İdlib'de tırmanan çatışmanın sonu görünmüyor
Suriye'nin İdlib vilayetinde gerilim tırmanıyor. Geçtiğimiz günlerde yaşanan çatışmalarda onlarca Türk askeri de hayatını kaybetti. Türkiye karşılık vererek Suriye'nin savaş jetlerini düşürdü. Böylece Esad'ı destekleyen Rusya'yla da gerginlik arttı. Gazeteciler hangi tarafın daha güçlü olduğu konusunda kararsız.
Türkiye için en kötü ihtimal
Hürriyet Daily News'a göre Türkiye, Rusya'yla giriştiği gövde gösterisinde yanıldığını itiraf etmeli:
“İdlib'de maalesef 'en kötü ihtimal' gerçekleşti. Ankara ile Moskova yönetimleri arasındaki bilek güreşinde bir aydan kısa bir sürede 51 Türk askeri hayatını kaybetti. Ankara'daki siyasi karar mercilerinin, Rusya'nın tutumu konusunda yanlış hesap yaptıkları ortada. Türkiye'nin yoğun askeri operasyonlarının Rusya-Suriye ittifakını yıldıracağını ummuşlardı. Ama bu olmadı. Ayakları yere basan bir diplomasiye geri dönmenin ve İdlib'deki Türk askeri varlığını, sahadaki koşullara uygun hale getirmenin zamanı geldi.”
Rusya dikkatli olmalı
Radio Kommersant FM'e göre, Moskova'nın Suriye savaşındaki başarılarının şimdi dönüp Rusya'yı vurması pekala mümkün:
“Erdoğan'ın ve Batı dünyasının Esad'dan hoşlanmadıkları ortada. Beş yıldır gitmesini talep ediyorlar. Bu talebin gündemden düşmesinin öncelikli sebebi Rusya'nın sert tavrıydı. Ama artık her şey değişiyor. İdlib'de Esad'tan kaçan, Türkiye yanlısı Sünni muhaliflerle savaşıyoruz. Ankara'nın ve Batı'nın eski hedefi, onları geri getirmek ve bir koalisyon hükümeti kurmaktı. ... Ana üslerinden uzak bu bölgede Rusya'nın büyük bir savaş yürütmesi kolay değil. Bunun için iki savaş gemisi yetmez. Öncelikle siyasi olarak da yalnızlaşırız. Erdoğan ne kadar zor bir siyasetçi olsa da Batı her zaman onun yanında yer alıyor.”
Tek çözüm, BM Barış Gücü
La Stampa'nın yorumu:
“İleriye doğru atılacak tek adım, ateşkesi garanti eden bir BM askeri gücü. Ankara yönetiminin baskı altında olduğu, Ruslara ve Esad'a nafile yere ültimatom vermesinden, Avrupa'yı sığınmacıları kapısına yığmakla tehdit etmesinden ve NATO'yu göreve çağırmasından da anlaşılabilir. ... Öte yandan Rusya'nın, Ankara ile 'güvenli bölge' konusunda ikili müzakereler yürütmek için tekrar tekrar hamle yapması, maçı bitirmeye çalıştığını gösteriyor. Fransa da bunlara paralel olarak Almanya, Rusya ve Türkiye'yle birlikte bir dörtlü zirve yapmaya uğraşıyor. ... Ancak Avrupa'nın müdahalesi insani yardımla sınırlı olmamalı ve kapsamlı bir angajmandan geri durmamalı. Avrupa buna, BM'in eylül ayında geliştirdiği ama görünen o ki, başarılı olamayan anayasa komitesini destekleyerek başlayabilir.”
