Trump'ın ek vergileri durdurulamıyor
Arjantin'deki G20 maliye bakanları toplantısı da ABD'nin cuma gününden itibaren yürürlüğe koyacağı çelik ve alüminyuma getirilen ek gümrük vergilerini durduramadı. AB ve Çin yakında karşı önlemler alabilir. Serbest ticaretin yararlarına inanç, zaten bir efsane mi?
Serbest dünya ticareti zaten sadece bir efsane
Ria Novosti'ye göre, Trump'ın gümrük vergileri konusundaki telaşı anlaşılır değil:
“Üçüncü ülkeler, Batı dünyasında başlamak üzere olan ticaret savaşını ilgiyle izliyor -üstelik yalnızca kendileri de bu girdaba çekilebilirler diye değil. Gözlerinin önünde temel liberal efsanelerden biri olan, serbest dünya ticaretinin gerekliliği görüşü, kendi kendini yok ediyor. Küreselleşme taraftarları elbette Trump'ın bu girişimine öfkeli. ... Ama serbest ticaret ilkesi sadece realiteden kopuk liberallerin kafalarında yaşıyorsa bu telaş niye? Bu ilke AB'de asla var olmadı. Bunun için tarım ürünleri için korunan pazara bakmak yeter. ... Küresel mali krizle birlikte korumacılık her yerde çok popüler hale geldi. O zamandan beri dünyanın en büyük 60 ekonomisi, bin tanesi ABD, bin tanesiyse AB tarafından olmak üzere toplam 7 bin korumacı önlemi uygulamaya koydu.”
Biraz ticaret savaşından zarar gelmez
"Ticaret savaşlarının kolay kazanıldığını" ileri süren Trump çok da haksız sayılmaz, diyor taz gazetesi:
“... en azından ABD için geçerli. Zira ABD küreselleşmeye neredeyse hiç katılmıyor: İhracat kalemi yıllık ticaret hacminin sadece yüzde 12'sini, ithalat ise yüzde 14,7'sini oluşturuyor. ABD fiili olarak kendi başına bir kıta olarak görülebilir. Yaklaşık 320 milyonluk nüfusuyla devasa bir iç pazara sahip ve ticaret ortaklarına bağımlılığı düşük düzeyde. Böyle bir durumda birazcık ticaret savaşından zarar görmeyecektir. ... [Eski başkanlardan] Reagan ve oğul Bush zamanında da sınırlı ticaret savaşları yürütüldü -özellikle de Toyota ve Asyalı bilgisayar yongası üreticilerine karşı. Bu savaş bir sonuç getirmemiş, fiyatların artışı nedeniyle ABD'li tüketicilere zarar vermişti. Ancak Reagan bugüne dek hala popüler - Trump da popüler kalmak istiyor.”
Trump'ın hamlesi aptallığın göstergesi
Buna karşın Il Sole 24 Ore'de konuk yazar olan Paul Krugman ise, bir ticaret savaşı başlatmanın, aptallığın ilanı olduğunu ileri sürüyor:
“Trump'ın Twitter üzerinden ilan ettiği, ticaret savaşının 'iyi' geleceği ve 'kolayca kazanılacağı' düşüncesi, benzersiz bir aptallığa işaret ediyor. Trump'ın bu savaşı başlatmak için kullandığı yol da takdire şayan bir aptallığın kanıtı: Sanayinin ihtiyacı olan ürünlere ve korunması gereken sektörlerden çok daha fazla insana istihdam sağlayan sektörlere vergi koymak nasıl bir anlayış? Hele ki esas ithalat ortağı Kanada'yken bunun ulusal güvenlik adına yapıldığını ileri sürmek? ... Gümrük vergileri ilk bakışta belki de büyük bir olay değil. Ancak bu gelişmeler, Amerika'nın gelecekteki ticaret politikasının bir işaretiyse, sonuçları gerçekten de çok ağır olacaktır.”
