Ankara Suriye operasyonunu genişletme peşinde
Cumhurbaşkanı Erdoğan cumartesi günü Zeytin Dalı operasyonunun Suriyeli milislerin kontrolündeki İdlib'e kadar genişletileceğini açıkladı. Türkiye ordusu yaklaşık bir haftadır Kuzey Suriye'deki Afrin'de Kürt milisleriyle çarpışıyor. Yorumcular operasyonun gerekçelerini ve başarı ihtimalini değerlendiriyor.
Afrin, Türkiye'nin Afganistan'ı olabilir
The Guardian'a göre, Türkiye'nin Afrin'de hızla askeri bir zafer kazanacağı hiç kesin değil:
“Savaş tecrübesi olan Kürtler, Suriye'de Türkiye'nin desteklediği milis kuvvetlerine ağır kayıplar yaşattı. Türkiyeli birlikler Kürt milislerden daha başarılı olabilecekler mi? Pek öyle görünmüyor. Ancak başarılı olmaları durumunda dahi bu zaferin bedeli çok ağır olacaktır. Türk ordusu Temmuz 2016'da Erdoğan'a karşı düzenlenen darbe girişiminin yaralarını sarıyor. Türk birlikleri ya da müttefikleri Afrin'de uzun, kanlı bir savaşın içine çekilirlerse zaten Erdoğan sayesinde daha milliyetçi, daha Kürt düşmanı olan Türkiye halkı, cumhurbaşkanının isabetli kararlar verdiği imajını sorgulamaya başlayacaktır.”
Hükümete neredeyse tam destek
Hürriyet Daily News, Türkiye'de neden hiç kimsenin Afrin operasyonunu eleştirmediğini açıklıyor:
“Bilhassa askeri bir çözüm söz konusu olduğunda bütün ulusun tek bir vücut olması beklenir. Bu yüzden HDP dışında bütün siyasi partiler hükümetin askeri kampanyasını destekliyor. Bunu 'anti-milliyetçi' olmaktan korktukları için yapmıyorlar üstelik, çünkü ana muhalefet partisi CHP de dahil olmak üzere bütün siyasi partiler milliyetçiliğin ve militarizmin farklı versiyonlarını temsil ediyorlar. Ayrıca şu andaki hesaplaşma Kürt sorunuyla bağlantılı ve bu sorunla ilgili olarak da bütün siyasi akımlar benzer görüşleri paylaşıyor.”
Türk Akımı-2'nin ödülü mü?
Delovaya Stolitsa'ya yazan Ruslan Vessel, Rusya'nın Türkiye'nin Suriye'ye girişine onay vermesiyle Ankara'nın ikinci doğal gaz boru hattı 'Türk Akımı'na yeşil ışık yakmasının aynı zamana denk gelmesini manidar buluyor:
“Böylece Ankara'nın geçmişte yaptığı gibi bir kez daha Rusya'yı devre dışı bırakması pek olası değil. Türkiye o zaman Moskova'nın sadece Türkiye'ye değil Avrupa'ya da doğal gaz taşıyacağı 'Mavi Akım' projesi için yeni boru hattı inşa edilmesini reddetmişti. Gelecekte Türkiye ile Rusya arasında Suriye krizinin çözülmesi dışında da işbirliği yapılacağını tahmin etmek zor değil. Mesela Türk gemileri bundan böyle Kırım limanlarına girebilir.”
Türkiye haklı olarak huzursuz
Frankfurter Allgemeine Zeitung, Türkiye'nin Suriye çıkarmasını anlayışla karşılıyor:
“Türkiye'nin 'Zeytin Dalı Harekatı'nın hedefindeki Suriyeli Kürtler, IŞİD'in başının ezilmesinde Batı'nın önemli bir müttefiğiydi; öte yandan özerklik, hatta kendilerine ait bir devlet talepleri, etkileri, bir NATO üyesi olan Türkiye'nin güney bölgelerine uzanacak istikrar bozucu bir faktör. Nitekim Federal Almanya hükümeti Ankara'nın 'meşru güvenlik çıkarları'ndan söz ederken tüm bunları değerlendirmeye alıyor. ... NATO'nun biraz daha zayıflatılması kimsenin işine gelmeyecektir.”