Utanç verici bir felaket
Uluslararası topluluk Suriye'deki savaşı sonlandırmakta yetersiz kalıyor, diyor Keskisuomalainen:
“Geçtiğimiz iki ay içinde yaklaşık 900 bin insan yurtlarından kaçtı. Bunların en az yarısı çocuk. Hem silahlı çatışmalar yüzünden hem de soğuktan hayatlarını kaybediyorlar ve karın ortasındaki sığınmacı çadırlarında ısınmak amacıyla ellerine geçeni yaktıkları için karbonmonoksit zehirlenmesinden. Bu şekilde çadırların yandığı bile oldu. Savaş Suriye için korkunç bir felaket, devam ettiği her yıl da bizler için bir yüzkarası. Çatışmanın siyasi yolla çözülmesi için uluslararası topluluğun kararlı bir irade göstermesi gerekir. Ancak büyük devletler bu çözümle pek ilgilenmedikleri gibi diğer tarafların da bu iş için yeterli gücü yok.”
Batı Esad'ı devirmeliydi
Esad olmasa Suriye tüm olası krizlere rağmen bugünkünden daha iyi bir durumda olacaktı, diyor The Irish Times:
“Beşar Esad'ın olmadığı bir Suriye'de kanlı çarpışmalar ve rakip partiler arasındaki siyasi çatışmalar, tıpkı Libya'da olduğu gibi büyük olasılıkla yıllarca devam ederdi. ... Ama başında Esad'ın olmadığı bir Suriye, buna rağmen günümüzde daha iyi bir yer olurdu: Seçimler gergin bir ortamda yapılır, belki de tam anlamıyla adil olmazdı ama yine de demokrasi yönünde atılmış önemli bir ilk adım olurdu. Uluslararası yardım örgütleri ülkeye gelip burada insani yardım sağlar, savaş sonrası sürece katkı sunardı ve çok sayıda can kurtarırdı. Yabancı şirket ve işletmeler Suriye'ye yatırım yapmak suretiyle binlerce insan için istihdam imkanı sunardı.”
Dünya siyasetinin öngörülemez çatışma alanı
Moskova ile Ankara arasında şu sıralar yaşanan yakın ilişkiler bile gerginliğin tırmanmasını engelleyemedi, diyor Naftemporiki:
“Rus-Türk işbirliği Soçi Anlaşması ile sonuçlanmıştı. Anlaşma uyarınca Türkiye, İdlib'de gözlem noktaları kurdu ve bu sayede Rusya'nın desteğindeki Suriye birliklerinin kolayca harekete geçmesi sağlandı; ta ki son çatışmalar ve Ankara ile Şam yönetimleri arasındaki adı konmamış savaş başlayana kadar. İdlib ve çevresindeki son gelişmeler, Suriye'nin bölgedeki karşıt çıkarların atış poligonuna ve çatışma alanına dönüştüğünü bir kez daha gösterdi. Türkiye, İran, İsrail ve Rusya gibi bölgesel güçler Suriye İç Savaşı'nın başladığı 2011 yılından beri kendi nüfuz oyunlarını yürütüyor. Bu arada ABD ve AB'nin zaman zaman burada olduklarını da unutmamak gerek.”
Erdoğan yenilgiyi göze almayacaktır
Vzglyad'a yazan siyasetbilimci Gevorg Mirsayan, Erdoğan'ın İdlib'de Suriye birliklerine ağır bir saldırıya girişeceğine inanmıyor:
“İnanmıyorum ama bunun nedeni Türkiye'nin yeterli askeri birlikleri olmaması ya da ilerleyen Esad birliklerinin gerisinde Türklerin gözlem noktalarının bulunması ve buradaki askerlerin fiili olarak rehine olmaları değil. Erdoğan Şam'la (yani Moskova ve Tahran'la) savaşmaya kesinlikle hazır değil, çünkü savaşırsa yenileceği açık. Böyle bir savaşın sonucu, Türkiye'nin Suriye'deki çıkarlarının gözetilmesi hususunda verilen bütün anlaşmaların iptal edilmesi, -ve Erdoğan için daha da kötüsü- Türkiye'deki rakiplerinin güçlenmesi olacaktır. Bu rakipler cumhurbaşkanının Suriye'deki saldırganlığını daha şimdiden kullanmaya başlayarak onu ülkeyi gereksiz bir çatışmaya sokmakla suçluyor.”
