Brexit görüşmeleri gerçekten başarı mıydı?
Brexit görüşmelerinde dönüm noktası haberleri rahat bir nefes aldırdı. Brexit taraftarları AB'yle gelecekteki ticari ilişkilerle ilgili görüşmelerin başlayacağını düşünerek mutlu olurken, İrlanda ve Kuzey İrlanda, iki ülke arasında katı bir sınır olmayacağı vaadine sevindi. Avrupalı gazeteciler bütün bunlara rağmen pek çok belirsizliğin ve sorunun devam ettiği görüşünde.
Zor kararlar sadece ertelendi
The Guardian'a göre, May'in pazartesi günü Avam Kamarası'nda AB'yle anlaşma sağlandı diye sahnelediği mutluluğun gerçekle alakası yok:
“May'in geçen haftaki anlaşmanın Brexit'in hem karşıtlarını hem de taraftarlarını memnun edeceğine yönelik iyimser iddianın hiçbir dayanağı yok. ... Milletvekillerinin önünde söyledikleri, kendi arzularından ibaretti. Sert ya da yumuşak bir Brexit tartışması henüz bitmiş değil. May'in arkasında ne hükümet üyeleri duruyor, ne partisi ne de ülkesi. May, 'yeni bir iyimserlik hissinden' söz ediyor etmesine, ama görünürde böyle bir duygudan eser yok. Geriye kalan, hiç bir zorlu Brexit kararında uzlaşma sağlanamadığı ve Britanya'nın geleceğini May'in değil, geçen zamanın belirlediği üzücü gerçeği.”
Bu görev Brexit bakanına bir gömlek büyük
Britanya'nın Brexit bakanı David Davis, İrlanda'da katı bir sınırın önlenmesine yönelik olarak AB'yle mutabakatın sadece bir niyet bildirisi olduğunu hafta sonu yaptığı açıklamada belirtti. Bu ifadesini hemen ertesi gün geri çekmesi The Times'ta kötü bir izlenim yaratmış:
“Davis ciddiye alınsaydı, ilk açıklaması, Britanya hükümetinin AB ile Brexit anlaşmasının resmi gerekliliklerini yerine getirdiği, ancak bunu kastetmediği anlamına gelecekti. Nitekim bu sebeple dün (pazartesi) başbakan tarafından, İrlanda'nın sınır meselesine ilişkin müzakere edilen önlemlerin 'yasal olarak icra edilebilir' olduğunu telaşla ekledi. Davis böyle yaparak bir şeyi netleştirmekten çok, önceki ifadesiyle çelişti. ... Artık işini ciddiye almasının vakti geldi.”
Britanyalılar geç idrak etti
Le Soir, Britanyalıların, temel birşeyi kavrayamadıkları için, AB'nin tüm taleplerini kabul etmek zorunda kaldıklarını yazıyor:
“İngilizler Avrupalıların intikam arzularını bir kenara koysalar bile, kendilerine daha fazla birşey veremeyeceklerini çok geç anladılar. Mali düzenlemeler olsun, yurttaşların kaderi, İrlanda sorunu ya da iç pazarın bütünlüğü olsun - her konuya temel ilkeler hakim. Bunlar da vatandaşlara ve şirketlere verilen taahhütleri kapsıyor ve anlaşmalarla koruma altında. Britanya AB'yi terk etmeye karar verdiği anda, ülke yönetimi AB içerisinde 40 yıldır alışık olduğu gücü ve ağırlığını sıfıra indirdi.”
Britanyalılar kendi kuyularını kazmaktan vazgeçsin
Sadece kendi çıkarları için olsa bile Muhafazakar Parti, Brexit konusunda karar alındığı zaman, bu kararı halka götürsün, diyor Financial Times gazetesi:
“Büyük Britanya'daki sol ve sağ uç güçler Brexit'i, faturasını muhafazakarların ödeyeceği bir Muhafazakar Parti projesi yapmak için bir komplo kurdular. ... Eğer Muhafazakar Parti iç politikada yok olmak istemiyorsa, AB ile mümkün olan en iyi anlaşmaya varmaya çalışmalı, ardından bu anlaşmayı da halkın onayına sunmalıdır. Anketler de halkın bu yönde bir talebi olduğunu gösteriyor. ... Böylece mevcut bölünmelerin üstesinden de gelmek mümkün olabilir. ... Bu oyunu popülistler kazanırsa, herkes kaybeder.”
Belirsizlikler Brexit sürecini kolaylaştırmıyor
Gazeteci Ulla Terkelsen Jyllands Posten'deki yazısında birinci müzakere turunda bilinçli olarak kimi noktaların açık bırakıldığını iddia ediyor:
“Bu turda AB'deki çekişmeleri tarif eden bir bürokrasi terimi var: Creative ambiguity (yaratıcı belirsizlik), yani bilinçli belirsizliği tarif eden diplomatik bir kavram. ... Şimdi diplomatlar bunun diplomatik krizleri ve savaşı önlemek için uygun bir araç olduğunu söyleyecektir. Çünkü bu dil cambazlığı sayesinde hiç kimse itibar kaybetmiyor ve bahanelerin ardına gizlenmek zorunda kalmıyor. ... Ama ya birileri açıklık konusunda ısrarcı olursa? İşte o zaman bu Orwellvari dolaylı ifadeler umulanın aksine yol açacak ve taraflar aldatıldıklarını düşünecektir. Tıpkı Kuzey İrlandalı Protestanların ülke içi sınır konusundaki belirsiz ifadeler yüzünden kendilerini aldatılmış hissetmeleri gibi.”
İrlanda'da Cumhuriyetçiler için propaganda aracı
İrlanda hükümeti Brexit pazarlıkları sırasındaki saldırgan tavrıyla Kuzey İrlandalı protestanlara gereksiz yere kötü davrandı, diyor The Irish Independent:
“[İrlanda Başbakanı] Leo Varadkar ve [Dışişleri Bakanı] Simon Coveney, Kuzey İrlandalı protestanlarla ilişkilerin de zarar görmesini göze alarak, Brexit savaşına iki işgüzar ABD'li general gibi girdiler. ... İktidardaki Fine Gael partisi, zaten uzun süredir Brexit kampanyasında -yandaşları için açıkça görülebilecek şekilde- birleşik bir İrlanda için ortam hazırlıyor. Bu söylem sayesinde, İrlanda'nın sosyal medyasında 'Biz onlara karşı' anlamına gelen yorumlar endişe verici biçimde arttı.”