Zor bir anma
Başbakan Andrej Babiš'in ıslıklanması, Prag Radyoevi binasının önündeki resmi anma törenlerine gölge düşürdü. Hospodářské noviny'e göre anma törenlerindeki tek sorun da bu değildi:
“Çekoslovakya'nın Varşova Paktı birlikleri tarafından işgalinin 50. anma törenleri, yumuşak tabirle tartışmalı geçti. Cumhurbaşkanı Rusya'ya ve Çek komünistlere yanaşmış olmamak adına tek kelime etmedi. Esas konuşmacı, Sovyet tanklarının desteklediği rejimin kaymağını yiyen başbakan oldu. Bu yüzden ıslıklanmış olması kimseyi şaşırtmasın. Velhasıl işgalin kurbanları için onurlu bir anmadan söz etmek mümkün değildi.”
Tarihi bir karbon kopya
Anketler Rus halkının yarısının 50 yıl önce Çekoslovakya'da yaşananlardan haberdar olmadığını söylüyor. Ancak haberi olanların üçte ikisi de işgali yerinde buluyor. Levada Merkezi'nden kamuoyu araştırmacısı Alexei Levinson sonuçları Vedemosti için yorumlamış:
“Birincisi, işgal tek bir damla kan akmadan siyasi bir görevin yerine getirildiği büyük başarıyla yürütülmüş askeri bir operasyon olarak algılanıyor. İkincisi bu olaydan, 'bizim' addettiğimiz bir yerde biz ne yaparsak yapalım 'onların' bize dokunmayacağı dersi çıkarıldı: Prag başarısının kulağımıza fısıldadığı, ilerde aynı şekilde Afganistan'a ve Gürcistan'a da girebileceğimiz oldu. Aynı şey Kırım'da da tekrarlandı.”
Çekler ve Slovaklar alaycı oldu
Varşova Paktı birliklerinin Çekoslovakya'ya girmesinin ardından yaşanan demir yumruk altındaki "normalleşmenin" izlerini bugün Çekya ve Slovakya'da hala görebiliyoruz, diyor Dennik N:
“Sağlıklı bir ilerleme için genç nesillerin, yaşlılara isyan etmesi şarttır. 1970'lerde böyle bir şey mümkün değildi. ... Bizim gençlerimiz, biri özel biri genel olmak üzere iki farklı hayat sürmeyi öğrendi. ... İşte bugün iktidarda olan tam da bu nesil ve tipik örnekleri Çekya Başbakanı Andrej Babiš ve ondan biraz genç olan eski Slovakya Başbakanı Robert Fico. Bu siyasetçilerin bir vizyonu yok, inandıkları değerler yok, salt sinik iktidar insanlarından ibaretler. Demek ki 1968'den çıkaracağımız bir ders de, 'normalleşmenin', yalanları ve sinikliğiyle hayatımızı bugüne kadar çöle çevirdiği.”
"Üçüncü Yolun" sonu
Prag Baharı'nın sonu, kapitalizmin eksiklerinin ve sosyalizmin yetersizliklerinin aşılabileceği umudunun da sonu oldu, diyor Právo:
“'Üçüncü Yolun' sona ermiş olması başta muhafazakarlar ve liberaller olmak üzere hepimizi endişelendirmeli. Artık teorik olarak bile seçme şansımız yok. Ama böyle bir seçimin yapılamadığı bir demokrasi kulağa çok trajikomik geliyor. Bugün güç için mücadele eden sağ ve sol, ayrı düştükten çok daha fazla ortak noktaya sahip. Bundan memnun olanlara otomatik olarak popülist diyoruz. Nitekim 'üçüncü bir yol' arayanlara da bu etiket yapıştırılıyor. Ama biz zaten 1968 Ağustosundan beri böyle bir yolun olmadığını biliyorduk.”
Otoritarizm hala revaçta
Corriere del Ticino'nun şikayeti, Doğu Avrupa'da Prag Baharı'ndan ders çıkaramayan ülkeler olması:
“Mesela Orbán'ın 2010'da başbakanlık görevine gelmesiyle yeni ve endişe verici bir otoritarizm dalgasına kapılan Macaristan örneğine bakalım. Orbán, Macar halkının bir kısmının gözlerini ulusalcı-popülist söylemlerle bağladı ve ifade özgürlüğü, iktidar eleştirisi gibi temel hak ve özgürlükleri adım adım budamakta gecikmedi. Soğuk Savaş döneminde komünist rejimlerde olağan olduğu üzere gazetelerin sıkı bir kontrole tabi tutulduğu günlere henüz gelmemiş olsak da bugünlerin uzakta olduğu ileri sürülemez. Bugün yöntemlerin üstü çok daha örtülü, ama sonuçlar aynı.”
Avrupa'nın bölünmesi 1968'e uzanıyor
Tarihçi Stéphane Courtois, Le Figaro için kaleme aldığı analizinde Avrupa'da bugün yaşanan fikir ayrılıklarının 1968 olayları tarafından açıklanabileceğini ileri sürüyor:
“Sovyet tankları Prag'taki demokratikleşme çabalarını yerle bir ettiğinde, Paris'te, Roma'da ve Batı Berlin'de, siyasi açıdan donanımsız binlerce üniversite öğrencisi yumrukları havada Enternasyonal'i söylüyor, Leninist, Troçkist ve Maocu liderlerin yanı sıra Che Guevara sempatizanlarının teşvikiyle totaliter yüzünü görmeyi başaramadıkları komünist bir devrim istiyorlardı. Avrupa Birliği'nde bugün yaşanan kırılmanın sebeplerinden biri de o yıllarda Batı'nın demokratik ve zengin ülkelerinin gençlikleriyle komünizmin ekonomiyi ve özgürlükleri yok ettiği ülkelerin gençlikleri arasındaki kopuştur.”
Putin Brejnev doktrinini sürdürüyor
El Mundo'ya göre Rus siyasetinin temel motivasyonu pek de değişmiş değil:
“Bu siyasetin tek amacı 'insani sosyalizmi' bitirmek değil, kendi yaşam alanını belirlemek ve ayrılıkçı davranmayı düşünen uluslara mesaj vermekti. ... Bariz tarihsel farkları bir kenara bıraktığımızda Putin'in siyasetiyle Brejnev'inki arasında büyük benzerlikler var. Yıkılan imparatorluğun gücünü yeniden inşa etme saplantısını yaşayan Rusya, 50 yıl sonra bile Sovyetler'in nüfuz alanı hala varmışçasına davranıyor ve pek çok ülkede demokratikleşmeyi engelliyor, hatta Ukrayna ve Gürcistan örneklerinde olduğu gibi bu ülkeleri işgal edebiliyor.”