Notre-Dame alevler içinde
Fransa'nın en ünlü yapılarından Paris'teki Notre-Dame Katedrali yangın nedeniyle ciddi şekilde zarar gördü. 800 yıllık kilise, pazartesi akşamı alevler içinde kaldı. Yangının tadilat çalışmalarından kaynaklandığı tahmin ediliyor. Köşe yazarları felaketin sembolik anlamını irdeliyor.
Tıpkı Hıristiyanlık gibi ihmal edildi
Çevrimiçi haber portalı Vasarnap, hasar gören katedral ile Hıristiyanlığın Avrupa'daki durumu arasında paralellikler görüyor:
“Hiç kimse ilgilenmedi ve bu ibadethane çürümeye bırakıldı. Katolik Kilisesi'nin liderleri daha geçen sene restorasyonda ısrar etmiş, sonunda çalışmalar büyük zorluklarla ve hantal bir şekilde başlamıştı. Ama şimdi -belki de tek bir kişinin düşüncesizliği yüzünden- katedral neredeyse tamamen yok oldu. Çatısız duvarlarından çıkan dumanlara bakarken gördüğümüz sadece Notre-Dame değildi. İhmal edilmiş, zavallı Batı Avrupa Hıristiyanlığı da enkaz altında kalmıştı. Yıkılan kulenin ucu neyi simgeliyordu, biliyor musunuz? Tanrıya uzanan bir parmağı. Artık o da yok.”
Hıristiyanlığın çöküşünün simgesi
Notre-Dame yangını, Hıristiyalığın Avrupa'nın kalbinden çekildiğinde neler yitireceğimizi gözler önünde serdi, diyor bulvar gazetesi Bild:
“Avrupa'nın Hıristiyan kimliği, kültürümüzün pusulası olma özelliğini yitirmek üzere. Diğer bir deyişle, Hıristiyanlık sönmeye yüz tuttu. Bizlerse çaresizlik içinde, kısmen hiç üzülmeden, hatta belki de bu zarara sevinerek izliyoruz. ... Şu anda her şeyi, dini, aileyi, ahlakı, cinselliği, cinsiyetleri, kısacası her şeyi paramparça ediyoruz. Bir zamanlar değeri olan her şeyi fırlatıp atıyoruz. Geriye sadece nihilizm kalıyor. ... Belki de artık şapkamızı önümüze koyup hazlarımızın tatminine, tüketime odaklanan şu benmerkezci ve 'ben-ben-ben' diyen kültürümüzü gözden geçirme zamanı gelmiştir. Belki de Notre-Dame yangınını kültürümüzün temel koordinatlarını hatırlamamız için bir uyarı olarak görmemiz gerekiyor.”
Yanan sadece turistik bir mekan mı?
Aslında yangında yok olanın ne olduğu hala belli değil, diyor Evenimentul Zilei:
“Notre-Dame de Paris, tursitler için gezilmesi gereken bir mekan olmanın dışında neye dönüşmüştü? Buzdolabı mıknatısı imgesine mi, tatil fotoğrafları için mükemmel bir fon mu, yoksa yarı akıllı özçekimlere eşlik eden kraliçemiz [Aziz Meryem] mi? ... Uygarlığımızın kendi simgelerini tek tek söküp attığı, yaşlı kıtamızın, manzaraya haç işaretlerinin girmemesi için tablolarını hadım ettiği bir çağda birçok insan yananı sadece turistik bir yapı olarak nitelendiriyor. Birçok siyasetçi de aynı görüşte. ... Ancak Kutsal Cuma haftası yanan bir katedral, birçok insanın gözünde bir alamet anlamına geliyor.”
Ulusun yüreği yanıyor
Tarihçi Camille Pascal, Nortre-Dame için tuttuğu yası Le Figaro sayfalarında anlatıyor:
“Ulusal belleğimizin ve Fransız kimliğinin kesilip atılmasından söz ediyoruz, üstelik anestezisiz şekilde. Bu katedral sekiz buçuk yüzyıldır Fransa'nın nöbetini tutuyordu: Çanları, iyi kötü, istisnasız tüm olaylara eşlik etti. Üstelik siyasi görüşü ne olursa olsun herkes, hiçbir abartı olmadan yananın bir ulusun yüreği olduğunu kabul edecektir. Yanan aslında biziz. İster kuşaklardır Fransalı bir aileden gelin isterse daha dün bu topraklara ayak basmış bir ailenin üyesi olun, hangi dinden gelirseniz gelin Notre-Dame de Paris, Fransa'nın ta kendisidir.”
