Ulusal bencillikler birliği zayıflatıyor
'Asıl sorun Maastricht antlaşması değil' diyor Süddeutsche Zeitung gazetesi:
“Ulusal bencillikler Avrupa Birliği'ni zayıflatıyor. Polonya ya da Macaristan gibi ülkeler mülteci krizinde ulusalcı bir yöne saptığı zaman, Avrupa bölünmüş gözüküyor. Mevduat sigortaları konusunda Almanya, Avrupa Birliği Komisyonu'na çıkıştığı zaman, komisyon anlamını yitiriyor. İtalya, bankaların yeniden sağlığına kavuşturulmasında, Fransa da borçlanma üst sınırı kurallarını ihlal ettiği zaman, yapılan antlaşmalar yararsız gözüküyor. Tüm ülkeler ortak antlaşmaların mı, ulusal çıkarların mı daha değerli olduğuna karar vermek durumunda. Ortak antlaşmaların arkasında duranlar, oyunu Avrupa'dan yana kullanmış olacaktır. Dolayısıyla şu kural kayıtsız şartsız geçerlidir: Avrupalılar kendi kaderlerini kendileri tayin etmektedirler.”
Başarılı geçmişi silmemek gerekir
El Mundo, Maastricht Antlaşması'nın tartışma götürmez başarı bilançosunun, tehdit altındaki Avrupa entegrasyonu projesini kurtarmak için önemli bir gerekçe olduğuna işaret ediyor:
“Tabi ki Maastricht Antlaşması uygun olmadığı bazı yönleriyle sonradan uyduruldu. Şöyle bir, özellikle Fransa ve Almanya'nın ekonomik yakınsama kriterlerini delmesini hatırlamak yeterli olacaktır. ... Ancak ne olursa olsun, kıtanın vatandaşlarının büyük çoğunluğu için Avrupa Birliği'nin entegrasyon sürecininin getirdiği olumlu etkileri de görmek gerekir. İspanya örneğine bakarsak, son 25 yıl, eğer baştan bu yana ekonomi ve para birliği olmasaydı, bambaşka olurdu. ... Dolayısıyla Avrupalı politikacılar ve hükümetler, yabancı düşmanı ve totaliter ideolojiler tarafından daha önce olmadığı kadar tehdit edilen bu projeyi desteklemek için artık iki kat fazla çaba göstermeli.”
Birincil sorumlu Almanya değil
Almanya'nın ciddi anlamda değeri düşük tutulan avro kuruyla ticarette haksız kazanç sağladığını ileri süren ABD hükümeti pek de haksız sayılmaz, ama asıl sorumlu Almanya değil, diyor Corriere del Ticino:
“Avronun zayıflığının sorumlusu olarak Almanya'yı değil, ortak para biriminin kurallarını ihlal eden ülkeleri görmek gerekir. Bu ülkeler aşırı açıklara ve devlet borçlarına rağmen, bütçelerini ve ekonomilerini iyileştirecek önlemleri almamakta direniyor. Avrupa Merkez Bankası sıfır faiz politikası ve sınırsız devlet tahvili alma programıyla devletlerin bu sorunlu tutumuna katkı sağlıyor. ... Ama Almanya'nın da sorumluluğu yok değil. Hükümet kendisinin somut ilkelerine uymayan Avrupa Merkez Bankası'nın gevşek para politikasından şikayetçi gerçi, ama en nihayetinde o da faizlerin manipüle edilmesine razı ve darboğazdaki ülkelerden devlet tahvili alımını engellemiyor.”
Yurtiçi talep canlandırılmalı
Amerika Birleşik Devletleri'nin eleştirisini haklı bir eleştiri olarak değerlendiren NRC Handelsblad, buna bir yanıt verilmesinin gerekliliğini vurguluyor:
“Avro kuru Almanya için çok düşük. Daha yüksek bir kur, [Almanya Maliye Bakanı] Schäuble'yi de daha memnun ederdi. Ancak düşük Avro kuruna neden olan para politikasına Almanya'nın da bu denli bir etkisi bulunmuyor. ... Almanya ve Hollanda, uzun süre güney ülkelerinin rekabetçi konumunu iyileştirmek gerektiğini vurguladı. Ama aynı zamanda başka bir görevleri daha var: Dış ticaret fazlası olan ülkelerde yurtiçi talebin canlandırılmasına ivme kazandırmak. Berlin ve hatta Lahey'in karşısına şimdi bunun için bir fırsat çıkmış bulunuyor. Yoksa Almanya ve Hollanda'nın dış ticaret fazlaları daha fazla eleştiriye neden olacak. Bu eleştiriler de her zaman haksız olmayabilir.”