Ankara Kürdistan'ı istikrarsızlaştırmak niyetinde
Türkiye'nin Suriye çıkarmasının hedefi, Kürdistan'ın üç güç odağından birini yok etmek, diyor news.bg:
“'Fırat Kalkanı' operasyonu, Türkiye sınırının güneyinde güvenli bir bölge oluşturmayı hedeflerken 'Zeytin Dalı Harekatı'nın amacı Kuzey Suriye'deki üç Kürt ana idari biriminden birini fiziksel olarak yok etmek. Kuzey Suriye'deki Kürt özerk bölgesinin Afrin, Kobane ve Cezire üzerine inşa edildiğini düşünecek olursak, Ankara'nın burada üç bacaklı sandalye ilkesine göre davrandığını ileri sürebiliriz: Bacaklardan sadece birini kırarsan, tüm sandalye olduğu yerde çökecektir.”
Rusya eski bir hayalini gerçekleştirmek istiyor
Moskova, Ankara'nın Afrin'e girmesine yeşil ışık yakıp kendi askeri misyonunu geri çekti. Moskova'nın hesapları, Türkiye'nin Batı'ya sırtını dönmesi, diyor askeri uzman Pavel Felgengauer, Nowaja Gazeta'da:
“'Zeytin Dalı Harekatı'nın fazla uzaması Türkiye'nin [NATO içinde] yalıtılmasına yol açabileceği gibi, yaptırımların, en azından Türkiyeli idarecilere yönelik bireysel yaptırımların önünü açabilir. Böyle bir gelişme de temel bir jeopolitik dönüşümüne neden olacaktır. Rus idarecilerin en eski stratejik rüyalarından biri, Türkiye'yi geleneksel Batılı ortaklarından uzaklaştırmak ve İstanbul ve Çanakkale boğazlarında imparatorluk kenti Konstantinopolis'in kapılarını korumak. Çarlık zamanlarından beri kurulan bu hayaller uğruna Kürtleri gözden çıkarmakta bir sakınca yok.”
Erdoğan Batı'yı gözden çıkardı
Siyasetbilimci Valentin Naumescu Contributors'taki blog'unda Moskova'nın, Suriye operasyonunu eleştirmeme sebebini Türkiye'nin Batı'ya sırtını dönmesi umudu olduğunu savunuyor:
“Türkiye'nin Avrupa umudu söndükçe, Erdoğan rejiminin ilgisi, Batı'yla ilişkilerden giderek uzaklaşıp Ortadoğu'ya yoğunlaşıyor. ... Bunun ardında yatan neden, iç siyasete dönük bir güç hesabı. Çünkü Erdoğan şu iki şeyi anladı: Birincisi, Batı dünyasının artık ortak bir güç olmadığı, ABD'nin Avrupa'dan ve küresel dünyadan geri çekilmeye başladığı; ikincisi ise Yeni Osmanlıcılığın Erdoğan'a 2003'ten beri onu iktidarda tutan Batı yanlısı pozisyondan daha çok oy getirecek olması.”
İkiyüzlü suskunluk
Artı Gerçek, dünyanın harekata verdiği tepkiye öfkeli:
“[ABD Dışişleri Bakanı] Tillerson, Türkiye’yi rahatsız etmemek, Rusya ile karşı karşıya gelmemek için takla üstüne takla atmaya devam ediyor. İngiltere başta olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinin ikiyüzlülüğünün de ABD ve Rusya’dan aşağı kalır yanı yok. Hepsi kör ve sağır. BM yöneticileri ise bir yandan sivil ölümler var derken, diğer yandan saldırganlığı eşitleyen bir tutum içine girerek iki tarafa da itidal öneriyor. Arap ülkelerinin rezilliğinden söz etmeye bile gerek yok. Suriye yanlısı olanlar nihayetinde bu süreçten Suriye’nin güçlenerek çıkacağına ve Rusya’nın Suriye lehine tutumunu koruyacağına inanıyor. Türkiye yanlısı olanlar da ABD ile Türkiye’nin karşı karşıya gelmesini kendi amaçlarına uygun görüyorlar.”