Sosyal savaş daha önemli tehdit
Ekonomist Thomas Piketty ise Le Monde'daki yazısında, ticaret savaşındansa dünyadaki sosyal dayanışmanın kaybından endişeli:
“Günümüz dünyasının karşı karşıya olduğu en büyük tehdit ticaret savaşı değil, zenginleri ve bir yere bağlı olmayanları kollayan vergi indirimi yöntemleriyle yürütülen sosyal savaş olacaktır. Bu yaklaşım işçi sınıfında bir terk edilmişlik duygusu yaratacak, kamu sektörünü zayıflatacaktır: Tüm zengin ülkelerde kamu sermayesi zarar etmek üzere. Yani kişisel servet sahipleri finansman araçları vasıtasıyla kamu yatırım değerlerine sahip (okul, hastane vs.). ... Bu transfere iyi bir örnek Fransa'da yaşandı: Önce zenginlere altı milyar Avroluk bir vergi [indirimi] hediyesi verildi, bunun ardındansa Paris havalimanları sekiz milyara satışa sunuldu. Böyle bir durumda havalimanlarının mülkiyetinin doğrudan karşılıksız devredilmesi daha kolay bir yol olurdu.”
Avrupa'ya kasıtlı darbe
La Republica'nın ABD muhabiri Federico Rampini, Trump AB'ye çifte baskı uyguluyor, diyor:
“Trump Avrupalı müttefiklerine, ABD'ye sunacakları seçenekleri inceleyeceği mesajını gönderiyor. Bu mesajda hiç kuşkusuz başka bir tartışmaya da atıf var, ki o da Avrupa ülkelerinin NATO bütçesine yetersiz katkıları. Trump NATO'ya daha fazla finansal destek yapanlara karşı daha 'esnek' olacağı işaretini veriyor. Ültimatomu son derece kısa: Gümrük vergilerinin yürürlüğe girmesini engellemek için 15 gün zaman var, diyor Trump. Dahası, tek tek ülkelerle ikili müzakerelerden söz ediyor, oysa bu AB yasalarına tamamen aykırı, zira üye ülkeler adına ticaret anlaşmaları yapmak için tek yetkili AB. Dikkatsizlik denebilir mi buna? Beceriksizlik denebilir mi? Yoksa AB'yi bölme taktikleri mi?”
Kuru sıkı fişeklerle ekonomi savaşları
Die Presse'ye göre, Trump'ın gümrük politikasının gerçek etkileri, onun savaşçı söylemini meşru kılmıyor:
“ABD'nin çelik ithalatında [Çin ve AB'nin] çok küçük bir rolü var. Çelik ithalatının sadece yüzde 6'sı AB'den ve yüzde 1'den biraz fazlası Çin'den. Tek tek çelik üreticileri bu olumsuz etkiyi kuşkusuz hissedeceklerdir. Ancak: Almanya'nın 1 trilyon 279 milyar Avro tutarındaki toplam ihracat hacminin içinde ABD'ye ihraç edilen çeliğin oranı sadece 3 milyar Avro, yani yüzde 0,23. Bu mu yani küresel ekonomi savaşlarının ilk büyük darbesi? Bu arada Kanada ve Meksika kesinlikle gümrük cezalarından muaf, ki bu iki ülke ana tedarikçiler olarak, ABD'nin çelik ithalatının üçte birini karşılıyorlar. ”
Neden ABD'nin oranlarına inmeliyim ki?
Tagesspiegel endişelerini, gümrük vergilerine karşı gümrük vergileriyle misilleme yapmak yerine, tam tersi bir tavır almak, belki de hedeflere daha uygun olur, cümlesiyle dile getiriyor:
“Trump'ı ne kadar şeytanlaştırsak da bir konuda hakkını teslim etmek lazım: Halihazırda AB'nin gümrükleri ABD'ninkinden daha yüksek. AB menşeili şirketler ABD'de ortalama yüzde 3,5 gümrük vergisi öderken, ABD'li holdingler bizde yüzde 5,2 ödüyor. Bu durum otomotiv sektöründe daha da belirgin: ABD'ye otomobil gönderen Alman şirketleri yüzde 2,5 vergi öderken, ABD'li otomobil üreticeleri AB'de yüzde 10 ödüyor. Yani gümrükleri arttırarak değil, indirerek ABD'nin oranlarına yaklaşmak delilik mi? ABD'yi kendi gümrük vergileriyle vurmak da mümkün.”