ABD müdahalesinin nedeni, İran karşıtı olması
Ortadoğu uzmanı Alberto Negri, Il Manifesto'daki yazısında ABD'nin daha önce Erdoğan'la hiç bugünkü kadar hemfikir olmadığını yazıyor:
“Washington, Moskova ile Ankara arasındaki diyalogda giderek belirginleşen çatlakları daha da büyüterek, ABD, Türkiye ve Rusya arasında paylaşılacak nüfuz bölgeleri konusuna müdahil olmaya karar vermiş görünüyor. Suriye'den Libya'ya uzanan stratejik kuşağın kaderi bu diyaloga bağlı. Rusya'ya, ama öncelikle de Esad'ın tarihi müttefiki İran'a karşı Amerika'nın yaptığı bir satranç hamlesi bu. General Kasım Süleymani'nin Irak'ta ABD tarafından öldürülmesi ve Suriye ordusunun ülkenin kuzeyinde ilerleyişini sürdürmesinden sonra, İran [Beşar Esad'ın] Baas rejimini savunacağını vurguladı.”
Yeni bir katliam engellenmeli
Le Monde'a göre gerilimin tırmanmaya devam etmesi, korkunç sonuçlara gebe:
“İdlib için iyi bir çözüm yok. Ancak zamanında 'sonuncusu' olacağı söylenmiş bu askeri müdahalenin sürdürülmesi, bütün taraflar açısından en felaket senaryo olur. Bu durum halkın Türkiye yönünde göçe zorlanması, böylece zaten gergin durumdaki bölgelerin istikrarsızlaşması ve Ankara'yı yeniden AB'ye göçmenler üzerinden şantaj yapmaya cesaretlendirmesi bir yana, cihatçıların ve silahlarının tüm Suriye'ye ama aynı zamanda da Türkiye'ye yayılmasına yol açar. ... Sonuçlarını kestiremeyeceğimiz kesin böylesi bir katliamın önüne, ancak bütün isyancı grupları kapsayan ve bütün tarafların garantör olduğu gerçek bir ateşkes geçebilir.”
Hami güçler arasında tırmanan gerginlik
Novaya Gazeta askeri uzmanı Pavel Felgenhauer, İdlib'deki yerel savaş unsurlarının, kendilerini korumaya alan hamileri arasında bir çatışmaya sebep olmasından endişeli:
“İdlib'de köşeye kıstırılmış muhalif savaşçılar, kendilerinden çok daha güçlü bir hasımla savaşmaya can atmıyor. Onların asıl beklediği, Suriye ordusunu İdlib'den çıkarmak amacıyla Türklerin -kendilerinde olmayan tüm ağır silahlarıyla- nihayet kapsamlı bir harekata girişmesi. ... Şam yönetimi, 'ılımlı İslamcı' Erdoğan'ı can düşmanı ve radikal muhalefetin destekçisi olarak nitelendiriyor; Erdoğan'ı Suriye'deki rejimi değiştirmekten alıkoyan yegane gelişmenin, 2015 yılında Rusya'nın iç savaşa müdahalesi olduğunun da farkında. Anlaşılan Şam yönetimi, iç savaşı bitirmek uğruna Rusya ile Türkiye arasında doğrudan bir çatışmayı körüklemekten çekinmiyor.”
