Avrupa sağa kaydı: Bu ne anlama geliyor?
Avrupa Parlamentosu seçimleri resmi sonuçları henüz kesinleşmedi ancak genel eğilim netlik kazandı: Liberaller, yeşiller, sosyal demokratlar ve sol kaybederken, muhafazakârlar, sağ popülistler ve aşırı sağcılar güçlerini artırdı. Dolayısıyla, Strazburg’daki güçler dengesi de belirgin bir şekilde sağa kaydı. Bu değişimin gerçek önemine ve ne anlam ifade ettiğine dair Avrupa basınında farklı değerlendirmeler var.
Berlin Duvarı yıkıldığından beri en büyük dönüm noktası
Hürriyet bir milat yaşandığını söylüyor:
“Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Soğuk Savaş’ın sonuçlanmasından sonra girilen yeni dönemde Avrupa kıtasına çizilmiş olan doğrultu bu yönde değildi. ... O günlerde genel kabul gören görüş, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları gibi değerlerin bütün kıtayı kapladığı, bu değerler üzerinden çoğulculuğu, hoşgörüyü esas alan liberal bir Avrupa düzeninin kalıcı bir şekilde kıtaya yerleştiğiydi. Tarihin akışının artık bir daha ters çevrilemeyecek biçimde bu yönde ilerleyeceğine inanıyordu herkes. ... Bu iyimser ruh hali, Avrupa Birliği projesine bağlı çevreler açısından, Avrupa Parlamentosu seçimlerinin sonuçlandığı 9 Haziran 2024 tarihi itibarıyla yerini, soru işaretlerine, endişelere bırakmış bulunuyor.”
Romanya'da sağ karşıtı ittifakın kendisi özgürlüklere düşman
Deutsche Welle Rumence Servisi’ne göre iktidar partileri PSD ve PNL, Avrupa Parlamentosu seçimlerine ortak listeyle girerek muhtemelen sağ popülist güçlerin önünü kesmiş olsalar da övgüyü pek hak etmiyorlar:
“PSD ile PNL arasındaki anlaşmanın, muhalefetin iktidarı dizginleme görevini ortadan kaldırdığı anlaşılalı çok oldu. PSD ve PNL yargıyı kontrolleri altına aldılar, yaygın medyayı ele geçirmeyi başardılar ve ülkeyi hızla özgürlük karşıtı bir rejime doğru sürüklüyorlar. … PNL ve PSD, on yıl önce [Transilvanya’da bulunan] Tușnad’da ‘demokrasilerin illaki özgürlükçü olması gerekmez’ diyen Viktor Orbán’ın felsefesini benimsemiş gözüküyor. Fakat bu yolun sonu er ya da geç uçuruma çıkacaktır.”
AfD Avrupa Parlamentosu'nda yalnız
Club Z, Almanya'da 15 milletvekili çıkararak ikinci sırada yer alsa da ID grubundan dışlandığı için AfD'nin yeni Avrupa Parlamentosu'ndaki etkisinin sınırlı kalacağını düşünüyor:
“Bir parlamento grubu oluşturmak için en az 7 ülkeden en az 23 AP üyesinin bir araya gelmesi gerekiyor. Bu kadar farklı ülkeden yeterli sayıda parlamenterin çıkması pek olası görünmüyor. ... Ne Viktor Orbán'ın Fidesz'i ne de Geert Wilders'in Hollanda'daki PVV'si AfD ile ittifak kurmaya yanaşacaktır. Bulgar [milliyetçi] Wasrashdane parlamenterleri de tek başına yeterli olmuyor.”
Siyaset halkın kaygılarını görmezden geliyor
Mladina, sosyal liberal koalisyon hükümetin Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aldığı kötü sonucun, Slovenya'da iktidardaki siyasetçilerin yurttaşların ihtiyaçlarını anlamamasından kaynaklandığını düşünüyor:
“Slovenya'daki mevcut iktidar koalisyonu, bir sonraki parlamento seçimlerinden önce toplumu anlamak için hâlâ yeterli zamana sahip. Evet zamana sahip, ancak geçtiğimiz iki yılda insanları gerçekten rahatsız eden sorunlara makul yanıtlar bulmak için yeterince insaniyet ve hassasiyet sergileyemedi. İnsanların faturalar ve fiyatlar, tatil maliyetleri ve en sevdikleri barlarda ödeyecekleri hesaplar gibi küçük kaygıları var. Hükümetler, bakanlar ve milletvekilleri elbette böyle basit mevzularla ilgilenmeyi pek sevmezler. Ama gerçek hayat tam da bularla ilgili.”