Hiçbir şey kesin olmadığında
Volkskrant köşe yazarı Bert Wagendrop, olay karşısında sarsılmış:
“Yanan bir kilisenin insana nasıl dokunabildiğini hissetmek tuhaf. Herhalde buna benzer bir his, insana hayatı boyunca eşlik etmiş birinin ölümünde yaşanır. Çünkü o zaman emin olduğunuz her şey sarsılır. Ne zaman Paris'e gitsem oradan geçmeyi adet edinmiştim; üstelik bu kente sıklıkla giderim. Katedralin içini hiç görmedim, dışarıda hep uzun kuyruk olurdu. Benim için daha ziyade bir teyit gibiydi: Evet, hala burada duruyor. Ben de buradayım, şimdilik her şey yolunda, mesajını veriyordu. 'İnsanın bir parçası yanıp kül olmuş gibi,' diye yazdı dün bir arkadaşım. Ve dün tam olarak olan biten buydu.”
Acıya son vermek mi, yeniden doğuş mu?
Corriere della Sera köşe yazarlarından Aldo Cazzullo, kimi zaman felaketlerin mucizelere gebe olduğunu yazıyor:
“Yangının yarattığı bu yıkım, pekala Fransa için bir fırsat olabilir. Gerek ekonomik kriz, gerek cumhurbaşkanının güvensizliği gerekse şiddete dahi başvurabilen muhalefet tarafından zorlanan ülke, bu sayede birlik duygusuna yeniden kavuşabilir. Dünyaya insan haklarını, Avrupa'ya ise demokrasi rüyasını armağan etmiş bu ülke onlarca yıldır büyük bir huzursuzluğun pençesinde ve bunu sadece satın alma gücünün düşüşü ve istihdam imkanlarının erimesiyle açıklamak mümkün değil. Fransa kendinden şüphe ediyor. Notre-Dame'ı küle çeviren ateş, son darbe olabileceği gibi yeniden dünyaya gelişin emaresi de olabilir. Başkentin sokaklarında geçen gece yaşanan acı ve gurur bunun kanıtıdır.”
Yıkım, yeni başlangıçlar için cesaret verir
Notre-Dame'ın yeniden inşa edileceğinden kuşku duymayanlardan biri de Dagens Nyheter:
“Çağdaş uygarlığımız, kazalarla başetmek konusunda oldukça iyi. İnşa edebiliyor, elden geçirebiliyor, büyük bir saygıyla yeniden üretip baştan tasarlayabiliyoruz. ... Şimdi dünyanın dört bir köşesinden iyi güçler bir araya gelip yeniden inşaya destek verecek, çünkü insanlar en iyi hallerinde böyle yapar. Önce yasımızı tutar, yeniden doğrulur, önümüze bakar ve inşa etmeye başlarız. Notre-Dame 700 yıldır güzelliğin, esirgenmişliğin, hayranlığın, adanmışlığın, dünya edebiyatının ve Tanrı'nın varlığının simgesi oldu. Alevleri, gri duman bulutunu ve yıkılan kuleleri izlerken buna inanmak güç olsa da günün birinde katedral bu duyguları yeniden hissettirecek.”
Avrupa kimliği hayal değildir
Katedralin yıkımı karşısında Avrupa çapında duyulan üzüntü, Público'ya yazan tarihçi ve eski Avrupa parlamenteri Rui Tavares'e göre önemli bir şeyi de kanıtlıyor:
“'Avrupa demokrasisi diye bir şey olamaz, çünkü bir Avrupa kimliği yok!' Son yıllarda milliyetçiliğe teslim olmuş kimi aydının dilinden düşmeyen bir söylem bu. Onlara göre ülkeler arası dayanışma zaten safsatadan ibaret, çünkü böyle bir dayanışmanın ancak ulusal bir tarihi, kültürü ve kaderi paylaşmakla mümkün olduğunu ileri sürüyorlar. Şimdi yanan Notre-Dame'ın fotoğraflarını gören herkese, yaşadığımız şeyi kendi kimliklerinin de kaybı olarak görüp görmediklerini soruyorum. ... Hepimiz Avrupa kimliğimizin önemli bir kısmını Notre-Dame'a borçluyuz.”