İskoçya: Nicola Sturgeon istifa etti
2014’ten beri görev yapan İskoçya Başbakanı Nicola Sturgeon, istifasını açıkladı. Sturgeon ve partisi -İskoç Ulusal Partisi SNP- son günlerde giderek daha fazla eleştiriye maruz kalıyordu. Bunun bir nedeni de asıl hedef olan İskoçya’nın bağımsızlığı konusunda ilerleme kaydedememesiydi. Avrupa basını, istifanın olası sonuçlarını irdeliyor.
Bağımsızlık karşıtları seviniyor
Dnevnik, Sturgeon’ın görevi bırakmasından sonra, İskoçya’nın bağımsızlığının daha da ihtimal dışı olacağı analizinde bulunuyor:
“İskoçya’nın her daim siyasi cüceleri olan [Londra’da] iktidardaki sağ muhafazakârlar ve uzun yıllar İskoçya’nın öncü siyasi gücü olan muhalefetteki İşçi Partisi, görevi bırakmasına -kısık sesle de olsa- seviniyor. Her ikisi de İskoçya’nın bağımsızlığına karşı ve Nicola Sturgeon’ın istifasının bu süreci yavaşlatacağına inanıyor. Muhtemelen de haklılar. Pek çok şey, yerine kimin geçeceğine ve halefinin, Sturgeon’ın tasarladığı gibi İskoçya’daki bir sonraki seçimleri bağımsızlık referandumuna dönüştürmeye cesaret edip etmeyeceğine bağlı.”
Zararlı bir rüyanın savunucusu
Nicola Sturgeon’ın bağımsızlık hedefine ulaşamamış olması güzel, diyor NRC:
“Sturgeon, zıt yönde milliyetçilik vaazları veren Boris Johnson, Nigel Farage ve diğer Brexit yanlılarına başarıyla karşı koydu. Ancak yine de Sturgeon ve popülist Brexit yanlıları tamamen zıt kutuplar değiller. Hepsi de dezavantajlarına dair gerçekçi bakış açıları geliştirmedikleri bir tür bağımsızlığı yüceltiyor. Brexit’in yalnızca kaybettirdiği artık ortada. ... İskoçya ve İngiltere’yi birbirine bağlayan 1707 Birlik Yasaları’nı çöpe atmak da bir o kadar zarar verir. ... Sturgeon bağımsızlık lafları etmeyi ne kadar sevse de, bunun zarar görmeden halledilebileceğine dair hiçbir güvence veremedi.”
Ayrılma gündemdeki yerini koruyacak
The Irish Times, İskoçya’nın bağımsızlık kavgasının süreceğine inanıyor:
“Bağımsızlık, İskoç siyasetini belirleyen kilit unsurdur ve SNP’de dümenin başına kim geçerse geçsin, büyük ihtimalle öyle de kalacaktır. Ayrılma fikri yok olmuyor. ... Birlik yanlıları, korktukları düşmanın sonunu kutluyor olabilir. Ancak İskoçların neredeyse yarısı bağımsızlığı arzularken, demokrasinin bunu önlemek için her yolu denediği bir durum sürdürülemez. ... Birlik yanlıları için güzel bir gün olabilir. Ancak Birleşik Krallık’ın varlığını muhafaza etmesinden yana olanlar, artık arkalarına yaslanıp bu kavgayı kazandıklarını düşünürlerse ahmaklık ederler.”
Yerini doldurmak zor olacak
The Scotsman, Sturgeon'dan sonra göreve layık bir halef bulmanın kolay olmayacağını düşünüyor:
“En başta da Covid pandemisi boyunca sergilediği liderliğiyle, ulusal hafızadaki yerini uzun süre koruyacak. İskoçya'da halkının endişelerini yatıştırabilen, sakin ve empati sahibi bir iletişimci olarak öne çıktı ve bu, Büyük Britanya'nın geri kalanı ve daha uzak yerlerdeki seçmenlerin imrenen bakışlarını üzerine çekmesine neden oldu. Ayrıca, SNP içinde de güçlü bir lider olarak hatırlanacak. İletişim becerilerini, rasyonel, ciddi ve entelektüel bakımdan kendinden emin bir sivil milliyetçiliği sergilemek için kullandı ve bu da onun kibir, bencillik veya mezhepsel bölünme gibi, diğer pek çok milliyetçi hareketin maruz kaldığı nahoş meselelerden bir hayli uzak kalmasına olanak sağladı.”
