Ukrayna: ABD Güvenlik Konseyi'nde Rusya'yla aynı oyu kullandı
Rusya’nın uluslararası hukuku ihlal ederek Ukrayna’nın tamamına yönelik başlattığı taarruz savaşının üçüncü yıldönümünde ABD, BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya, Çin ve başka devletlerle birlikte savaşın bir an önce sonlandırılması çağrısında bulunurken Moskova’ya saldırgan demeyen bir önerge lehinde oy kullandı. Avrupa ülkeleri çekimser kalırken, BM Genel Kurulu’nun çoğunluğu saldırıyı kınadı. Yorumcular gidişatta keskin bir değişime işaret ediyor.
Devletler haydutlaşıyor
The Times şaşkın:
“ABD daha önce hiç bu kıtanın güvenliğiyle ilgili bir BM önergesinde Rusya’nın safında ve NATO’daki müttefiklerinin karşısında oy kullanmamıştı. Dünyanın en büyük demokrasisi ve gezegenin 80 yıllık polisi, bir hayduta dönüşüyor. Belli ki ABD’den korkması gerekenler artık Moskova, Minsk, Tahran ve Pyongyang’daki suçlu rejimler değil, bizzat ABD’nin demokrasi yanlısı müttefikleri. ... Trump’ın gerçek dostlarının kim olduğunu hatırlamakta zorluk çektiği anlaşılıyor. Ona bunu kesin bir dille hatırlatmak gerek.”
Kullanışlı aptal olarak Güvenlik Konseyi
Les Echos, BM Güvenlik Konseyi'nin jeopolitik çıkarlara alet edilebileceği uyarısında bulunuyor:
“Şimdiye değin bu uluslararası örgütü Çin sızma girişimleri, Rusya ise sistematik engelleme amacıyla kullandı. Artık manipülasyon konusunda ABD de sahnede. Donald Trump, çok taraflılığa ya da uluslararası hukuka sıcak bakmıyor. Güvenlik Konseyi'ni yalnızca Putin’le Ukrayna konusunda yapacağı anlaşmalara meşruiyet kazandırmak için kullanması muhtemel. Geriye bir tek Fransa veya Büyük Britanya'nın veto silahı kalıyor.”
Ortada henüz bir ihanet yok
Siyaset bilimci Vladyslav Faraponov, Unian’da karamsarlığa kapılmamak gerektiğini söylüyor:
“ABD’nin barış müzakerelerinde Rusya’nın safına geçtiği iddiaları kanıtlanabilir değil. İki ülkenin Riyad’da elçiliklerinin daha iyi çalışması konusunda anlaşması ciddi bir argüman sayılmaz. ... Rusya’ya yönelik yaptırımlar kaldırıldı mı? Hayır. Siyasi hamle sırası Putin’e mi bırakıldı? O da doğru değil. Sözümona Ukrayna’nın çıkarlarına ihanet edildiğini gösteren net bir emare yok. BM’deki oylama buna yönelik bir argüman değil: Örgüt hiçbir zaman bir şeye karar vermemiştir.”
BM önergeleri işe yaramıyor değil
Gazeteci Sergey Parkomenko, Echo tarafından alıntılanan bir Telegram gönderisinde BM önergelerini futbol maçına benzetiyor:
“Lütfen bana BM önergeleriyle hiçbir şeye karar verilmediğini ve hiçbir şeyin değiştirilmediğini söylemeyin. Önergeler bu işe yaramıyor. Kimin kiminle gruplaşacağını belirlemek için bir araç işlevi görüyor. ... Önergelerin kendisi değilse de oylamanın yapısı etkili oluyor. Önergeler, ülkelerin ve ittifakların sahaya sürdükleri birer top gibi. Önemli olan topun üzerinde ne yazdığı değil, kimin kime pas verdiği ve topun hangi kaleye girdiği.”
Avrupa'yı bekleyen zor sınav
Cyprus Mail, AB'nin şimdi büyük zorluklarla karşı karşıya olduğuna dikkat çekiyor:
“ABD Başkanı Donald Trump, saldırganın ödüllendirilmesini ve mağdurun cezalandırılmasını açıkça savunarak savaşı sona erdirmeye yönelik sapkın girişimini sürdürürken, her iki tarafın da yakın gelecekte savaşı kazanması muhtemel görünmüyor. ... Trump’ın Kiev’e sunacağı herhangi bir barış anlaşmasının Putin’e teslimiyet anlamına geleceği göz önüne alındığında, Avrupa devletleri Rusya’ya karşı mücadelesini sürdürmesi için Ukrayna’ya gerekli desteği sağlayabilir mi? Önümüzdeki birkaç ay, Avrupa ve kıtanın geleceği açısından kritik bir sınav olacak.”
