Yeni Elysée Antlaşması ne içermeli?
Fransız milletvekilleri pazartesi günü Almanya Parlamentosu'nu ziyaret etti, Alman parlamenterler ise Paris'teki Ulusal Meclis oturumuna katıldı. Her iki parlamento, Elysée Antlaşması'nın 55. yıldönümü nedeniyle Alman-Fransız dostluk anlaşmasının yenilenmesi kararını törenler eşliğinde kabul etti. İki ülkenin medya organları bu antlaşmanın hangi nitelikleri taşıyacağını tartışıyor.
Değişimin motoru başkalarını dışlamamalı
Bugün bakıldığında Almanya ile Fransa arasında savaş olduğunu hayal etmek dahi zor. Bu bilgi ışığında Süddeutsche Zeitung Elysée Antlaşması'nın yeni baskısının ardındaki motivasyonu sorguluyor:
“Günümüzde ... bir Elysée Antlaşması isteyen biri, aslında merkezinde Almanya ve Fransa'nın yer aldığı Avrupa Birliği'nin siyasal açıdan dinamikleşmesi için bir formül arıyordur. ... [Ancak] Fransa ile Almanya'nın oluşturduğu bu güç makinesi, Orta Avrupa'da ve genel olarak küçük üye ülkelerde büyük bir temkinle karşılanıyor. Diktatörlükten, üçüncü taraflara binen yüklerden ve dışlanmadan söz ediliyor. Her ne kadar biraz cesaretin ve büyük üyeleriyle yüksek ödeme yapanların uygulayacağı baskısının, atalet içindeki AB'ye iyi geleceği görüşünde olunsa da, bu yeni dönem heyecanının gerçek itkisine ilişkin haksız sayılmayacak kaygılar halen sürüyor.”
Ortak Afrika politikası öncelendirilmeli
Almanya ile Fransa'nın oluşturduğu ikili takım, ortak bir Afrika politikasının geliştirilmesine odaklanmalı, diyor Macron'un 'Yürüyen Cumhuriyet'li milletvekili Sylvain Maillard, HuffPost'taki yazısında:
“Ekonomi ve güvenlik politikası alanlarındaki çıkarlarımız, bize zorunlu olarak Afrika kıtasına yeni bir gözle bakma yükümlülüğü getiriyor. ... Kendimizi kandırmayalım, Avrupa'da barış ve refah için Afrika'da barış ve refahın olması şart. Afrika'da olumlu bir kalkınma mantığını işletmezsek, ataletimizin sorumluluğunu taşımak zorunda kalır ve Avrupa'nın en büyük güvenlik riskinin izleyicisi ve kurbanı oluruz. Bu güvenlik riski de boyutlarını kestiremeyeceğimiz çatışmalar olacaktır. Gerçekler karşısında başımızı kuma gömmeyelim: Bir milyon sığınmacının Avrupa'ya geldiği 2015 krizi, bir uyarıydı sadece.”