayın Yönetmeni] Can Dündar'ın orada çalışmaya başlamasıyla eski Cumhuriyet'e özgü niteliklerini kaybetmişti. Klasik Kemalist reflekslerin temsilcisi Cumhuriyet, FETÖ ve PKK gibi terör örgütlerini dışlaması gerekirken, gazete hamilik edip onlara kol kanat gerdi. ... Can Dündar ve İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, yurt dışına kaçtı. Geriye onların yönetiminde PKK ve FETÖ'ye hizmet edenler kaldı. Dün hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş, soruşturmanın tüzel kişiliğe yönelik olduğunu ifade etti. Soruşturma sürecinin, Cumhuriyet'in tüzel kişiliğinin FETÖ yandaşlarından ve PKK destekçilerinden temizlenerek, asli sahibi Atatürkçülere iadesini hedeflediği anlaşılıyor. Bu sadece Cumhuriyet için değil, Türkiye'deki basın özgürlüğü adına da bir kazanım olur. ”
Diğer yorumlar