Kavga gelişmekte olan ülkeler için fırsata dönüşür mü?
Dünya Ticaret Örgütü (WTO) hiç bir zaman eşit ve adil ticaret koşullarıyla ilgilenmedi, diyor Daily Sabah:
“Sanayi ülkeleri, ama öncelikle de ABD, anti-korumacı uygulamalar yürürlüğe koyarken, mutlak liberalizm idealini kale almadı. Çünkü özellikle de gelişmekte olan ülkelerin yüksek teknolojide bir tehlike yaratamayacaklarını düşündüğü için, bilhassa WTO'nun kurulmasının ardından dünya ticaretinde liberalizmden yana tavır aldı ... Şimdi bu döngü kırılıyor ve yeni sanayi devriminde gelişmekte olan ülkeler arayı kapatmaya başladıkları için küresel rekabette avantaj sağlıyorlar. ABD çelik ve alüminyumda gerçekten korumacılığa giderse, bunun cevabını gelişmekte olan ülkelerden alacak.”
Beyaz Saray'daki kaos AB için bir fırsat
Trump'ın ekonomi danışmanı Gary Cohn'un istifasından sonra ABD Başkanı ağır yara aldı, diyor Tages-Anzeiger, ancak bunun AB için bir fırsat olduğunu da ekliyor: Kongrede özellikle ekonomik konularda Trump'a destek çok zayıf. Dolayısıyla AB'nin geri adım atması için bir gerekçe yok. Aksine Beyaz Saray'daki boşluğu, aktif olmak için bir fırsat olarak değerlendirmeli. Ve bunu, Bourbon, kot pantolon ya da fıstık ezmesi gibi boş tartışmalarla değil, ABD'den transatlantik bir ticaret bölgesi için kapsamlı yeni müzakerelerle anlaşmazlıkları sona erdirmeyi talep ederek yapmalı.
Bu şekilde uzlaşma imkansız
ABD ile AB arasındaki ticari anlaşmazlığı çözmek, aslında Dünya Ticaret Örgütü'nün (WTO) uluslararası tahkim mekanizmasının görevi. Ancak WTO'nun kendi içinde bir sorunu var, diyor Il Sole 24:
“ABD, Dünya Ticaret Örgütü Temyiz Organı üyelerinin 2017 yılının yaz aylarında yenilenmesini boykot etti. ... Davalara şu anda, dava sayısı ile başa çıkamayan yalnızca dört hakim [yedi hakim yerine] bakıyor. Eylül ayında bir başka hakimin de görev süresi sona eriyor. Kalan üç hakim ise, mahkemenin çalışması için gerekli asgari sayı. ... ABD atamaları boykot etmeye devam ederse, Aralık ayında iki hakimin daha gitmesiyle bu organ tümüyle felç olacaktır. [2009'a kadar WTO yargıcı olan Giorgio Sacerdoti'nin sözleriyle ] 'Bugünden bakıldığında, ABD'nin almak istediği önlemleri destekleyeceği düşünülerek atamaların bloke edildiği söylenebilir.”
İthalat vergileri sadece verimsiz şirketlere yarıyor
Ekonomist Vitali Kusmin, Unian'daki yazısında Trump'ın yürürlüğüe sokmak istediğini ilan ettiği ithalat vergilerinin ekonomik açıdan anlamsız olduğunu dile getiriyor:
“Metal ithalatına bir bakalım ... Bugün, Amerikalı metal tüketicilerinin ihtiyacının yüzde 70'i, yurtiçindeki şirketler tarafından karşılanıyor. Geriye kalan yüzde 30'luk kısım ise ithalatla karşılanıyor. Bu dağılım bütünüyle ekonomik faktörlere göre belirlendi. Burada verimi en düşük metal üretimi, ithalatla karşılanıyor ve ikame ediliyor. Buna paralel olarak kalan diğer tesisler, yurtdışıyla rekabet edebilmeleri için modernize edildi. Bunun adı, en temiz haliyle sağlıklı bir ekonomik gelişmedir. ... Trump'ın gümrük vergileriyle en fazla sağlayabileceği şey, sektörlere değil verimsiz şirketlere ikinci bir hayat öpücüğü vermek olacaktır.”