Afrin'e haykırıp İdlib'e susmak
taz, Türkiye'nin saldırısına kızanlar, Esad'ın İdlib'e saldırdığını unutmamalı, diyor:
“İnsanlar sağanak yağmur altında, rejimin hava saldırılarından kaçarak ayakta kalmış son birkaç binaya sığınıyor. Yardım etmek mümkün değil, uluslararası toplum da susuyor. ... Artık basmakalıplaşmış olsa da durumu en iyi tarif eden terim, çifte standart. Manşette '5 bin kişi Erdoğan'dan kaçıyor' yazıyor. Esad'tan 250 bin kişi kaçıyor, bu manşet olmuyor. ... Araplar ve Esad söz konusu olunca kimse taraf olmak istemiyor. Ama Kürtler ve Erdoğan konusunda herkesin tarafı net, iyi-kötü kesin çizgilerle ayrılmış. İnsan haklarıyla ilgili en temel ilke olan, bunların bölünemez olduğunu hatırlayan var mı hala? İnsan haklarını savunan birisi Afrin için haykırırken İdlib karşısında susamaz.”
Tehlikeli kibir
The Independent, Suriyeli Kürtlere yapılan saldırı, amaca hizmet etmekten uzak, diyor:
“Türkiye'nin Suriye işgalinin, yurt içinde Türk sivillere, yurtiçi ve yurtdışındaysa Türk ordusuna karşı şiddetin artacağı anlamına geldiği kesin. Ankara Kürt sorununu şiddetle ve kuşkulu partnerlerle işbirliği yaparak çözebileceği yanılgısına sahip. Uzun vadede NATO ve ABD'yle ilişkilerin nasıl etkileneceğini de önemsemiyor. Bunu Erdoğan'ın tehlikeli oyunları olarak tanımlamak yaltakçılık olacaktır, çünkü bu tanım onun akılcı düşünebildiği varsayımına dayanmaktadır. Erdoğan'ın gerçekte yaptığıysa beyinsizlik sınırlarında gezinen bir kibir eyleminden ibaret.”
Erdoğan Putin'den saldırı için izin mi aldı?
Ankara'nın Suriye'ye girmeden önce Kremlin'den icazet aldığı yönünde Türk medyasında çıkan haberler karşısında Večernji list dehşete düşmüş:
“Türkiye'deki alternatif medya Afrin harekatının çok önceden planlandığını, Erdoğan'ın 'Suriye'nin bu bölgesindeki teröristleri yerle bir etmekle' tehdit ettiğini yazmıştı. Türkiyeli uzmanlar harekatın başlaması için Moskova'nın yeşil ışık yakması beklendi, diyor. Kanıt olarak da Türk genelkurmay başkanı ve MİT müsteşarının Moskova'ya gitmesi ve burada Afrin harekatını görüşmelerini gösteriyorlar. NATO'nun ikinci büyük ordusunun komutanının, üstelik de üçüncü bir ülkeye yapılacak operasyonu görüşmek için Moskova'ya gitmesi gerçekten çok tuhaf görünüyor.”
Alman tanklarının Suriye'de işi yok
tagesschau.de, Türkiye'nin Kürtlere karşı Alman tanklarını kullanıyor olması kabul edilemez, diyor:
“Bugüne değin NATO ve AB ülkelerine silah satışı, büyük oranda sorunsuz yürütülüyordu. Sonuçta NATO kendini, ortak değerlerin paylaşıldığı bir kurum olarak tarif ediyor. Ancak Türkiye'nin operasyonu bir kez daha gösterdi ki, neyin haklı neyin haksız olduğu konusunda Batı ittifakı içinde de önemli görüş ayrılıkları var. ... Sevk edilen silahların, devletlerarası hukuka aykırı operasyonlarda kullanılması öngörülmemişti. Ancak elinden bir şey gelmeyen Alman hükümeti, Alman silahlarıyla Suriye krizinin nasıl tırmandırıldığını izlemeye devam ediyor. ... NATO ülkelerine dahi olsa, silah ihracatı artık eskisinden daha iyi sorgulanarak yapılmalı.”