Rusya'nın nüfuzu pek çoklarının umurunda değil
Verslo žinios, Litvanya’da sandığa gitmeme oranının yüksekliğini eleştiriyor:
“Radikal sağın yükselişi, Avrupa yanlısı siyasetçiler için de Avrupa değerlerine kıymet veren toplumlar için de endişe verici. Rusya’nın duyargaları, Avrupalıların bilinçlerinin sürekli daha derinlerine nüfuz etmeye çalışıyor - çok sayıda Avrupalı radikalin Rus paralarıyla yaşadığı sır değil. Pasif ve ilgisiz seçmen onlar için gerçek birer nimet. Oy kullanma hakkı (ve yükümlülüğü) bulunan Litvanyalı yurttaşların neredeyse üçte ikisinin buna kafa yormamış olması şaşırtıcı.”
Romanya'da merkezi güçlendiren akıllıca bir taktik
RFI România, Romanya'da iktidar partileri PSD ve PNL arasındaki hayli eleştirilen seçim ittifakının, sağ popülist AUR'un beklediğinin altında oy almasına katkıda bulunduğuna dikkat çekiyor:
“Yerel seçimler ile Avrupa Parlamentosu seçimlerinin aynı gün yapılması ve PSD ile PNL'nin seçime ortak listeyle girmesi, seçmeni harekete geçirerek Avrupa yanlısı partilere ezici miktarda oy kazandırdı - oyların yüzde 80'i onlara gitti. ... Birliktelik sert eleştirilmiş ve Cumhurbaşkanı Iohannis suçlanmıştı. Ancak hiç değilse Avrupa düzeyinde bunun verimli olduğu anlaşıldı. Cumhurbaşkanlığı görevi yıl sonunda dolacak olan Iohannis, Avrupa'da daha üst düzey bir göreve gelmeyi umuyor. Seçim sonuçları da ondan yana gözüküyor.”
Ekonomi için iyi, demokrasi için kötü
Yetkin Report, sonuçların Türkiye üzerindeki olası etkilerini şöyle yorumluyor:
“Aleyhte sonuçlar arasında Avrupa’da yabancı düşmanlığı, İslam düşmanlığı gibi şimdiye dek uçta görünen siyasi çizgilerin artık merkeze yaklaşıp merkezi etkileme gücünü artırmaları geliyor. Bu zaten bekleme odasından yarım asırdır çıkamayan [Türkiye] AB ilişkilerinin böyle devamı anlamına gelir. Bu Türkiye’de demokratik kalite çıtasının yükseltilmesi çıpasının daha da hasar görmesini getirecektir. Avrupa’da ulusalcı sağın yükselişi ise ekonomi ve ticaret alanlarında ülkeler arası rekabetin artması nedeniyle Türkiye’nin lehine bir durum ortaya çıkarabilir. Türkiye’nin Rusya, Kafkaslar ve Orta Asya ile yakınlığı yeni imkân kapıları açabilir.”
Tüm Avrupa yanlılarına şok
Die Presse, Avrupa'da hiçbir kriz aşırı sağ ile aşılamaz, diyor:
“Avusturya'da FPÖ'nün başarısı, Fransa'da Rassemblement National'in ezici zaferi, İtalya ve Macaristan'da sağcı milliyetçi net çoğunluk, Almanya'da güçlenen AfD: Her ülkede farklı yoğunluk derecelerinde olmakla birlikte, ortak çözümler geliştirmeye çalışan tüm Avrupa yanlıları için bir şok demek bu. Nihayetinde Avrupa'daki büyük krizlerin hiçbirinin bu partilerle aşılması mümkün değil. Zira ister Rusya'ya karşı, ister iklim değişikliğiyle mücadele, göç ya da Çin ve Donald Trump yönetimindeki ABD ile baş gösteren ticaret savaşlarında olsun, AB içinde herhangi bir konuda dayanışma gösterme fikrini reddediyorlar.”