Küresel ekonomi ABD'nin gücünü sınırlıyor
Die Presse'nin konuyla ilgili yaptığı analiz, küresel güç ABD'nin dünya ekonomisindeki nüfuzunun azaldığı yönünde:
“Trump isterse elbette topyekün bir ekonomi savaşı başlatabilir. Ama bundan ABD de dahil olmak üzere tüm dünya ekonomisi zarar görecektir. Bir de Asya ve Avrupa'daki 6 milyar Dolarlık devlet tahvili var. Zararlar hiç dikkate alınmadan, kısasa kısas bir durum söz konusu olursa, bu tahvillerle Amerikan hisse senedi borsası ve buna bağlı olarak kamu finansmanı alt üst edilebilir. ... Dünya çapında tekel konumunda olan Google, Facebook ve benzeri şirketler açısından bakıldığında, ortaya son derece düşündürücü bir tablo çıkabilir. Ne var ki yeni bir gelişmeye kadar bununla yaşamak zorundayız. Beyaz Saray'daki Twitter kralının korumacılık histerisine kapılması durumunda, bunlar birer fırsat bile olabilir.”
Trump küresel sorunu masaya yatırdı
T24'ün analizine göre asıl sorun, Trump'ın aldığı önlemler değil, bu önlemlerin doğurduğu sonuçlar:
“Trump’un tepkisi ölçülü mü, ölçüsüz mü, ayrıca tartışılmalı, ama parmak bastığı sorun çok önemli. Çelik ve alüminyum sanayiilerinde Çin’in kendi ihracatçılarına sağladığı destekten kaynaklanan bir aşırı kapasite sorunu yaşanıyor. Bu, sadece ABD’nin sorunu değil, küresel bir sorun. Aslında küresel bir çözüm bulunması gerekiyor. Ancak, küresel çözüm bulunamayınca ABD veya başka bir ülke kendi başına hareket ediyor. O zaman sorun daha da büyüyebiliyor.”
Tarihin tekerrürü
Halihazırdaki çatışma, ekonomik krizin henüz atlatılmadığının kanıtı Les Echos'a göre:
“Amerikalılar korumacılığın içine gömülmeye devam ediyor. Avrupalılar tüm kapıları sıkı sıkıya kapatma niyetinde. Tüm bu olaylara baktığınızda bir dejavu yaşadığınız hissine kapılıyorsunuz. Ne de olsa benzer gelişmeler 1930'larda da bir kez yaşanmış, daha korkunç felaketleri de hemen peşi sıra getirmişti. ... Farklı olan ne? ... Hasta bu kez enfarktüsü atlatmış olsa da çoğu damarı hala tıkalı durumda. ... Borç düzeyi daha da arttı. Bankalar, şirketler, zombi devletler - bunların tümü olağanüstü düşük faiz oranları sayesinde ayakta kalabiliyor. Trump'ın korumacılığı bize şunu gösterdi: Krizi henüz atlatmış değiliz; krizin ağır etkilerini az da olsa hafifletmiş olsak da bunun karşılığında krizin süresini uzattık.”
ABD'nin günah keçisi: Serbest ticaret
Berlingske, Trump'ın ek gümrük vergilerinin etkilerini öngörmediği görüşünde:
“Bundan belki de en çok etkilenenler, Trump'ın çekirdek seçmeni olacak. ... Ucuz ithal ürünlere en çok para harcayanlar onlar. ... Trump seçmenlerinin önemli bir kısmı küreselleşmeye kurban gitti ve işlerini kaybetti. Ama bunun nedenlerinden biri de ABD'nin, yaptığı iş artık gereksiz hale gelmiş insanlara yeni olanaklar yaratacak ileri düzey meslek eğitimine ağırlık vermemiş olması. ABD, Danimarka örneğinde olduğu gibi küreselleşmeden elde edilen gelirin bir kısmını vergi sistemi ve sosyal yardımlar yoluyla dağıtmadı da. Bunun nedeni elbette siyasiydi ama şimdi ABD tüm olumsuzluklardan serbest ticareti sorumlu tutuyor.”
