Fillon, Le Pen'i yenebilir mi?
Fransız muhafazakarların yaptığı ön seçimlerdeki açık zaferin ardından Fillon, önümüzdeki yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimine giriyor. Sabık başbakan muhafazakar değerlere sahip liberal ekonomist bir şahin olarak tanınıyor. Yorumcular Fillon'un ikinci turda Ulusal Cephe Genel Başkanı Le Pen karşısındaki şansını değerlendiriyor.
Avrupa'nın ufkunda bir umut
Fillon, seçmeniyle yakın teması kaybetmiş olan Batı'nın siyasi seçkinleri için bir umut olabilir, diyor günlük Magyar Nemzet gazetesi:
“Fillon ile beraber Fransa'nın muhafazakar cenahında yeni bir siyasetçi türü sahneye çıkmış oldu. Fillon sadece yeni iletişim kanallarını kullanmayı bilmekle kalmayan, aynı zamanda uzun yıllara dayanan uzmanlık bilgisini hem çağa uygun hem de özgün biçimde devreye sokabilen bir isim. İlkelerini terk etmiş de değil; sadece söylemlerine, güvensizlik hisseden seçmeni kazanmasına yetecek miktarda popülizm, milliyetçilik ve coşku sosu katıyor. ... Fillon Batı'nın yönünü kaybetmiş siyasi seçkinleri için bir ölçü olabilir. ... Onun varlığı, tüm kötülüklerin sebebini, kendi beceriksizliklerinde değil 'sade vatandaşın' popülistler tarafından manipüle edilmesinde arayan Batılı karar makamlarını aklıselime davet edebilir.”
Fillon ve Le Pen birbirine benziyor
Fillon ve Le Pen'in pek çok sorunla ilgili ortak görüşleri olduğunu söyleyen Lietuvos žinios, iki politikacının sadece sistemle ilgili farklı görüşlere sahip olduklarını söylüyor:
“Fillon'u milliyetçi dışında bir sözcükle tanımlamak zor. Daha çok egemenlik istiyor, toplumdan değil halktan (Volk) söz ediyor, göçmen kotalarıyla ilgili bir referandum öneriyor ve eğitimde daha çok milli tarih, daha çok Hıristiyan kültürü ve kahramanlık istiyor. ...Fillon bütün bu görüşleriyle çok rahatlıkla Le Pen'in sağcı seçmenlerine seslenebilir. Hem de Ulusal Cephe ve radikal sağla arasına kesin çizgiler çekmişken. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda sisteme sadakatiyle bilinen Fillon sistemi eleştiren Le Pen'le mücadele edecek. Oysa görüşleri birbirine çok yakın: İkisi de benzer bir liberal ekonomiden, benzer bir milliyetçilikten yana.”
Fillon sağ konulara sahip çıkıyor
El Mundo'ya göre Fillon, Le Pen'i yenecek kapasiteye sahip:
“Fillon tam bir klasik muhafazakar. Dindar bir Katolik olarak geleneği ve değerleri temsil ediyor. Hem otoriter hem de katı bir göçmen ve liberal bir ekonomi politikası var. Adaylığı Marine Le Pen için kötü haber, zira görünen o ki, Fillon ulusal güvenlik ve göç gibi konu başlıklarını Le Pen'in elinden alıyor. Fillon çokkültürlülükten tiksiniyor, sığınmacı kotasında halkoylamasına gidilmesi taraftarı ve cihatçılar ve İslam'a sert biçimde müdahale edilmesi gerektiği görüşünü savunuyor. Bir buçuk yıldır terör saldırılarına uğrayan bir ülkede bu tutumuyla sağcı sempatizanları ikna edebildi. Aslına bakılırsa söyleminin Le Pen'in konuşmalarından çok da farklı olmamasının iki olası sonucu olabilir. Ya köktenci sağın aşırılıklarını kendi sahasında törpüleyecek ya da onlara teslimiyetini ilan edecek, çünkü Le Pen, toplumsal memnuniyetsizlik, korku ve güvensizlik konularını uzun süredir kendi çıkarı için kullanıyor.”
