Çalılık yangınları: Avustralya Avrupalılaşıyor mu?
Hafta başından bu yana süren Avustralya'daki çalılık yangınlarında en az 27 insan, tahminlere göreyse bir milyardan fazla hayvan öldü. Bugüne değin kömür endüstrisini koşulsuz savunan Başbakan Scott Morrison, sonunda karbondioksit salımını azaltacak önlemler almaya karar verdi. Köşe yazarları benzer afetlerin gelecekte nasıl engellenebileceğini ve Avrupa'nın nasıl bir rol üstlenebileceğini tartışıyor.
Afetler gözümüzü açtı
Avustralya cayır cayır yanmaya devam ettikçe iklim değişimini reddedenlerin inandırıcılığı giderek azalıyor, diyor De Volkskrant köşeyazarı Bert Wagendorp:
“Başbakan Scott Morrison, dünyanın en büyük kömür ihracatçısı olan ülkesinin çıkarlarına dokunmasına rağmen, şimdi karbondioksit salımının azaltılması için önlemler alınmasını savunuyor. Uzun bir süredir yazın 50 dereceyi bulan hava sıcaklıklarıyla Avustralya'nın iklim değişikliğinde en ön sırada yer aldığına dair işaretler yadsınamaz. Avustralyalılar, hava sıcaklığının artmasının ülkeyi sadece küle çevirmekle kalmayıp yavaş ama emin adımlarla yaşanmaz hale getireceğine sonunda ikna oldu. Bir şeylerin baştan sona yanlış olduğunu itiraf etmek için belki de böyle korkunç afetlere ihtiyacımız var.”
Ticarette de iklimin bayrağını dik tutmak şart
Brüksel, 2018'den beri Avustralya'yla bir ticaret anlaşması için görüşüyor. Çevre hukukçusu Nicolas de Sadeleer, Le Soir'deki yazısında AB'yi temel değerlerine ihanet etmemek konusunda uyarıyor:
“AB kurumları (CETA'nın aksine gelecekte yapılacak ticaret anlaşması, AB kurumlarına münhasır yetki sunuyor), tarafların AB'nin kuruluş anlaşmasında yer alan değerlere uyup uymadığını sıkı biçimde kontrol etmeli. Bunların arasında sürdürülebilirlik ve iklim değişikliğiyle mücadele de var. Artık bu değerlerin takibi, sonunda ticaret anlaşmasını oylayacak olan, AB Bakanlar Kurulu üyesi uluslararası ticaret bakanımızın ve Avrupa parlamenterlerimizin görevi. Avrupa'nın yeni Yeşil Düzen siyasetinin güvenilirliği tehlikede.”
Çevreci soslu AB'nin esamesi okunmuyor
Le Monde Diplomatiqué'in eski genel yayın yönetmeni Bernard Cassen, Le Courrier için yazdığı yazıda AB Komisyonu'nun Yeşil Düzen'inin, somut araçların yokluğunda inandırıcı olamadığını söylüyor:
“Buradaki niyet takdire şayan elbette ama AB'nin üzerine inşa edildiği temel kurallara aykırı. Bir yandan Kapitalizmin 'daha fazla' mantığını, diğer yandan gezegenin, matematiksel olarak 'nihai' kaynakları konusunda adil ve sürdürülebilir davranışı -üzerine istediğiniz kadar çevreci sos dökün- desteklemeyi sürdüremezsiniz. Öte yandan enerji tüketiminde tasarrufu salık verirken, serbest ticaret anlaşmalarıyla mamullerin taşınmasını kolaylaştıramazsınız. ... Avrupa Birliği, hedeflediği küresel rolü üstlenmek için gerekli -başta korumacı önlemler olmak üzere- enstrümanları kendine sağlamadı. ... Dolayısıyla şimdi neoliberalizm ile gezegenin korunması arasında bir seçim yapmak zorunda kalacak.”
Riskleri tüm dünyaya dağıtmak mümkün değil
Savon Sanomat'a göre, Avustralya kömür ihracatına odaklı ekonomi politikalarıyla sadece kendine zarar veriyor:
“Avustralya en büyük karbondioksit ihracatçılarından biri ve Başbakan Scott Morrison'ın söylediklerine bakılacak olursa öyle de kalacak. İklime zarar veren faaliyetler teorik olarak bütün dünyayı etkiler, ama bazen o ülke için de risk teşkil edebilir. Bu yüzden iklim nötr bir dünya için çaba göstermesi, Avustralya'nın da lehine olacaktır.”
Görmezden gelmek suçtur
The Guardian da Avustralya'nın göz göre göre krize sürüklendiğini düşünenler arasında:
“Başbakan Avustralya'nın kömür ihracatında lider pozisyonda olduğunun altını çizdi. Ülkenin Enerji Bakanı Angus Taylor, Çin ve Hindistan'ın işbirliği olmadan Avustralya gibi ülkelerin küresel sera gazı salımları üzerinde tek başına kayda değer bir etkileri olmadığını açıkladı. Bu umutsuz bir politika. Üstelik de her yıl daha da ısınan, kuraklaşan ve tehlikeli hale gelen bir ülkenin bakanının dudaklarından dökülmesi son derece uygunsuzdur. ... Başbakan Morrison'ın gözleri önünde yaşanan krizin eşi benzeri yok. Başbakan yangının ana sebebini sorumsuzca görmezden gelmeye son vermek zorunda.”
Felaket önlenmeli! Hemen şimdi!
taz'a göre bu yangınlar, acil çevre sorunları savsaklandığında işin nereye varacağını gösteriyor:
“İklim ne kadar sıcak ve kuru, rüzgarlar ne kadar şiddetli, ormanlar ise ne kadar yangına karşı korumasızsa, çalılık yangınları bir o kadar büyük oluyor. ... 'Yangınlar çağı' kavramı yürürlüğe girdi bile. Bu çağ, bizleri güçsüz olduğumuz için alt etmeyecek. Kömür, petrol ve doğalgaz yakarak bu derdi başımıza biz açtık. ... Avustralya'daki yangınlar, geleceğimize dair dumanla verilen işaretler. Orada ve başka her yerde yapılması gereken, açık ve net kurallarla felaketleri önlemek, bu kuralları siyasetin, lobi gruplarının ve sanayinin direncine rağmen hayata geçirmektir.”