İran: Yeni cumhurbaşkanı tepeden tırnağa şahin
İran'da aşırı muhafazakar İbrahim Reisi, cumhurbaşkanlığı seçimini kazandı. Ülkenin Yargı Erki Başkanı olan Reisi, Anayasa Koruma Konseyi'nin seçime katılma izni verdiği yedi muhafazakar aday arasında favori isim kabul ediliyordu. Ülkede seçime katılım oranı sadece yüzde 48'de kaldı. Reisi, BM ve Uluslararası Af Örgütü tarafından, insanlığa karşı suç işlemekten sorumlu tutuluyor.
Şahin demek hafif kalır
İslam Devrimi'nin en karanlık sayfaları yeniden açılıyor, diyor internet gazetesi Liberal ve Reisi hakkında şunları yazıyor:
“İslam Devrimi'nden bu yana İran'da devrim karşıtlarını toplu olarak infaz ettiği ileri sürülüyor. Uluslararası Af Örgütü onu sadece tutsakların şiddet kullanarak ortadan kaldırılması ve infazından değil, insanlığa karşı işlenmiş suçlar ve insan haklarına ihlalden de sorumlu tutuyor. İran, ülkedeki infaz sayısı bakımından Çin'in ardından ikinci sırada. ... 2019 yılındaki gösteriler, Reisi'nin yargı erkinin başında bulunduğu dönemdeki hak kısıtlamalarının en tipik örneği kabul edilebilir.”
Rejim, günah keçisi olarak kimi kullanacak?
İran Dini Lideri Ali Hamaney, bir sonraki hükümeti kuracak, güvenilir bir isim kazandı, diyor news.bg:
“Üstelik uzun vadede bakıldığında, İran'ın dini liderliği gibi önemli bir pozisyon için kendisinden sonraki ismi de seçmiş oldu. Reisi'nin geçmişinin sağladığı [Hamaney açısından] avantajlardan biri, rejimin karanlık sırlarının bilincinde ve halihazırda Amerika Birleşik Devletleri'nin yaptırımlarına maruz kalmış olması. ... Ancak gerek Ayetullah gerekse Devrim Muhafızları, bundan sonra bir konforlarından vazgeçmek zorunda kalacak. Yani artık ülkenin ekonomik ve sosyal sistemlerinin iflasından Ruhani'nin ılımlı hükümetini sorumlu tutamayacaklar. Molla rejimi kendine yeni bir günah keçisi bulmak zorunda.”
Her şeye rağmen Tahran'a yaklaşmalı
Reisi ve Molla rejimi bu gergin durumu sadece otoriter bir tavırla sakinleştiremeyecektir, diyor Frankfurter Rundschau:
“Halkın yarısının, seçenek sunmayan seçimi boykot etmiş olması, onlar için de bir alarm sinyali anlamına gelmelidir. Giderek büyüyen yoksulluk ve artan yılgınlık konusunda bir şey yapmak zorundalar. Ekonomik kalkınma sağlamaları, yeni bir nükleer anlaşmayla ABD'nin yaptırımlarından kurtulmalarına bağlı. İran'ın uranyum zenginleştirmemesi için ABD ve Avrupalılar, her şeye rağmen Tahran yönetimine yaklaşmalı. Bu görüşmeler başarısızlıkla sonuçlanacak olursa İran bundan sonra da nükleer silah tehdidinde bulunacak ve yurtiçinde giderek artan memnuniyetsizlik havası üzerindeki baskısını arttıracaktır.”
Biden hükümeti kararlı davranmalı
2015 tarihinde Viyana'da imzalanan nükleer anlaşmanın geleceği söz konusuysa Biden koşullarını dayatmalı, diyor siyaset analizcisi Razvan Munteanu, Spotmedia'daki yazısında:
“Biden yönetimi İranlıların, Avrupa kurumlarıyla bankacılık işlemleri yapmayı sürdürme isteğini yerine getirebilir. Ancak İran'ı, nükleer enerji kapasitesini genişletmeye yönelik çabalarından vazgeçmeye, orta ve uzun menzilli askeri füzelerin geliştirilmesini durdurmaya ve özellikle de Filistin'de Hamas, İslami Cihad ya da Yemen'de Hutiler gibi terör örgütlerini artık desteklememeye zorlamalı.”