Acı verici realpolitik dersi
Siyaset bilimci Maxim Jali, Facebook’ta savaşın başlamasının üzerinden üç yıl geçmişken Ukrayna’nın hâlâ Washington’ın desteğini almaya çalıştığının altını çiziyor:
“Umarım Ukrayna ve ABD başkanları arasındaki bu ihtilaftan hepimiz minimum kayıpla çıkarız. Ukrayna, barış anlaşmasının şartlarına karar verilecek bu günlerde ABD’nin desteğini yitirmeyi göze alamaz. Her koşulda hem Zelenskiy hem de Ukrayna halkı şu kıymetli dersi almak zorunda: Bunun adı realpolitiktir ve dünyayı değerler değil çıkarlar yönetir. Ve kabul etmesi her ne kadar acı da olsa, saldırgan her zaman cezalandırılmayabilir ve adalet yerini bulmayabilir.”
Trump’ın derdinin ne olduğunu herkes biliyor
ABD’nin karşı safa geçmesi Ukraynalıları paniğe sürüklemesin, diyor taz:
“Trump’ın Putin’e yanaşması, Ukrayna’nın verdiği kavgayı dünyada ABD’nin dış politikasına eleştirel yaklaşan çoğunluğun gözünde bir özgürlük mücadelesi mertebesine yükseltiyor. ... [Ukraynalılar] nasıl Putin’in tanklarını püskürttülerse, Trump’ın tiratlarına da karşı koyacaklardır. Trump’ın Rusya’nın savaşını meşrulaştıran sahte bir barışa doğru yaptığı her hamleyle, bunun diplomatik yollarla hayata geçirilmesi daha da zora giriyor. Çünkü Grönland’dan Panama’ya, bütün dünya Trump’ın derdinin ne olduğunu artık biliyor. Eski bir antifaşist sloganda dendiği gibi, geçit yok. Bu söz üç yıllık direnişin ardından bugünkü Ukrayna’da olduğu kadar uygun düşmemişti belki de.”
Ukraynalıların yanında durmalıyız
Uluslararası Savunma ve Güvenlik Merkezi Direktörü Kristi Raik, Postimees’de Avrupa’yı hakikatle yüzleşmeye davet ediyor:
“Birinci öncelik herkes için net olmalı: Ukrayna ve Avrupa’nın savaşı sona erdirmek ve yeni saldırıları önlemek için ihtiyacını duyduğu daha çok silah. AB aylardır, sosyal devlette kesintiye gitmeden bütçe kurallarını nasıl gevşetip de savunma harcamalarını artıracağını tartışıyor. Bu tartışmalar, Ukraynalıların cephe hattında çektiği acılarla ve Avrupa’nın büyük bir savaşla karşı karşıya kalma tehlikesinin giderek büyüdüğü gerçeğiyle katiyen bağdaşmıyor. Müreffeh Avrupa, güvenliği uğruna hiçbir şeyden vazgeçmek zorunda kalmayacağı umutları besleyip duruyor.”
Kendi ittifakımızı kuralım
Aftonbladet, Trump’ın Putin’le yakınlaşmasıyla Avrupa’ya düşen göreve dikkat çekiyor:
“NATO vaktiyle dünyanın en güçlü savunma ittifakıydı. Donald Trump’ın ittifakın [müşterek savunma yükümlülüğü hakkındaki] 5. maddesine dair şüphelerini dile getirmesiyle bu durum da geçerliliğini yitirdi. ... AB düzeyinde NATO’yu ikame edecek ve ulusal savunmaları tamamlayacak bir savunma ittifakının kurulması pekâlâ mümkün. ... AB, Ukrayna’nın savunmasına ABD’den daha büyük katkılarda bulunuyor. Washington’ın aksine, bizler verdiğimiz sözleri tuttuk ve yerine getirdik. Avrupa kendi ayakları üzerinde durabilir. Bunun için gereken tek şey siyasi irade.”
Çin'e karşı ortak hareket ederler mi?
Club Z, Trump’ın Rusya yanlısı tutumuna şöyle bir açıklama getiriyor:
“Jeostratejistler, ABD yönetiminin izlediği politikayı Kissinger tarzı bir dahilikle yorumlama çabasında: Trump, ABD ile Çin arasında yaşanacak muhtemel bir çatışmada Rusya’yı kendi safına dahil etmeye çalışıyor. ... Fakat Nixon’ın 1970’lerde SSCB’ye karşı kendi yanına çekmek için Çin’e gittiği zamanki durumla bugün arasında en az iki büyük fark var. Birincisi, bu ziyaret Çin ile SSCB arasında gerçek bir askeri çatışmanın ardından gerçekleşmişti. Bugün ise Çin ve Rusya ilişkileri mükemmel seviyede. ... İkincisi, Nixon’ın Pekin’le yakınlaşma girişimleri ABD’nin Avrupalı müttefikleri pahasına değilken, Trump’ın politikası apaçık AB ve NATO’nun istikrarını hedef alıyor.”