Merkez hâlâ ayakta
The Daily Telegraph’a göre sağın yükselişi fazla abartılıyor:
“Strazburg’daki parlamentoda AB yanlısı merkezciler, Yeşiller ve sosyalistler sandalye çoğunluğunu koruyor ve bu da Ursula von der Leyen’in ikinci kez Avrupa Komisyonu Başkanı olma ihtimalini artırıyor. Malta, Romanya ve İsveç’te sosyal demokratların seçimden birinci çıkması, merkez solun parlamentodaki ikinci büyük grup olmayı sürdürmesine katkı sağladı - 1990’lara nazaran büyük ölçüde zayıflasalar dahi. Avrupa’nın her yerinde sağ yükselişte dense de hakikat çok daha karmaşık.”
EPP rengini belli etsin
Das Tageblatt’ın yorumu şöyle:
“Aşırı sağın normalleşmesinin ve bu seçimde kazandığı başarının büyük sorumlularından biri de EPP. Aşırı sağcıların fikirlerini benimsediler, onlara yakın durmaya çalıştılar. Sonuç ortada; Muhafazakârlar birinciliklerini kutlamayı bırakıp utanmalılar. Aşırı sağcıların toplumda kabul görmesine katkıda bulundukları için utanç duymalılar. En başta da tarihin hangi tarafında olmak istedikleri üzerine kafa yormalılar - Avrupa’yı ilerleten tarafta mı yoksa milliyetçiliği ve dolayısıyla Avrupa idealinin tam tersini yaymaya çalışan tarafta mı? ... EPP’li Hıristiyan Demokratlar artık renklerini belli etsinler.”
Brüksel'in kibri kırılmalı
De Telegraaf ise sağa kayışın Avrupa Komisyonu'na da yansıması gerektiği kanaatinde:
“Brüksel'de işbirliğinin ilk ana hatları şekillenmeye başladı. Sosyal Demokratlar ve Liberaller kaybetmiş olabilirler, fakat geri planda kalmak şöyle dursun, en güçlü parti EPP üzerindeki baskıyı artırıyorlar: Aşırı sağcı gruplarla işbirliği yapması halinde, desteklerini çekmeleri muhtemel. Yurttaşlarının demokratik tercihlerine kulak tıkayan Avrupa yanlılarının Brüksel'deki meşhur kibri bu işte. Şimdi top, yeni Avrupa Komisyonu'nun yapısını belirleyecek üye devletlerin hükümetlerinde. Daha iyi bir temsiliyet için bu organın da sağa kayması gerekiyor.”
Dedikleri lafta kalacak
New Statesman, seçimden zaferle çıkan aşırı sağcı partilerin hayellerini kolay kolay gerçekleştiremeyecekleri görüşünde:
“Yeni sağ, bu zaferin işin en kolay kısmı olduğunu yakında anlayabilir. ... AB’nin dümenini kırma niyetindelerse, Meloni ve Le Pen’in Brüksel’i cepheden hedef alması gerek. ... Meloni’nin geçtiğimiz ay Madrid’de düzenlenen bir konferansta belirttiği üzere, AB’nin bütünleşmesine son vermek ve yetkileri ulusal parlamentolara iade etmek istiyorlar. Yeni Fransız-İtalyan motorunun önüne koyduğu büyük hedef bu. Fransa ve Almanya’nın AB’nin inşasında arkalarında bulunan kendi ülkelerinin büyük ekonomik arka planının yokluğunda söylemlerini gerçeğe dönüştürüp dönüştüremeyeceklerini bekleyip göreceğiz.”
Sol güvenilirliğini yitirdi
El País, solun hezimetini şöyle yorumluyor:
“Sosyal demokrasiye, radikal sola ve Yeşillere desteğin azalması, sorunun ne sosyal demokrasinin çok soluk ve konformist ne de radikal solun çok keskin olmasından kaynaklandığını gösteriyor. Daha güzel günler vadedeceklerse, programlarını uyarlamaları değil, güvenilirliklerini yeniden tesis etmeleri gerek. Sorun insanların eşitlik ve toplumsal adalet talep etmemeleri değil, bu hedeflere ulaşma konusunda sol partilere güvenmemeleri: bazıları ideolojilerine çok saplanmış olduğundan, bazıları sisteme fazla bağlandığından ve hepsi de tarihin rüzgârı kendilerine karşı estiğinden.”