Polonya'da yargı reformuna karşı Duda engeli?
Polonya Cumhurbaşkanı Duda sürpriz bir şekilde PiS'in savunduğu yargı reformunu veto etmekle tehdit etti. Duda ancak kendi değişiklik önerisi kabul edilirse üst mahkemenin hakim atamalarıyla ilgili yasa reformunu imzalayacağını söyledi. Bu sözlerle yargı bağımsızlığıyla ilgi mücadelede ikinci raunt başlamış oldu. Konu köşe yazılarında çokça ele alınmaya devam ediliyor.
Duda diktatörlüğü engellemeli
Newsweek Polska bugün Polonya Cumhurbaşkanı Duda'dın duruma müdahale etmesini ele alarak, müdahalenin yetersiz olduğuna dikkat çekiyor:
“Cumhurbaşkanının masasında şu anda iki yasa var. ... Her iki yasa da mahkemeleri yürütme erkine bağlıyor ki, bu da anayasayla güvence altına alınan erkler ayrılığına aykırı. Peki anayasayı korumakla görevli cumhurbaşkanı ne yapıyor? Her iki yasayı da veto ettiğini açıklayacağına, içi boş bir uzlaşma teklifi sunuyor. ... Cumhurbaşkanı [üst mahkemeyle ilgili yasayı] imzalarsa Polonya sadece polis ve savcıların değil mahkemelerin de hükümete bağlı olduğu bir ülke haline gelecek ve bu da diktatörlüğe giden yolu açacak.”
Kaczyński'nin kültür devrimi
Le Monde gazetesi PiS'in asıl amacını açıklıyor:
“PiS'in hedefi, pek de ortalarda olmayan liderleri Jarosław Kaczyński'yle, AB'nin zorlamasıyla dejenere bir Batılılaşmayı engellemek. ... Parti, ülkeyi temelden değiştirerek ona yeniden Katolik kimliğini kazandırmak niyetinde. Jarosław Kaczyński kültürel ve ideolojik bir mücadele yürüttüğünü gizlemiyor. ... Yapacağı devrim için 'Batılı' demokrasilerin oluşturduğu karşı güçlerin mekanizmalarını yok etmek istiyor. Neredeyse Tanrı'dan kendisine vahiy indiğini söyleyecek. Burada sorulması gereken soru, böyle bir devletin Montesquieu'nün düşüncesi üzerine kurulu bir Avrupa'ya yakışıp yakışmadığı.”
Demokrasi zihniyeti oturmamış
Der Standard gazetesi, Polonya hükümeti demokrasinin temel unsurlarını anlamamış, diyor:
“Demokrasilerde muhalefetin katlanılması gereken kötü bir şey değil, yanlışları düzeltecek gerekli bir kurum olduğunu kabul etmek lazım. Eleştirel medyanın, eleştirel sanatın toplumları sarsıntıya uğratmadığı gibi istikrarlı ilişkilere zemin hazırlayan bir tartışma ortamı yaratabildiğini söyleyen temel bir zihniyet önemli burada. Bağımsız yargının hükümetin nefes almasını zorlaştırdığını değil de, onun kararlarını hukuki güvenceye aldığını söyleyen bir zihniyet. Kendi gücünün coşkusuna kapılmış Polonya hükümeti böylesi soyutlamalara kafa yoracak yetilere sahip değil. Bu tartışmayı ısrarla ve sabırla yürütecek olanlar yurttaşlardır.”
Buna Trump bile cüret etmez
Lidové noviny gazetesi PiS'in planları çizmeyi aştı, diyor:
“Hukukun siyasallaştırılması her zaman tartışmalı bir konu olagelmiştir, mesela ABD'de. Ama federal mahkemenin tüm üyelerini değiştirmek Trump'ın bile aklına gelecek bir şey değil. O bunu yapabilse bile en azından yüksek sesle söylemezdi. Kuvvetler ayrılığının ne olduğunu çocuklar daha ilkokuldayken öğreniyor. Ama Kaczyński'nin Polonyası başka türlü de olabileceğini kanıtlamak peşinde. Bu düşüncenin muhafazakarlıkla ya da liberalizmle alakası yok. Katıksız bir radikalizmin ürünü bu. ... Radikallerin kafasının nasıl çalıştığını 60'lı yıllarda öğrenmiştik: 'Ne istediğimizi bilmiyoruz, ama istiyoruz, hemen şimdi.'”
AB azarlamaktan fazlasını yapmalı
Frankfurter Allgemeine Zeitung, AB'nin temelini oluşturan hukuk devleti standartları konusunda pazarlık yapılamayacağını söylüyor:
“Hukuk devleti olmaktan çıkmış bir üyenin AB'de işi yoktur. ... Ama Polonya bir şekilde her yerde mevcut. Avrupa'nın sadece ihtiyaç olduğunda Avrupa'yı ve dayanışmayı dile getirmesi, bunun dışında ulusal egemenliği göklere çıkarması kötü bir yaklaşım. Oysa AB devletleri kendi egemenliklerinin bir kısmından vazgeçip, karşılıklı denetimi kabul etmiş ülkeler. ... İşte bu yüzden AB Polonya'daki gelişmeleri izlemeye ve değerlendirmeye devam etmeli. Polonya'dan (bazen de Macaristan'dan) yargı ve basına nasıl yaklaşılacağı konusundaki beklentiler, diğer üye ülkelerin kendilerine de örnek teşkil etmeli.”