Çoğunluk Le Pen'i yeğleyecek
Dennik N, liberal ekonomi savunucusu eski başbakan Fillon'un, sosyal vaatleriyle soldaki seçmeni de etkileyebilmesi muhtemel Le Pen karşısında başarısız olacağını söylüyor:
“Temsil ettiği birçok görüşüyle Fillon, muhafazakar adaylar arasında Le Pen'e en yakın kişi. Ancak bunlarla Le Pen'i durdurması mümkün olabilir mi? ... Fillon'un sözde en büyük artısı, aynı zamanda en büyük zaafı olan liberal ekonomik reformlar vaadi. Fransa'nın bu reformlara kuşkusuz ihtiyacı var, ancak şimdiye değin bu fikri ortaya atan her siyasetçi baltayı taşa vurdu. Fillon'un zafer için merkez ve sol seçmenin büyük bölümünün, yani reformları reddedenlerin de oylarına ihtiyacı var. Bu seçmenlerin çoğunluğu Thatcher'ın Fransa versiyonuna oy vermek yerine tercihlerini, sosyal ve ekonomi alanlarında da hızlı ve bilhassa acısız çözümler vadeden Le Pen'den yana kullanacaktır.”
Fransa Trump'ı örnek alıyor
Večernji list, cumhurbaşkanlığı seçimlerini Le Pen ya da Fillon'un kazanmasından bağımsız olarak Fransa'nın ABD'nin yolundan gideceğinden endişeli:
“Fransa'da yükselen yeni gerici dalga, geleneksel değerlerin yenilenmesini istiyor, eşcinsel evlilikleri reddediyor ve Fransa'nın çokkültürlü bir toplum olmasına karşı çıkıyor. Bu dalga özellikle de Müslüman göçmenlerle, ailevi değerlerin korunmasını savunan geleneksel Katolik halkı eşit gören bir çokkültürlülüğe karşı. Bütün bunlar bize Donald Trump'ı ABD'de iktidara taşıyan seçmen gruplarını, yani beyaz, Hıristiyan, geleneksel değerlere bağlı olan ve şimdi ansızın tehlikede ve yalnızlaşmış olduğunu düşünen toplumsal katmanları hatırlatıyor. Fransa'da sosyalist adayın ikinci tura kalma şansı olmadığından, meydan aşırı sağcı adaylara kalacak.”
Yine de en iyi rakip aday
Gazeteci Diogo Queiroz de Andrade, Público gazetesindeki yazısında Marine Le Pen avının başladığını söylüyor :
“Seçmenin François Fillon'da karar kılmasının nedeni en iyi aday olması değil, Ulusal Cephe'yle mücadele edecek en iyi alternatifi teşkil etmesi. ... Fillon, Le Pen'in siyasi kampında ava çıkacak, onun temel argümanlarından bazılarını ele alan önerilerde bulunmak zorunda kalacak. Marine Le Pen'in 2017 ilkbaharındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kilit isim olacağını tahmin etmek zor değil. Muhafazakarların seçtiği aday şu anda anketlerde açık ara önde olmakla beraber (anketler herhangi bir gösterge oluşturuyorsa hala), tüm partiler Ulusal Cephe'yi destekleyenlerin sayısının artmasını engellemek için ellerinden geleni yapacaklardır.”
Güçlü bir Fransa Avrupa'ya iyi gelir
Fillon'un cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Le Pen karşında avantajlı olduğunu söyleyen Corriere della Sera, bu durumdan memnun:
“Aşırı sağdaki Ulusal Cephe adayının seçim galibiyeti Avrupa'nın sonu olabilir. ... Oysa Fillon'un zaferi, Paris'te her şeyin eskisi gibi kalacağı anlamına gelmiyor. Fillon liberal ekonomiden yana bir politikacı: Kamuda yarım milyon kişinin işine son verileceği vaadiyle başarılı oldu. İslam'a karşı sert bir siyasi çizgi takip ediyor. ... Avrupa'ya ise siyaseten örnek aldığı [De Gaulle'cü partinin eski başkanı] Philippe Séguin gibi kuşkuyla yaklaşacak. Bu kuşkunun nedeni, belki de Berlin'e karşı elinde bir koz daha bulundurabilmek adına Moskova'yla yakınlaşmaya duyduğu kör tutku. ... Bu ille de kötüye işaret değil. Kendi yolundan giden Le Pen'li bir Fransa, Avrupa'yı bir Alman kolonisine dönüştürür. Fillon'un vadettiği güçlü Fransa ise, İtalya'ya da yarar. ”
Putin için sevinme vakti
Haftalık gazete hvg, Fillon'un Fransa'nın en üst makamına seçilmesi durumunda Rusya'yla hissedilir bir yakınlaşma olacağı öngörüsünde bulunuyor:
“Edinilen bilgilere göre Vladimir Putin, François Fillon'un 1931 doğumlu annesi vefat ettiğinde Fransız siyasetçiye 1931 rekoltesi bir şişe şarap hediye etmiş. Birbiriyle senli benli konuşan Putin ile Fillon'un ilişkileri son derece dostça olarak tarif edilebilir. Birbirlerine duydukları yakınlık, birinin Nicholas Sarkozy, diğerininse Dimitri Medvedev altında başbakanlık yaptıkları döneme dayanıyor. ... Putin'in daha kısa süre önce Fillon'u ciddi bir uzman ve sıkı bir müzakere ortağı olarak övmesi tesadüf değil. ... Putin'in gönlünde yatan aslan kuşkusuz önümüzdeki yıl Fransa'daki seçimlerde Rusya'ya yakın siyasetçiler olan François Fillon ile Marine Le Pen'in ikinci tura kalması.”
