İtalya seçimleri, zamanın ruhunun aynası mı?
Tam bir protesto seçimi! İtalya'daki parlamento seçimlerinde, her iki seçmenden biri mevcut siyasi sistemi sorgulayan partilere oy verdi. Bunların arasında popülist ve aşırı sağdaki partiler de yer alıyor. Üzerinden bir hafta geçen seçimlerin ardından yorumcular hala seçim sonucunu irdeliyor ve geleceğe dair ipuçları arıyor.
Kuzey Ligi'nin alternatifi yok
Times of Malta, İtalya'da aşırı sağın güçlenmesinde sorumluluğun bir kısmını AB'ye yüklüyor:
“Kuzey Ligi özellikle çok sayıda sığınmacının yerleştiği İtalya'nın kuzeyindeki seçim bölgelerinde iyi bir seçim sonucu elde etti. Geçtiğimiz yıllarda 600 bin yasadışı göçmen İtalya'ya geldi; ne bu olguyu ne de AB'nin sığınmacı krizinde daha iyi yük dağılımı yapabilmesi için İtalya'ya bir türlü yardım edememe beceriksizliğini görmezden gelebiliriz. Bu beceriksizlik, birkaç tane Doğu Avrupalı AB ülkesinin direncine dayanıyor. Birçok İtalyan, sığınmacı karşıtı Lega Nord'a oy vermek dışında bir seçimlerinin olmadığı hissine kapılmış durumda. Bu gerçeğin Brüksel'in iktidar merkezlerinde gözden kaçırılmaması gerekiyor.”
Avrupa üzerinde karanlık bulutlar
Novoye Vremya'ya göre büyük geleneksel partilerin aldıkları sayısız yenilginin ardında tehlikeli bir trend yatıyor:
“Yeni standardımız bu artık. Avrupa'nın seçkinleri olağanüstü bir şeyler yaşanmıyormuş gibi davranmaktan vazgeçip akıllarını başlarına toplamalı. Aksi halde size temin ederim ki bir sonraki seçim döneminde Eski Dünya'nın ülkelerinde yeni Mussolini'ler baş verecek, onları Hitler'in modern sürümleri izleyecektir. Bunların sorumlusu aptal seçmenler değil, sadece banka ve şirketlerdeki kendi destekçilerinin çıkarlarını gözeten bakan ve milletvekillerinin yanı sıra sıradan seçmeni popülist, milliyetçi ve sosyalistlerin kucağına atanlar olacak. Avrupa'nın üzerinde kara bulutlar dolaşıyor. Durum son derece ciddi.”
Harcanan güven
Sağcı popülizm, geride bırakıldıklarını düşünenlerin çağrısıdır, diyor Aftonbladet:
“Bundan yaklaşık 15 yıl önce AB genişlerken üzerinde daha iyi düşünmemiz gereken şeyler vardı - örneğin küreselleşmenin kaybedenleri gibi. ... Şimdi dönüp bakıldığında, daha ağır bir tempoyla genişlemeye gitmiş olsaydı AB'nin daha sağlam bir temele sahip olmuş olacağını da biliyoruz. ... Popülist ve Avrupa karşıtı hareketin partileri, Göteborg Üniversitesi'nin ifadesiyle öncelikle 'güvensizliğin kamp ateşi'. ... Nitekim topluma, siyasete ve medyaya güvenmeyenler bu ateşin etrafında toplanıyor. Bu trendi tersine çevirmek istersek, işe buradan başlamamız gerekiyor. Medya ve partiler kendilerine şu soruyu sormalı: Neden bize güvenmiyorlar? Yanıtlara da iyice kulak kabartmalılar.”