Erdoğan sadece blöf yapıyor
Le Soir, Suriye'de Ankara ile Moskova yönetimleri arasında doğrudan bir çatışma yaşanacağına inanmıyor:
“Bu iki adamın birbirlerine ihtiyacı var. Ekonomik ilişkiler (turizm, silah ticareti, nükleer santral alımı, yeni Rus doğalgaz boru hattı v.b.) tehlikeye atılamayacak kadar kârlı. Yani aralarında askeri bir çatışma çıkması mümkün gözükmüyor; Rus uçakları İdlib semalarındaki tekellerini koruyacaktır. Erdoğan'ın savaş yanlısı dramatik vurgularının tek bir hedefi var: Putin'i, Suriye ordusunun Türkiye sınırına doğru ilerlemesini engellemeye ikna etmek. Ankara'daki hükümdarın tek derdi, yeni sığınmacıların gelmesine mani olmak ve Türkiye'nin Kuzey Suriye'deki varlığını kalıcı kılarak oradaki Kürtlerin sesini kesmek.”
Soçi Anlaşmasının değeri kalmadı
2018 sonbaharında imzalanan Soçi Anlaşması Ankara'yı, cihatçı grupları silahsızlandırma ve M4 ve M5 gibi önemli otoyolları yeniden trafiğe açmakla yükümlü kılıyordu. Cumhuriyet gazetesi Ankara yönetiminin bu iki yükümlülüğü de yerine getiremediğini söylüyor:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Soçi’de kurulan masaya saygı gösterilmesini istemesinin yaşananlar karşısında bir anlamı bulunmuyor. Cumhurbaşkanı bu anlaşmaya imza koyarken yukarıdaki iki maddenin gereğini yerine getireceğine inanıyor muydu, yoksa 'imzayı atalım, nasıl olsa biz bildiğimizi okur, İdlib’in dokunulmazlığını sağlar ve durumu de fakto sürekli hale getiririz,' diye mi düşündü? ... Pratiğe bakarsak, öyle gözüküyor! Bu iki maddeyi uygulamayacaksan, İdlib’de Şam’a karşı bir özerk yapı oluşturmak niyetini her politik analist görür ve sezer.”
Erdoğan ile Putin birbirine muhtaç
Radio Kommersant FM, hala bir uzlaşma şansı olduğunu düşünüyor:
“Talihsiz İdlib kentinin tamamında kontrolü Esad'ın mı ele geçirdiği, yoksa kentin Türkiye kontrolündeki bölgede mi kalacağı, Rusya'nın pek de umurunda değil. Erdoğan bu konuda kararlıysa ve başka konularda ödün vermeye hazırsa böyle bir müzakere de mümkün olabilir. Ne de olsa Erdoğan'ın tüm öngörülemezliğine, fevri hareket etmesine ve dizginlenmeyen jeopolitik hırslarına rağmen, Kremlin'in ona ihtiyacı var. Fazla müttefiki olmayan Erdoğan'ın da Putin'e ihtiyacı var. Çünkü ekonomik bağlantılar, doğalgaz anlaşmaları ve milyonlarca Rus turist öyle bir çırpıda vazgeçilecek şeyler değil.”
Ankara'nın dış siyasette rota değiştirmesinin bedeli
Karar gazetesi, Ankara yönetiminin şu sıralar ivedilikle NATO dayanışmasına ihtiyacı olduğunu söylüyor:
“Ruslar İdlib’deki Tahrir el Şam gibi terör örgütlerini Türkiye’nin 'etkisiz hale getirmesini' istiyorlar. Bu çok zor olduğu için Esat ve Putin bunu saldırıları için bahane olarak kullanıyor. ... Bu noktada, sahadaki askeri yığınağımız ne olursa olsun, Türkiye’nin elinin siyaseten güçlü olmasına büyük ihtiyaç var. ... Türkiye’nin NATO üyesi olma, Batılı ülke olma, AB adayı ülke olma şeklindeki geleneksel 'dış politika ekseni' eskisi kadar güçlü olsaydı, beklenen 'sözler' daha yüksek perdeden çıkardı. Ankara iç ve dış politikasıyla yeniden aynı eksene dönmek gerektiğini görüyor olmalı. Tarih bunu gösteriyor zaten.”