Muhafazakar yenilenme işe yaramayacak
Yazar Vincent Engel, Le Soir'deki köşesinde Fillon'un başarısından kaygıyla söz ediyor:
“Ülkenin bazı kesimleri, siyaset başta olmak üzere bir güven ikliminin yeniden tesisi ve siyasi süreçlerin yenilenmesi için teskin edici ve geleneksel bir muhafazakar partinin iktidara gelmesinin şart olduğu görüşünü savunuyor. Bu eğilimi endişe verici ve oldukça tehlikeli bulsam da, popülizm ve aşırıcılığın zaferinin neden olduğu korku çok daha büyük. Zira insan bir kez evine kapanıp kapısını diğerlerinin yüzüne kapamayagörsün, kapının tekrar açılıp, samimiyetin her açıdan bir zenginlik kaynağı olduğunun tekrar anlaşılabilmesi çok uzun sürer. Böyle bir süreçte kolayca unutulan bir başka şey de, fikirlerin de tıpkı evler gibi ara sıra havalandırılması gerektiği.”
Nefret ne Juppé, ne Fillon'a yarar
Muhafazakar adaylar Juppé ve Fillon arasındaki, dozu giderek artan öfkeli seçim mücadelesini ele alan Der Standard, bu tavrın her iki adaya da kaybettireceği görüşünde:
“Kardeş kavgası her iki tarafa da zarar verir. Juppé'nin, Fillon'u aşırı sağcılardan da destek almakla itham etmesi, Le Pen'e karşı gireceği son turda solcu seçmenleri kaybetmesine yol açacaktır. Fillon'un Juppé'nin 'yumuşak' çizgisini eleştirmesi, klasik orta sınıfın Le Pen tarafına kaymasına neden olabilir. Juppé ile Fillon arasındaki sert, hatta nefret dolu kavga, cumhurbaşkanlığı seçiminde solcular ve liberaller için yeni bir umut oldu. Muhafazakar değerlerin savunucusu Fillon pazar günü kentli orta sınıfın adayı olursa François Bayrou, Emmanuel Macron ve Manuel Valls gibi sosyal-liberal adaylar, hatta aralık ortasında planlarını açıklayacak François Hollande için bile merkezde beklenmedik bir boşluk açılacak. Fillon'un şaşırtıcı ve hızlı startı Fransız siyasetini allak bullak etti. Seçimin sonuçları şimdi her zamankinden daha belirsiz.”
Biraz daha liberal bir ekonomi iyi gelebilir
Le Temps gazetesi, sol eğilimli Fransız medyasının Fillon'un ekonomi programına yönelttiği eleştirileri dar görüşlü buluyor:
“Fransız GSMH içinde kamu giderlerinin artmasıyla ilgili neredeyse tek kelime edilmiyor. ... Aynı şekilde ekonomik özgürlüğün olumlu getirilerine, örneğin 'reel' istihdam artışına dair de tek söz eden yok. ... Ama bu tartışmaların en tuhaf yanı, bütün bunlardan François Fillon'un sorumlu tutulması. 62 yaşındaki sabık başbakana, tabu haline getirilmiş liberalizmin sanki koyu bir savunucusuymuş muamelesi yapılıyor. Bu yüzden oturup Fillon'un kitabını tekrar okuduk. Önerdiği, devleti ekonominin merkezine oturtan katı bir önlemler paketi. Fillon zorunlulukları, bürokrasiyi ve karmaşık süreçleri yargılıyor ve yatırımcılar için daha özgür bir ortam talep ediyor. İsviçre açısından bakıldığında bu, son derece sıradan bir sağcı ekonomi politikası.”