Avrupa kuzey ülkelerinden ibaret değil
AB Komiseri Frans Timmermans, İtalya'daki seçim sonuçlarının Avrupa için ikaz niteliğinde olduğunu söylüyor. Deutsche Welle Romanya servisi buna itiraz ediyor:
“Gelişmeleri Doğu Avrupa'dan izleyen bizlerin küçük bir avantajı var: Avrupa projesinin ana aktörleri olmadığımız için meseleyi daha net görebiliyoruz. Entegrasyon sürecinin motoru olan ve Avrupa'yı kuzey ülkelerini örnek alarak biçimlendirmek isteyen Almanlar ve Hollandalılar (ve Fransızlar) güneydeki öngörülemeyen hareketleri bir nevi Avrupa'dan 'sapma', hızla önünün alınması gereken bir çeşit 'kaçış' olarak görüyor. Ancak bu 'sapmaların' bir taraftan da artık normlaştığını söylememiz gerekiyor. Bu durumda Timmermans'ın bahsettiği Avrupa'nın bir azınlık projesi olduğunu, düzeltilmesi ve gerçeğe uygun hale getirilmesi gerektiğini düşünmeye başlıyoruz.”
Kötülük Avrupa'da pusuda
Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) Başkanı Dimitris Christopoulos da Efimerida ton Syntakton'daki yazısında, İtalyan seçim sonuçlarının sadece geçici bir düzensizlik olmadığı konusunda uyarıda bulunuyor:
“Avrupa'ya günümüzde ne olduğu belirsiz bir sıradanlık hakim. Ve sıradanlık hiçbir zaman cazip değildir. Sıradanlık kimseyi ikna etmeye yetmez, kimseye ilham vermez. Bunun yerine kötülük, tıpkı Avrupa'da geçmişte olduğu gibi insanları büyüleyebilir ve cezbedebilir. Kıtamızdaki politik senaryolar Hollywood filmlerini anımsatıyor: Filmin başından itibaren iyi adamın kazanacağını biliyoruz. Ancak bize İtalyan gerçekçi sineması daha uygun. Burada İtalya yol gösterendir. Avrupa sıradan kaldığı sürece, kötülük pusuda bekliyor. İtalya bize iyilik yapıp, bunu yüksek sesle söyledi.”
Beş Yıldız Hareketi reel politika yapabilir mi?
Beş Yıldız Hareketi, Macron'un Haydi Yürüyelim hareketine benzer, alışılagelmiş bir protesto hareketi değil, diyor Amerikalı yayıncı Anne Applebaum Gazete Wyborcza'da:
“Her iki partiyi sanal dünyada kök salmış olmaları birleştirirken, hedefleri farklı. Haydi Yürüyelim, Fransa'yı modernleştirmek, ülkenin siyasi kültürünü yenilemek ve Fransızları küreselleşmiş bir dünyadaki hayata hazırlamak isteyen, Avrupa yanlısı bir hareket. Beş Yıldız Hareketi'nin ise kullandığı söylem başından beri daha karanlık ve nihilist çağrışımlarla dolu. ... Eğer bu 'parti olmayan' hareket, reform özlemini net bir politik felsefeye dönüştürebilirse, başarılı olabilir. Ancak bunun için liderlerinin dijital dünya heyecanını, gerçek dünya için bir strateji haline getirmesi gerekiyor. Bunu yapıp yapamayacağı ise henüz belirsiz.”
Seçmen ideolojilerin peşine takılmadı
Bu seçimlerin analizini yapmak için kalıplar içinde düşünmek faydalı olmayacaktır, diyen Večernji list'e göre partilerin ideolojik çizgilerine bağlı kalmaktansa
“seçmenden gelen değişim çağrısına kulak kabartmak gerekir. 5 Yıldız Hareketi ve Kuzey Ligi neden ideolojik çerçevelere yerleştirilmeye uğraşılıyor ki? ... Belki de genç Avrupa tam da bu ideolojik uçurumları aşmak ve toplumu, insanların gereksinimlerinin gerçekleştirilmesi çabası üzerine inşa etmek istiyor. 'İdeolojisiz' parti 5 Yıldız Hareketi ile bu yeni İtalya belki de Avrupa'nın geleceğinin denendiği bir laboratuvardır. İtalyanlar bu seçimde duygularıyla değil, küreselleşme çağında masalarına hangi yemeği koymak için güçlerinin yeteceğine göre karar verdi.”
