Romanya'da dikta yönetimi sonrası 30. yıl
Romanya devrimi, 1989 yılında Aralık ayı ortasında Temeşvar kentinde başladı ve diktatör Nikolay Çavuşesku'nun devrildikten sonra idam edilmesiyle son buldu. Devlete karşı başlatılan ayaklanmada binden fazla insan hayatını kaybetti. Romanya basını insanların diktatörlüğü hafızalarında da gerçekten atlatıp atlatmadığını tartışadursun, uluslararası sesler olumlu gelişmelerden de bahsediyor.
Hukuk devleti ilkesi için bir umut
Uzun sürmüş olsa da Romanya'da son günlerde yaşanan değişiklik umut verici, diyor The Irish Times:
“Avrupa Birliği'ne katılmasının on ikinci yılında Romanya hala, demokrasisinin nasıl meydana geldiği konusundaki gerçekleri bulmakla meşgul. Demokrasinin bu ülkede sallantılı bir zeminde inşa edilmiş olması nedeniyle Rumen yargı sisteminin altı oyuldu ve 1989 yılı kurbanlarını mağdur ederek Çavuşesku'nun halefini koruyan devlete olan güven sarsıldı. ... Ancak popülist liderlerin etkisi altındaki Macaristan, Polonya ve Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerin yer aldığı bir coğrafyada Romanya, 2019 yılında hukuk devleti konusunda bir umut ışığı oluşturuyor. Sivil toplum ve protestolar, Sosyal Demokrat Parti PSD'nin yolsuzlukla mücadele yasalarını gevşetmesine izin vermediği gibi Liberal Parti'nin Iliescu'nun eski partisinin yerini almasına katkı sağladı.”
Zihinlerdeki çarpık değerler sistemi
G4Media.ro'nun kurucusu, gazeteci Dan Tapalaga'ya göre komünizm, insanların zihninde devlet kurumlarına karşı derin bir antipati yarattı ve bu durum şimdi demokrasiyi tehdit ediyor:
“Komünizm bizlere ağır bir miras bıraktı: Yasalara ve kurallara yeterince saygı gösterilmemesi ve bir yaşam biçimi olarak yolsuzluk. Çocuklar da bu virüsü, yani hırsızlık ve devleti dolandırma sanatını ebeveynlerinden öğrendi. Devlete, kurumlarına, geleceğe karşı duyulan güvensizlik, kuşaktan kuşağa aktarıldı. ... Komünizm bizi çarpık bir değerler sistemine alıştırdı. İnsanların kendi geleceklerine güven duyamamaları, yaşlanma ve göç verme tehdidiyle karşı karşıya olan bu eski komünist ülkelerden kaçmalarına neden oluyor. Uzun vadeli olarak bakıldığında belki de Doğu Avrupa'daki yeni demokrasileri bekleyen yegane tehlike budur.”
Rumen sivil toplumu güven veriyor
Rumen toplumu, zor da olsa Komünizm sonrası dönemden alnının akıyla çıkmayı başardı, diyor gazeteci Ion M. Ioniță, Blog Adevărul'da:
“Geçtiğimiz 30 yıl içinde halk, seçkinleri en önemli anlarda kendilerini izlemeye zorladı. Çoğunluk Romanya'nın rotadan sapmaya başladığını, siyasi sınıfın temsilcilerinin yanlış yöne saptıklarını gördüğünde ister büyük sokak direnişleri isterse yıkıcı seçim mağlubiyetleriyle cezalandırarak hızla tepki göstermesini bildi. Bu sivil ve siyasi irade olmadan Romanya, Komünizm sonrası dönemi atlatamazdı. ... Geçtiğimiz 30 yıl içinde güç bela gerçekleşen dönüşüm burada yatıyor ve bundan sonra da geri çevrilebilir gibi gözükmüyor.”
Timsah gözyaşlarından vazgeçin
Eskinin suçlularını cezalandırmak yönünde çağrı yapan siyasetçiler, Newsweek Romania'da yazan gazeteci Răzvan Chiruţă'ya göre bizinle dalga geçiyor:
“Son 30 yılın bütün sorumluluğunu taşıyan siyasetçilerden törenler, timsah gözyaşları ve adalet için verilen yeni sözler. Mesela eski istihbarat örgütü çalışanlarına özel emeklilik. ... Eski parti aktivistlerini ve gizli örgüt elemanlarını korumak için, devrimle yasal hesaplaşma da sürüncemede bırakıldı. ... Bugünlerde her cenahtan siyasetçi susmayı bilmeli, sorumluluk taşımayan yeni siyasetçiler bile. En azından bugünlerde bizi rahat bırakmaları ve her yıl olduğu gibi sahte gözyaşlarına boğulmamaları lazım.”
Kleptokrasi ile yurttaş toplumu arasında
Hukukçu Ioan Stanomir, Contributors'daki yazısında, bugün Romanya'nın önemli bir dönüm noktasında olduğunu yazıyor:
“Romanya 30 yıl sonra bugün geleceğiyle ilgili çok önemli bir soruyla karşı karşıya: Nasıl bir devlet kurmak istiyoruz ve bu devletin vatandaşlarıyla nasıl bir ilişkisi olmalı? Hepimizin içinde bulunduğu bu çıkmaz sokaktan ancak bir devlet reformu kurtarır bizi. Kayırıcılık mekanizmaları ve kleptokratik düzen devam ettiği sürece, yurttaşların insanlık onuru tehlikededir. ... 30 yıl sonra bugün, ataletin ve ahlaki çürümenin tek alternatifi yurttaşın harekete geçmesidir. Yurttaşlar ülke sevgisiyle, her gün gösterecekleri cesaretle dayanışma ve onur dürtülerine yeniden kavuşabilirler.”