Nihayet anlaşılır programı olan bir aday
François Fillon, rakibi Alain Juppé ve görevdeki cumhurbaşkanı Hollande'dan farklı olarak Fransa'ya iyi gelecek bir değişimi temsil ediyor. Tarihçi Benoît Pellistrandi'nin Le Figaro'da dile getirdiği görüş bu yönde:
“Alain Juppé merkez sağın adayı olur ve cumhurbaşkanı seçilirse, uygulayacağı bir programı olması gerekir. ... İdeolojisi ve programındaki muğlaklık sorunlarıyla boğuşan Cumhurbaşkanı Hollande, artık otoritesini yitirdi; nitekim iktidarının zayıflama nedeni kişisel hatalarının yanısıra belirsizlik. ... François Fillon ise, Fransa'nın siyasi hayatında heyecanla beklenen bir kırılmayı vaat ediyor. Seçim kampanyası da insanları ikna etmeye yönelik. Fillon, ifadelerinde ihtiraslı bir programı olduğunu gösterdi ve sancılı bir yeniden canlandırma politikası yürüteceğinin taahhüdünü verdi. Uzun süredir ilk kez, birilerinin yeniden gerçeği söylediğini hissetmek mümkün.”
Fillon Moskova'yı tecritten çıkarabilir
François Fillon Fransa cumhurbaşkanı seçilirse, AB'nin Moskova'ya karşı daha yumuşak bir tutum takınmasının sözcülüğünü yapacaktır. İngiltere'nin eski Paris Büyükelçisi Peter Westmacott'un Financial Times'taki analizi:
“Fillon'u tutkulu bir İngiliz dostu olarak görmemek lazım. Brexit kararından memnun olmamasının nedeni, Avrupa'nın Büyük Britanya'sız daha zayıf kaldığını düşünmesi. ... Fillon güçlü bir NATO destekçisi ve Moskova'yla ilişkilerin nasıl yürütülebileceğine dair farklı görüşleri var. Kırım işgali nedeniyle uygulanan ekonomik yaptırımlara uzun süredir karşı çıkıyordu zaten. Rusya'nın Suriye'deki askeri varlığını da çatışmanın sonlandırılmasında etkili olabileceğini düşünüyor. Yeni seçilen ABD Başkanı Trump'ın da görüşleri de farklı değil. Fransızlar bir sonraki cumhurbaşkanları olarak Fillon'u seçerse, iç ve dış politikada epey değişiklik gözlenecek.”
AB kuşkucusu Fillon
Sme, cumhurbaşkanı olacak bir Fillon'u, AB'ye kuşkuyla yaklaşan, birlikte çalışılması mümkün biri olarak değerlendiriyor:
“Fillon'un seçimden galibiyetle çıkması, AB rotasının onun yönetimi altında değişmeyeceği anlamına gelmeyecektir. Hollande ile en büyük farkı, Rusya konusunda görülüyor. Fillon Ukrayna meselesinde Moskova'ya uygulanan yaptırımları desteklemezken, Rusya'nın Suriye'deki varlığını da destekliyor. ... Ama en azından Avrupa standardında bir siyasetçi olmasına karşın Rusya'nın gizli milyonlarıyla finanse edilmiyor. ... AB'yi tanrı kelamı değil, ulusal hedeflerin gerçekleştirilmesi için bir araç kabul ediyor. Nitekim Avrupalı bürokratların merkeziyetçiliğini yadırgayan başka Avrupalılar da bulunuyor. Bu sebeple Fillon'u olduğu gibi kabul etmemizde fayda var.”