Çok şey başardı
Sturgeon'ın başarılarından Der Tagesspiegel de takdirle bahsediyor:
“2016'da yapılan Brexit referandumundan sonra, -çoğunluğa saygı duymakla birlikte- AB'nin bir parçası olmaya devam etmek isteyen Büyük Britanyalıların yüzde 48'ini (ve İskoçların yüzde 62'sini) cesaretlendiren ilk ve uzun bir süre boyunca tek kişi oydu. Covid salgını sırasında her gün ortalarda gözükmesi, dönemin Başbakanı Boris Johnson yönetimindeki Londra'nın kaosuna hoş bir tezat oluşturuyordu. Sturgeon, beş muhafazakâr başbakanın hayatını zorlaştırdı, halkının yararına olan şeyler için yorulmadan mücadele etti ve Londra'dan ülkesine defalarca kez para gelmesini sağladı. SNP onun liderliğinde, bir seçim zaferinden diğerine koştu. ... Şüphesiz daha yıllarca, neredeyse hiçbir meydan okumayla karşılaşmadan görevini sürdürebilirdi.”
Siyasetin acımasızlığının bedelini ödüyor
La Stampa, kadınların erkekler gibi koltuklarına yapışıp kalmadığını söylüyor:
“Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, yeni bir model ortaya koydu: istifa eden kadınlar. İstifa - dayatılmadıkça, kaçınılması imkânsız olmadıkça ve gönülsüzce kabul edilmedikçe, erkeklerin siyaset dünyasında neredeyse hiç bilinmeyen bir kavram. ... İskoçya Başbakanı Nicola Sturgeon ise kendisinin yalnızca bir siyasetçi değil, aynı zamanda bir insan da olduğunu söylemekten kaçınmadı. Modern siyasetin acımasızlığının bedelini, siyasetçilerin ve onların çevresindekilerin ödediğini ifade etmekten imtina etmedi.”
Tam bir başarısızlık öyküsü
The Times, Nicola Sturgeon’a övgüler düzmenin yeri olmadığı kanısında:
“Sturgeon, kendi hataları yüzünden ardında dümensiz bir hükümet, plansız bir parti ve her ikisi tarafından acıklı bir halde kaderine terk edilmiş bir halk bırakarak çekip gitti. Sekiz yıl hükümet başkanlığı, yedi yıl yardımcılık - İskoç siyasetinin en üst basamaklarında Sturgeon kadar uzun süreler kalan başka kimse yoktur. ... Başbakan’ın istifasının gerekçesi, dün pek bir hünerle anlattığı kişisel ıstırap masallarından çok daha yavan. Tam bir kibir, yanlış değerlendirme ve başarısızlık öyküsü.”
Kutuplaşmaya teslim olunuyor
Polityka, Sturgeon’ın sunduğu gerekçeyle her şeyden önce Büyük Britanya’nın zehirli siyasi atmosferini tarif ettiğini gözlemliyor:
“İstifanın asıl nedeni, yalnızca makamından değil, Büyük Britanya’daki siyasi ortamın genel durumundan da kaynaklanan bir yorgunluk gibi görünüyor. Kutuplaşmanın önünü açan bir ortamın hüküm sürdüğünü, ancak her bir partinin asıl önceliğinin yurttaşların yaşam koşullarını iyileştirmek olması gerektiğini söyledi. Giderek daha çok insanın ona, aldığı somut kararlardan ziyade, kişisel sempatiler ya da antipatiler üzerinden baktığından yakındı.”