Trump kendini galip ilan edebilir
Ekonomist Konstantin Sonin, newsru.com tarafından yayınlanan Livejournal blog portalındaki söyleşide, ek gümrük vergilerinin öncelikle propaganda amaçlı olduğunu ileri sürüyor:
“[Kararın] Siyasi etkisi, Trump seçmenlerinin televizyonda yayınlanan ve kendinizi kolayca galibi ilan edebileceğiniz bir ticaret savaşına tanık olmaları. Zaten ticaret savaşları, iki taraftaki halk da zarar görürken, tarafların liderlerinin zafer kazanmış gibi sevinebileceği türden savaşlardır.”
Polonya iki arada bir derede
Rzeczpospolita, ABD'nin Avrupa'dan ithal edilen ürünlere getirdiği ek gümrük vergisi etrafında dönen tartışmanın Polonya ile ABD ilişkilerini olumsuz etkileyeceğinden endişeli:
“Bir yandan ABD'yle iyi ilişkiler kurmak isterken, diğer yandan en önemli pazarımız AB'yken, Polonya yaşananlara nasıl tepki vermeli? Avrupa otomotiv sektörüne getirilmek istenilen ABD gümrükleriyle yürütülen bir ticaret savaşı Polonya için ağır bir darbe olacaktır. Her ne kadar ABD'ye doğrudan otomobil ihracatı yapmasa da, Alman otomotiv sanayiyle yakın teması, Polonya'yı da risklere açık hale getiriyor. Tek umudumuz ABD başkanının bu hamleyi yapmamaya karar vermesi. AB ile Polonya hükümeti arasındaki gerginlikler ışığında AB'nin bir kriz durumunda şirketlerimize yardımcı olup olmayacağını söylemek güç.”
Ekonomi için zehir
Kimse bu gerginlikten fayda sağlamayacaktır, diyor Turun Sanomat:
“ABD'nin getirdiği ithalata ek gümrük vergileri, bir ticaret savaşı tehlikesini de beraberinde getiriyor. Öncelikli olarak ABD ile Çin arasındaki ticaret ilişkilerinin kötüleşmesi söz konusu olmakla beraber, Atlantik ötesi ilişkiler de bu karardan zarar görebilir. Bir ticaret savaşının kazananı olmaz. Böyle bir savaşın meydana gelmesi riski bile ekonomik atalete yol açabilir. Finlandiya ekonomisi uzun bir gerileme döneminin ardından nihayet büyüme hattına girdi; ancak bir ticaret savaşı bizim için de ciddi sonuçlar doğuracaktır. İhracat ve işler durumdaki bir küresel ekonomi, Finlandiya için hayati öneme sahip.”
Düşman kim?
De Volkskrant köşe yazarlarından Sheila Sitalsing'e göre ticaret savaşı bu kadar kolay ilan edilmez:
“Avrupa üretimi otomobillere gerçekten de ek bir ithalat vergisi getirilmeden önce yanıtlanması gereken birkaç idari soru var. ... Örneğin bu düzenlemenin BMW'nin Güney Karolina'nın Greer kentinde bulunan fabrikasını da kapsayıp kapsamayacağı: BMW'nin dünyadaki ikinci büyük, ABD'de ise tek olan bu üretim tesisinde binlerce Amerikalı işçi her yıl milyonlarca BMW araç üretiyor. Peki ya Chrysler nasıl sınıflandırılacak? ... Chrysler dört yıl önce İtalyan Fiat markası tarafından satın alındı, holdingin yasal merkezi Hollanda'da, vergi merkezi ise Büyük Britanya'da bulunuyor. Ticaret savaşı için karşınızda elle tutulur, somut bir düşman bulmak epey zorlu bir iş.”