Fransa'da gerici devrim
Libération, adayların en muhafazakarının başarısından dehşet içinde söz ediyor:
“Fazla sağda buldukları eski başkandan [Sarkozy] kurtulmak isteyen seçmen sayısı çoktu. Ama bu seçmenler muhafazakar cenahtaki sağ kanadın harekete geçmesini engelleyemedi. Şimdiyse nur topu gibi bir gerici adayları daha oldu. Muhafazakarların Huysuz Şirin'i belki de başkan adayları olacak şimdi. ... Hoşgeldin Hüzün. ... Bu hem ekonomiyi hem de sosyal yaşamı aynı ölçüde etkileyecektir, çünkü François Fillon liberal kırılmayı derinleştiriyor, savaş sonrası dönemin ve Résistance Ulusal Direniş Komitesi'nin mirasının bir bölümünü yok etmek için elinden geleni ardına koymuyor. Sosyal cenahın eski De Gaulle'cü figürünün kendini sert bir centilmen ve Fransız usulü muhafazakar devrimin lideri olarak görmesi tuhaf bir imandan ayrılma örneği doğrusu.”
Merkel Fillon'dan strateji öğrensin
Tagesschau.de, François Fillon’un muhafazakar seçmenleri arkasına alma stratejisinin 2017’de yeniden aday olacak Merkel için ilginç olabileceğini ifade ediyor:
“Fillon adaylığında açık biçimde muhafazakar değerlerin temsilcisi oldu, ne sola ne de merkeze göz kırptı. Pozisyonunu muhafazakarların adayı olarak belirleme hesabı da tuttu üstelik. Fillon da ‘Fransa’yı tekrar en büyük’ yapmak istiyor ama azınlıkları aşağılayarak ya da muhaliflerine hakaret ederek değil. Fillon daha ziyade Thatcher modeline oynuyor: Çok katı bir tasarruf politikası, şirketlere vergi indirimleri, memurlar için haftalık 39 saat çalışma süresi ve benzeri önlemler var bunun içinde. Bütün bunlar sosyalistlerden vebalı gibi kaçan ve Fransa’nın karanlık Hollande döneminin ardından kapsamlı ve kökten reformlarla yeniden canlanacağına inananlarca olumlu karşılanıyor.”
Seçmenler tehdit edildiklerini düşünebilir
Neue Zürcher Zeitung, Fransızlar için iyi bir seçenek dediği cumhurbaşkanı adayı François Fillon'un şansını yüksek görmüyor:
“500 bin kamu personelinin işten çıkarılması, sosyal hizmetlerin kısıtlanması, haftalık 35 saat çalışma süresinin kaldırılması gibi tasarruf önlemleri, birçok insana tehdit olarak görünüyor olsa gerek. Tüm bu önlemler karşılığında ekonomiye yeni bir ivme kazandırılacak, işsizlik gerileyecek. Ancak burada sorulması gereken soru, böyle bir önlemler paketinin Fransa'da seçimler bir yana ön seçimleri bile geçip geçmeyeceği. Her Fransız kendine şu soruyu soruyor: Fillon'a oy verip kendimin veya bir tanıdığımın işini tehlikeye atmak istiyor muyum? ... Fillon, kendi tabiriyle Katolik değerleri savunduğunu söylüyor ve birlikte yaşam temelinin aile olduğunu ileri sürüyor. Le Pen ve başkanı olduğu Ulusal Cephe gizlemeye gerek görmeden, içinde göçmenlerin ve bilhassa Müslümanların yer almadığı völkisch [ırka dayalı halk] bir anlayışı takip ediyor. Ama insanları kamuda istihdam daralmasıyla tehdit etmiyor.”
Fillon Le Pen'i yenebilir
Fillon'un Sarkozy'yi yarış dışına itmiş olması tüm AB için olumlu bir haber, diyor Upsala Nya Tidning:
“Fransa ve Almanya olmadan Birlik işlerliğini yitirir. Fransa'daysa Ulusal Cephe Genel Başkanı Marine Le Pen AB'yi feshetme niyetinde. Fransa'daki diğer iki [muhafazakar] aday, içlerinden biri Le Pen karşısında ikinci tura kalacak olursa, soldan da oy almayı bekleyebilir. ... Sarkozy'nin böyle bir destek alma ihtimali dahi yoktu. ... AB'nin eleştirilecek birçok yanı var ancak AB'nin işlememesi durumunda Avrupa kapalı sınırların, ulusal özgüvenin ve hoşgörüsüzlüklerin hüküm sürdüğü ve hukuk devleti ilkelerinin içinin boşaltıldığı bir döneme geri döner. Ne Almanya ne de Fransa'daki seçimlerde oy hakkı bulunmayan biz İsveçliler'in demokratik parti ve siyasetçilerin [sağ popülistlere] direnmesini ummaktan başka yapacağımız bir şey yok.”