Kurbanların sayısı giderek artıyor
Echo Moskvy, Rus genelkurmayının Suriye'de ölen Rusların adını anmamasını eleştiriyor:
“Suriye'de hakkaniyetli bir savaş sürdürüyor olsaydık ne isimleri gizlemeye gerek kalırdı ne de lafı utanç verici biçimde dolaştırmamıza. Asıl yanıtlanması zor sorular, aslında Suriye'de ne işimiz olduğu ve bu işin ne zaman biteceği. ... Askerlerimizin Suriye'de konuşlandırılmasından bu yana birliklerin geri çekileceği kaç kez duyuruldu? Şer kuvvetleri karşısında zafer kazandığımız kaç kez anlatıldı? Üç kez mi? Dört kez mi? ... Vedalaşıyoruz ama bir türlü kapıdan çıkamıyoruz. Kurtarılan Palmira'da bir konser verildi, sonra kent yeniden işgal edildi. ... Haydutlar yenildiğinden bu yana kayıplarımız giderek daha da arttı - son gelen haberler ise henüz sonu gelecek gibi gözükmeyen bir listeyi daha da uzattı.”
Serzeniş değil, çözüm zamanı
Türkiye'nin Suriye'ye müdahalesini eleştirmek için geç kalındı, diyor Hürriyet Daily News:
“Neden Suriye'de olduğumuzu sormanın herhangi bir faydası var mı? Bunun bir hata olup olmadığı, çok daha önce sorulmuş olması gereken bir soruydu. Bunu geçtik. Şimdi biz Suriye'deyiz, Suriyeliler de Türkiye'de. Kabul etmemiz gereken realite bu. Şimdi Suriye'de içinde bulunulan karışıklığın çözümüne nasıl bir katkı sağlayacağımızı, milyonlarca sığınmacıyı nasıl Türkiye toplumuna entegre edeceğimizi, hatta daha da iyisi, bunların en azından bir kısmının memleketlerine dönmeleri için gerekli koşulların nasıl sağlanacağını düşünme zamanı.”
AB: Yeni kriz kapıda
Gazeta Wyborcza şiddetin bir sonu olduğundan kuşkulu:
“Ankara yönetimi Esad'ın İdlib'den zaferle çıkacağını kabullendi. Suriye ve Rusya'nın başarıyla sonuçlanan taaruzu, işgal altındaki vilayetten kaçmak zorunda kalmış yüzbinlerce insanı, daha şimdiden sınırın Türkiye tarafına sığınmak zorunda bıraktı. Ancak Türkiye zaten 3,6 milyon sığınmacıyı almış durumda ve daha fazlasını kabul etmeye hazır olmayacaktır: İdlib'in düşmesi, bu insanların Avrupa Birliği'ne kaçmaları anlamına gelecektir, ki bu da Brüksel'i akut bir krizle karşı karşıya bırakır.”
Türkiye'nin rota değişikliğinin sonuçları olacaktır
Milliyet gazetesi Türkiye'nin Suriye'de rotasını değiştirdiğini belirtiyor:
“Son gelişmelere bakacak olursak Türkiye kendi kararı ile İdlib’deki misyonunu değiştirmiş görünüyor. Türkiye, [2018'de Erdoğan ile Putin'in buluştuğu] Soçi’ye göre 'ateşkesi gözetleme' misyonu üstlenmişti. Nitekim askeri kuvvetin sayısı, terkibi ve tertibi buna göre belirlenmişti. Şimdi ise misyon Esad’ın askerlerini kuvvet kullanarak belli bölgelerde durdurmayı hedefliyor. Başka bir ifade ile “barışı empozeye” dönüşmüş görünüyor. Görevin karakterindeki bu değişim öncelikle kuvvet, tertip ve terkibin değişimi demektir. Ardında da önce bölgedeki askeri, sonrada siyasi ilişkileri etkileyecektir.”