Satranç tahtası Suriye
El Periódico de Catalunya'ya göre Türkiye, Suriye savaşındaki cephelere bir yenisini ekledi:
“Bu savaştaki benzerleri gibi bu hamle de kendi çıkarlarını korumak için yapılmış bir hamle. ... Suriye bir satranç tahtasından ibaret artık. Şu anda saldırılan bölge, Suriyeli Kürt milislerin elinde ve Erdoğan'ın amansız bir mücadele verdiği Türkiyeli Kürt PKK'yla yakın ilişki içinde. ... Suriye şimdiye kadar Sünnilerle Şiilerin, İran'la Arabistan'ın, Rusya ile ABD'nin savaş meydanıydı. Artık Türkiye ile Kürtler arasındaki savaş da burada yürütülüyor. Bütün bunların bedelini ödeyense sivil halk.”
Bir devlet paylaşılıyor
Büyük oranda Kürtlerin yaşadığı Kuzeydoğu Suriye'nin, uzun süre Türk ve Amerikan işgali altında kalacağını ifade eden Al-Ahram, Suriye'nin birliğinin tehdit altında olduğunu düşünüyor:
“Türkler Afrin'i aldığına ve muhtemelen daha da ilerleyeceğine göre, ulusal güvenlik ve terörle mücadele gerekçesiyle bölgede kalacağını tahmin etmek zor değil. Mini bir devlet oluşuyor şu anda. Görünüşte ABD ve Türkiye'nin farklı amaçları olduğu düşünülse de, gelişmeler başka bir yöne işaret ediyor. ... Rusya ise Türkiye'yi durdurmak için hiçbir şey yapmıyor. ... Demek ki Suriye'nin bölünmesi ve farklı güçlerin denetimine verilmesi konusunda uzlaşma sağlanmış durumda.”
BM bir kez daha soykırım hamisi mi oluyor?
Türk birliklerinin Suriye'ye girmesi karşısında uluslararası toplumun suskunluğu Delo'yu şaşırtmış:
“Birleşmiş Milletler yine 'modern' soykırımların hamisi olduğunu gösterdi. 'Ulvi hedefler' adına Kürtler feda edilebilir, ki bu zaten her zaman böyle oldu. Ancak Türkiye'nin Kuzeybatı Suriye'ye yaptığı bu hava saldırısı, uluslararası ve bölgesel diplomasinin zayıf tepkilerinin yarattığı izlenimden çok daha riskli ve jeostratejik açıdan çok daha karmaşık. Bugün tarihte ilk kez NATO'nun en büyük iki ordusu karşı karşıya geliyor. ... İki ülkenin devlet başkanlarının bilinen akıldışı tavırları göz önünde bulundurulduğunda, atılacak küçücük bir yanlış adımın yerle bir olmuş Suriye'de yeni bir cephe açması ve yeni insanlık trajedilerinin yaşanması işten bile değil.”
Sığınmacıların geri dönmesi çok uzak ihtimal
Handelsblatt, Suriye savaşı uzadıkça Avrupa ve Amerika'nın farklı hedefler güttükleri de ortaya çıkıyor, diyor:
“Avrupa'nın stratejisi şu: Ülkenin yeniden inşaasında kullanılacak mali araçları koz olarak kullanıp Şam'daki baskıcı rejimden ödün koparmak ve bir süre sonra savaştan kaçan sığınmacıların geri dönmesini sağlamak. Öte yandan ülkenin yeniden inşası Amerikalıların umurunda bile değil. Güçsüz ve bölünmüş bir Suriye'yi istikrarlı ve güvenli bir Suriye'ye tercih ediyorlar, çünkü baş düşmanları Tahran'da, Suriye ise geleneksel olarak Tahran'la ittifak halinde. Böylece bir kez daha bir rüya, güç siyasetinin çarkları arasında eziliyor. Ezilen, Suriyeli sığınmacıların yakın dönemde geri dönmesini hayal eden Avrupa'nın rüyası.”