Geride bırakılanların çığlığı
Corriere della Sera seçimlerde solun çöküşüne işaret ediyor ve sol siyasetin başarısız olma nedenlerini ele alıyor:
“Birinci neden, bütçe açığına dayalı harcamalar, yani sosyal devleti kamu harcamalarıyla finanse edip kamuoyu desteğini garantileme döneminin sonuna gelmiş olmamız. Avrupa'da artık hiçbir ülke bu yolu izlemiyor, zengin Almanya bile. ... İkinci neden, büyük sığınmacı dalgalarının, özellikle de sol görüşlü yurttaşlar arasında tetiklediği kültür şokunun fazla küçümsenmiş olması. Bu kesim toplumsal olarak en sonda yer alırken şimdi sondan bir önceki gibi hissediyor kendini, günümüzdeki tabirle 'geride bırakılmışlar' ya da 'unutulmuşlar' gibi. Birçok mesleği ve bilgi birikimini gereksiz hale getiren ve çoktan geçip gitmiş bir çağa kendini hazırlamış koca bir kuşağı geride bırakan dijital devrimle beraber solcu kesimin bu duygusu daha da arttı.”
Makas açılıyor
İtalyanlar özellikle artan yoksulluk ve eşitsizliğin sıkıntısını çekiyor, diyor La Stampa:
“Nihayet 2014'te ekonomik gerilemeyi ardımızda bıraktık. ... Ölçülü de olsa sadece harcanabilir gelir değil, satın alma gücü de arttı. ... Peki o zaman her şey yolunda mı? Değil elbette. Çünkü gelirler sadece orta ve üst gelir grubunda ve giderek büyüyen bir eşitsizliğe koşut olarak arttı. 2016 yılında İtalyanların en zengin yüzde 20'sinin geliri, en yoksul yüzde 20'nin 6,3 katıydı. ... Mutlak yoksulluk verileri bize fazlasını gösteriyor: Mutlak yoksulluk 2012'den bu yana iki katına çıktı ve bir daha da düşmedi. Gerçekten de korkunç bir gelişme bu, zira mutlak yoksulluk içinde yaşayan 4,7 milyon insandan söz ediyoruz.”
AB'nin hataları intikamını alıyor
Seçim sonuçlarının nedenlerini, mevcut AB'nin doğasında da aramak gerek, diyor Le Quotidien:
“İtalya açısından bakıldığında AB, yoksullaşma ve dayanışma eksikliği anlamına geliyor. İtalya, AB'nin en borçlu ikinci üye ülkesi. Bu sebeple de sosyal harcamalarını sınırlamak, kamu kurum ve kuruluşlarını özelleştirmek ve ekonomisini kamu harcamalarıyla teşvikten kaçınmak gibi, Brüksel'in dayattığı baskılara maruz kalıyor. ... İtalyanların, zamanında kuruluşuna katıldıkları AB'yi artık açık açık reddetmeleri kesinlikle şaşırtıcı değil. Bu gelişmeyi önceden görmek mümkündü; Avrupa, herkesin kendisi için mücadele ettiği ve sadece belli bir kesimin çıkarlarının kollandığı bir yapı olmayı sürdürürse benzer bir tabloyu diğer ülkelerde de göreceğiz.”
Paradoks bir statü kaybetme korkusu
Sorulara olası yanıtlar bulmanın yanısıra, AB'nin artık çözüm bulması gerekiyor Deutschlandfunk:
“Bu soruya bugüne kadar verilen yanıtlar ikna edici olmaktan uzaktı: Merkel'in sınırları açması, küreselleşme, statü kaybetme korkusu, toplumun kıyısında ya da taşrada unutulmuşluk endişesi... Tüm bunlar neden bazı insanların popülistlerin peşine takıldığını açıklayabilir. Açıklayamadığı şey ise, statüleri eskiye oranla çok daha az tehdit altında olan bu kadar çok sayıda insanın neden böyle bir korku yaşadığı. Sosyal statülerinin yükselmesini sağlamasına ve küreselleşme karşısındaki tek korumayı sunmasına karşın neden AB'yi lanetliyorlar? Bu sorulara aranan yanıtların artık Avrupa politikasının merkezinde yer alması gerekiyor. Aksi halde Avrupa kendini, geldiği yere, yani yıkıntıların arasına geri dönmüş bulacak.”