Gerginliğin azalması Putin'in umrunda değil
France Inter radyosunda konuyu yorumlayan gazeteci Pierre Haski'ye göre, yaşanan insanlık dramı Suriye'de savaşan tarafların en güçlüsünün liderinin umurunda bile değil:
“Gerilimin artmasını engelleyebilecek tek kişi Vladimir Putin. Putin, bölgesel aktörler ve dünyanın geri kalanınca her zaman anlaşılamayan, karmaşık bir oyun oynuyor. Ama bir yandan da Suriye ordusunu bombardımanı durdurmaya çağırabilecek tek kişi o. Rusya olmasaydı Şam rejimi çoktan yıkılmış olurdu. Üstelik Putin bir taraftan, Rus füze savunma sistemi S-400'ü satın alan tek NATO üyesi Türkiye'nin cumhurbaşkanı Erdoğan'la müzakere edebilecek tek kişi. ... Putin hem kundakçı hem de uyulmayan ateşkeslerin hakemi olarak hiç kuşkusuz yaşanan insani dramı bitirme gücüne de sahip. Ama Kremlin'in efendisinin başka öncelikleri var.”
Askerler ölüme gönderiliyor
Suriye'de ölen beş asker, Türkiye'de öfkeye neden oldu. Yetkin Report blog'u, Türkiye'nin İdlib'deki askeri müdahalesini anlamlı bulmuyor:
“ABD ve Rusya ile varılan anlaşmalar sayesinde Suriye'de Cenevre sürecinin bir parçası olarak siyasi bir çözüme yönelik ciddi adımlar atıldığı ve Türkiye'nin müzakere masasında elini güçlendirdiği şu günlerde, sırf İdlib'in belli bazı grupların hakimiyetinde kalması uğruna kayıp yaşamak, daha çok sığınmacı almak ve ülkeyi siyasi, askeri ve ekonomik olarak daha da ağır bir yükün altına sokmak gerekli mi? Geç olsun güç olmasın demenin vakti gelmedi mi? Gerçekten de bunlara değer mi?”
Esad, nihai zaferin kokusunu aldı
Corriere della Sera, dünyanın Suriye'deki savaşı büsbütün unuttuğunu söylüyor:
“Üç günde 200 bombardıman, yollara düşen 700 bin insan, iki haftada yüzlerce ölü, Suriye uçaklarının Rusya'nın desteğinde stratejik açıdan sözde çok önemli iki binaya, acil servis ve fırına yaptığı saldırı. Yani yaralı ve sağlıklı insanlara ve bunlara bakanların bulunduğu iki yere. ... Hemen her zaman bu böyle olur: Dünya (örneğin Korona virüsü ateşi ortalığı kasıp kavurduğu için) gözlerini kapattığında çatışmaların hız kazandığına çok sık şahit oluyoruz. Kazananların nihai zafere ulaşacakları belli olmaya başladığında bu çatışmalar daha da hızlanıyor. Bunlar bir savaşın en korkunç (ve genellikle unutulan) anlarıdır. Hastaneler ve fırınlar için, yaralılar ve sağ kalanlar için, hastalara bakanlar ve kaçanlar için en korkunç anları.”
Avrupa Rusya karşısında ağırlık oluşturmalı
Daily Sabah'a göre, Suriye sorununda Türkiye'ye uluslararası destek zamanı çoktan geldi:
“Erdoğan'ın önerdiği gibi ABD ve AB'nin devreye girmesi gerekir. Gerekirse İdlib'den sürülen siviller için askeri güç kullanımı seçenekler arasında olmalı. Erdoğan'ın, 'sınırdan 30-40 km içeride' mülteciler için barınaklar yapma fikri bir tür güvenli bölge kurmak için başlangıç olabilir. Merkel elini çabuk tutmalı. İdlib'de Rusya'yı dengeleme yükünü sadece Ankara kaldıramaz. Denge çöktüğünde Avrupa da ciddi zarar görür.”