Gösteriler muhalefetin zafiyetini gösteriyor
Pazar günkü gösterileri düzenleyen Demokrasiyi Koruma Komitesi'nin lideri Krzysztof Lozinski, Solidarnosc [sendikasına] yıllarını vermiş. Gość Niedzielny dergisine göre göstericilerin bir şeyleri değiştirme gücü yok:
“[Her yıl milliyetçilerin düzenlediği] Bağımsızlık Yürüyüşü'yle, ya da [PiS'e yakın televizyon kanalı] TV Trwam'ı savunmak için yapılan gösterilerle karşılaştırıldığında bugünküler küçücük gösteriler düzeyinde. Hem bu protestoları düzenleyenler hem de Polonya'daki diğer elit sol bunun farkında. Bugünkü protestoların toplumsal öfkenin gücünü değil, kendi güçsüzlüklerini gösterdiğinin de farkındalar. Ama ellerinden başka bir şey de gelmiyor. Yapabildikleri tek şey, PiS'in gücünü yitirmesini talep etmekten ibaret. Anlayacağınız kendileri ölüm kalım durumunda.”
Demokratörlüğe giden yol
Polityka gazetesi için hukuk sistemindeki yeniden yapılanma hukuk devleti ve liberal demokrasinin sonu demek:
“PiS lideri Kaczynski bugüne değin muhalefet ve yurttaşa şiddet uygulamadı. PiS'ten bağımsız olan toplum örgütleri, medya, akademi dünyası ve kültür kurumlarıysa henüz yasal düzlemde hareket ediyor. PiS partisi elitleri AB'yi de hesaba katmak zorunda. Böyle bakıldığında, aslında ortadan kaldırılmış Batılı bir liberal anayasa demokrasisiyle, 'demokratörlük' adında melez bir oluşumun yol ayrımındayız.”
Göstericilerin hepsi vatan haini ve komünist
PiS milletvekili Krystyna Pawlowiz Wpolityce.pl'de yayınlanan yazısında pazar günü hükümete karşı yapılan gösterileri yorumluyor:
“Dün yabancı güçleri Polonya'ya müdahale etmeye çağıran vatan hainlerini [Polonya hükümetinin planlarını engellemek için AB'ye seslenen göstericileri] alkışlayanlar da vatan hainiydi. Çirkinlik, yalan, demagoji, nefret dolu tuhaf bir gösteriydi yaşananlar. Konuşmacılar güçsüz oldukları ve olumlu bir öneri getiremedikleri için saldırgan ve aşırı mutsuzdular. ... Pazar günü komünistler ve post-komünistler [liberal muhalefet kastediliyor] çıldırmış gibiydi, çünkü güçlerini, nüfuzlarını ve [devlet] kaynaklarına erişimlerini yitirdiler. Parlamento önünde vatan haini, anti-demokrat yüzlerini gösterdiler yine. Geldikleri kültürün barbarlık kültürü olduğunu da bir kez daha gösterdiler.”
Polonya Avrupa'nın elinden kayıyor
Tagesspiegel AB'nin Polonya'daki gelişmelere etkili bir müdahale şansı olmamasından endişeli:
“Anayasa mahkemesinin altının oyulmasının ardından AB, Varşova'yla diyaloga geçti ve bir 'hukuk devleti davası' açtı. Bu davanın sonucunda Polonya'nın Avrupa Konseyi'ndeki oy kullanma hakkı bile geri alınabilir. Dava süreci şu anda güçsüz. Bu konudaki oybirliği, Macaristan'ın koyacağını ilan ettiği vetoya takılabilir. Geriye kalansa resmi kınamalar ve 'temel değerlerin ağır yara alması tehlikesi' karşısında getirilen öneriler, hatta para cezası. Ama bütün bunlar şu gerçeğin üstünü örtemez: İrade olmayan yerde, çözüm de olmaz. Komşu Polonya, AB kurulduğundan bu yana birliğe belki de hiç bu kadar uzak olmamıştı.”
Polonya'nın güneşi batıyor
Gazeta Wyborcza'ya göre Polonya'da hukuk devleti öldü:
“PiS milletvekilleri çarşamba günü yargıçların bağımsızlığını kaldırdı ve mahkemeleri, bunlara karşı kişisel bir kin güden [Adalet Bakanı] Zbigniew Ziobro'nun sınırsız egemenliğine tabi kıldı. ... Yarından itibaren Jarosław Kaczyńsk'inin sabah atadığı bir yargıç, akşam [devlet] televizyonunda hakarete uğrayabilir, görüşmeleri dinlenebilir, kendisi dava edilebilir, tutuklanabilir, hüküm giyebilir ve yargının her kademesinde suçlu bulunabilir.... Şimdi tatil zamanı, insanlar plajda güneşleniyor, mangal yakıp bira içiyor. Ama ufukta güneş batıyor artık. Demokratik Polonya'nın tarihindeki en iyi 27 yıl sona ermek üzere. Şimdi otoritarizm zamanı.”
Daha çok adalet için reform
Hükümete yakın haber portalı Wpolityce.pl, Polonyalı yargıçların geçmişteki hatalarına odaklanıyor ve radikal bir reformun kaçınılmaz olduğunu söylüyor:
“Yargıçların kibrine, dokunulmazlıklarına, ahlaki çöküntülerine bakın bir. Bir USB-belleği çalan, ürünlerin üzerindeki fiyat etiketlerini değiştiren ya da bir dükkandan [parasını ödemeden] salam alan bir yargıcın başkaları hakkında karar verme yetkisi olabilir mi hiç? ... Yoksul ya da obez bir annenin elinden çocukları neden alınır ki? Polonya yargısındaki çürümüşlük büyük boyutlarda. Adaleti yeniden inşa etmenin tek yolu, ancak radikal bir yargı reformu olabilir.”