Aşırı sağcıların Madrid buluşması
Bu hafta sonu Madrid’de, ev sahibi Vox’un deyimiyle “aşırı sağcı enternasyonal” toplandı. Katılanlar arasında eski Polonya Başbakanı Morawiecki, Marine Le Pen, Arjantin Devlet Başkanı Milei, Chega lideri André Ventura, Giorgia Meloni (telekonferans aracılığıyla) ve İsrailli bakan Amichai Chikli vardı. Peki onları birleştiren neydi ve kurduklarını iddia ettikleri bu hareket nasıl bir ağırlık taşıyor?
Rahatsız edici bir ittifak
El País, katılımcıların benzer yanlarının altını çiziyor:
“Onlar Avrupa’yı, Hıristiyan ve heteroseksüel ailelerden müteşekkil beyaz bir kıta olarak görmek istiyorlar. Bu müşterek zeminleri ve iktidar hırsları sayesinde, iç çelişkilerinin üstesinden geliyorlar. ... ‘Feminist üstünlükçülük’, ‘woke totalitarizmi’ ya da ‘sosyalist küreselcilik’ gibi tezlerle, ‘küresel yurtseverler ittifakının’ ortak düşmana karşı Haçlı seferi yürüttüğü bir hayal âleminde yaşıyorlar. ... Madrid, binlerce yüzü (otoriterlik, demagoji, popülizm, özgürlük karşıtlığı, neofaşizm) olan karmaşık ve rahatsız verici bir fenomeni bizlere gösterdi. ... Bu tutarlılıkları, geleneksel muhafazakârlardaki kafa karışıklığıyla tezat teşkil ediyor. Onlar hâlâ nasıl bir Avrupa istediklerine dair net bir şey söyleyemiyor.”
Arkalarında Avrupa'nın yoksullaşan orta sınıfı var
ABC, sağa yönelik rağbetin nedenlerini AB politikalarında görüyor:
“Sistemin Gündem 2030'a karşı toplumsal huzursuzluğu göz ardı etme rahatlığı. ... Dijital ve ekolojik dönüşüm ile enerji geçişini yoksullaşma tehdidi olarak gören sektörler mevcut. ... AB teknokratları çiftçileri, nakliyecileri ve perakendecileri yatıştırmak için hiçbir adım atmıyor. ... Onları yekten geri kalmış, nostaljik ya da faşist olarak tanımlamak haksızlık olur. Dogmatik ve benmerkezci seçkinler, Avrupa'nın yoksullaşan orta sınıfının ya da alt orta sınıfının sesini duymuyor.”
Bölünmeleri Brüksel'deki etkilerini sınırlayacak
Yazar Stephanos Konstantinidis, Phileleftheros’ta sağcıların Avrupa Parlamentosu seçimlerinde beklenen başarısının bir sıçrayış anlamına gelmeyeceğine dikkat çekiyor:
“Türlü anketler, yeni Avrupa Parlamentosu’ndaki sandalyelerin %25’inin aşırı sağcı parti milletvekillerine gideceğini gösteriyor. Dokuz ülkede -Avusturya, Belçika, Çekya, Fransa, Macaristan, İtalya, Hollanda, Polonya ve Slovakya- birinci olmaları ve başka dokuz ülkede ise -Estonya, Bulgaristan, Finlandiya, Almanya, Letonya, Portekiz, Romanya, İspanya ve İsveç- seçimi ikinci ya da üçüncü sırada tamamlamaları bekleniyor. Fakat Avrupa aşırı sağı iki büyük cepheye bölünmüş durumda ve bu da etkinliklerini ve nüfuzlarını azaltacaktır.”
"Sistem karşıtı olmak" diye bir dava yok
LRT köşe yazarı Paulius Gritėnas, genelde bu tür gruplar için kullanılan bir terimi masaya yatırıyor:
“Sistem karşıtı adaylar, sistem karşıtı partiler, sistem karşıtı medya ve görüşler. Peki bu sıfatın ardında yatan ne? Bu sistem dediğiniz tam olarak nedir diye sorsanız, terimi netlikle idrak edebilmenizi sağlayacak bir cevap alamazsınız. ... Bugünkü iktidar sahipleri, yargı, kovuşturma makamları, medya, devlet kurumları, sivil toplum kuruluşları ve hatta münferit etkili kişiler. ... Sistem karşıtlığının aşırı düzenlemelere direnmeyle, özgürleşmeyle ya da bireysel haklar uğruna mücadele etmeyle bir ilgisi yok. … Salt komplo teorileri ağı kurma, mevcut düzeni bozma ve hatta her şeyin keyfiyete tabi tutulabileceği bir istikrarsızlık ve kaos ortamı yaratmak için onu ortadan kaldırma çabasından ibaret.”