Görevlendirilen AB komiserleri çapraz sorguda
Brüksel’deki Avrupa Parlamentosu’nun 4 Kasım’dan beri Avrupa Komisyonu’nda görev almak için aday olanlarla gerçekleştirdiği mülakatlar 12 Kasım’a kadar sürecek. İkinci tura kalan Macar Olivér Varhélyi dışında dinlenen tüm adaylar onaylandı. Bireysel mülakatların ardından Komisyon’un komple onaylanması gerekecek. Yorumcular ‘kendi’ adaylarının yanı sıra uygulanan prosedürü de mercek altına alıyor.
Ulusal düzeyde de uygulanmalı
Aftonbladet mülakat sistemini övüyor:
“Adayların uzun uzun dinlenmesi mükemmel bir demokratik enstrüman. Avrupa Parlamentosu seçimleri yapılırken reşit idiyseniz, demek ki bugün AB komiserleri aleyhine oy kullanabilecek AP milletvekillerini seçme şansınız vardı. İsveç Parlamentosu'ndaki milletvekilleri, bakan adaylarına görev süreleri boyunca neler yapmayı planladıkları hakkında soru sorma şansına sahip değil. Onlardan siyasi vaatler duyamıyorlar ve beğenmediklerine ‘hayır teşekkürler, sonraki lütfen’ diyemiyorlar. Mülakat sistemi anlamsız bir formaliteden ibaret değil.”
Genişleme gibi önemli bir konu için güçlü bir kadın
Delo, son dakika aday gösterilen Marta Kos'un onaylanmasını yorumluyor:
“Sloven aday, Avrupa Parlamentosu'ndaki mülakatı büyük bir sorun yaşamadan atlattı. ... Aday gösterildiğinde pek çok kişi tarafından en zayıf isimlerden biri olarak değerlendirilen Kos, görevini başarıyla yerine getirerek geniş bir destek kazandı. İç çelişkiler ve karmaşık karar alma süreçleriyle dolu AB'yi yeni genişleme dalgasına hazırlamak zor bir görev olacak. Ursula von der Leyen, genişleme politikasının yurttaşlar tarafından kabul görmesi gerektiğinin farkında. 2004'ten bu yana yeni üyelerin katılımından sağlanan faydanın eski üye ülkelerde pek farkında olunmadığı da bir gerçek.”
Çok cazip bir hedef değil
Lidové noviny, Çek Uluslararası İşbirliği Komiseri Jozef Síkela'nın mülakatı neden sorunsuz atlattığını şöyle yorumluyor:
“Síkela özellikle zorlu bir süreç yaşamadı. Kendisi, bir Komisyon üyesini engellemeye çalışanların gözünde cazip bir hedef değil. Birincisi, ne Avrupa ile ne de üye devletlerle büyük bir anlaşmazlık yaşayan ve çok da büyük önem teşkil etmeyen bir ülkeden geliyor. İkincisi, üstleneceği uluslararası işbirliği görevi, önemliyse de kamuya açıklanması zor bir başlık. Dahası, AB'nin iç işleyişi üzerinde etkisi de pek yok. Böyle bir göreve aday birini saf dışı bırakmak kimseye fayda sağlamıyor.”