Ankara bir taşla iki kuş vuruyor
Bu operasyon sadece Türkiye'nin değil Suriye'nin de güvenlik açığını kapatacak, diyor Daily Sabah gazetesi:
“Türkiye sınırı, PKK tarafından teröristleri Türkiye'ye sokmak ve bölücü seferleri için kullandığı Afrin bölgesinin kuzeyinde ve batısında kalıyor. Bu koşullar altında Türkiye bir taşla iki kuş vurmak istiyor. Bunlardan ilki, sınırın diğer tarafında birikmiş olan terör tehdidini ortadan kaldırmak. Milli İstihbarat Teşkilatı [MİT], PKK'nın sınırın bu tarafından sırf son aylarda 200 teröristi Türkiye'ye soktuğunu ve bunların her birinin yakalandığını açıkladı. Vurulacak ikinci kuş ise, Afrin'in teröristlerden temizlenmesinin hemen ardından bölgenin, uzun yıllar boyunca PKK terörüne maruz kalmış hak sahipleri olan yerleşik Suriyelilere geri verilecek olması.”
YPG, Washington için sadece kaybedilen bir piyon
Türkiye ordusunun, ABD tarafından desteklenen Afrin'deki Kürt birliklerine karşı yürüttüğü "Zeytin Dalı" operasyonu, ABD tarafından yapılan bir kışkırtmanın sonucu, diyor Izvestia:
“Yaşanan son gerginlik sayesinde Amerikalılar hedeflerinden birine ulaştı ve Suriye krizinin siyasi yolla düzenlenmesi süreci, tamamen rafa kaldırılmamış olmakla beraber ciddi biçimde altı boşaltıldı. ... Nihayetinde Amerikalılar, Kürtleri kullanmak suretiyle Suriye'deki varlıklarını güvenceye aldı. Son haftalarda ABD'ye yönelik ithamların başında, IŞİD'le mücadelenin kazanılmasının ardından ABD birliklerinin Suriye'de kalmasına gerek olmadığı yer alıyordu. Washington bu durumdan kurtulmayı başardı. ABD'de çok sayıda farklı kurumun gösterdiği tüm tepkilerden bağımsız olarak, Türkiye bu operasyonla ABD'nin ekmeğine yağ sürmüş oldu.”
Erdoğan attığı her bombayla yalnızlaşıyor
Türkiye cumhurbaşkanı, Kuzey Suriye'deki operasyonla büyük bir diplomatik riske giriyor, diyor The Guardian:
“Erdoğan Kürtlerin gösterdiği direncin ötesinde, bölgedeki üç büyük aktörden hiçbirinin kendisini desteklememesi sorunuyla da boğuşmak zorunda. ... İran, Esad rejimi ve Rusya, Kuzey Suriye'nin geniş kesimlerinin IŞİD milislerinin değil Kürtlerin kontrolünde olmasını tercih eder. ... Erdoğan Kuzey Suriye'deki durumu haklı ya da haksız olarak Türkiye'ye yönelik en büyük güvenlik tehdidi olarak algılıyor. 'Kürt terörü'ne karşı kalkıştığı yeni inisiyatifiyle iç siyasette de yeniden güç toplamayı istediği görülüyor. Türkiye cumhurbaşkanı, uluslararası arenada tamamen yalnızlaşmış durumda -ama pek de umrunda olduğu söylenemez.”
Kürtler yol ayrımında
Günlük Die Welt gazetesi, Türkiye'nin Suriyeli Kürtlerle savaşmasının neden yanlış olduğunu inceliyor:
“Kürt YPG, Suriye'de bir istikrar faktörü. Nitekim terör örgütü IŞİD karşısında kazanılan zaferde belirleyici güç oldu. Kuzey Suriye'de gerek müttefik Hıristiyanlar gerekse Sünni Araplarla, iç savaş yaşanan bir ülkede olabilecek kadar demokratik biçimde yönetilen bir düzen kurdu. ... Washington Türkiye'yi saldırı konusunda uyardı. Peki Batı bundan daha fazlasını yapabilir mi? ... Batılı demokrasiler Kürtleri bir kez daha ittifak hesaplarına kurban edecek olurlarsa, bunun bedeli tarihi büyüklükte olacaktır. Böyle bir durumda hem terör hem de demokrasi için mücadele vermesini öğrenmiş bir ulus yanlış yöne itilmiş olacaktır.”