Sağ popülistler neden bu kadar başarılı?
Sağ popülizmin oluşumundaki belirleyici etmen, geleneksel değerlerden ziyade küreselleşme karşısında duyulan korku. Nitekim Bertelsmann Vakfı'nın yaptırdığı güncel bir araştırma bu sonuca varıyor. Sağ demagogların birçok Avrupa ülkesi ve ABD'deki başarıları üzerine, çeşitli yorumcular sağ popülizme karşı yapılabilecekleri tartışıyor.
Küreselleşme bir tercih meselesi değil
Avusturya'da yayınlanan Kurier, Bertelsmann Vakfı'nın araştırmasında sağ popülistlerin yükselişinin nedeni olarak gösterilen küreselleşmeden ne anlaşıldığının muğlak kalmasını eleştiriyor:
“Statü kaybı ve işinden olma, göç, terörizm ve dijital devrim korkusu: Bunların hepsi küreselleşme olarak özetleniyor. Ne isim verildiğinin bir önemi var mı? Tanımdaki bu muğlaklık somut ekonomik sonuçlar doğurduğunda elbette var. Bakınız 'Brexit' örneği: Britanya'nın çoğu, aslında göçmenler konusunda bir oylama bekliyordu. Ancak önlerine konan, yarattığı tüm siyasi kaosla beraber AB'den ayrılmaya, artan fiyatlara ve belirsiz bir geleceğe neden oldu. Küreselleşme ne seçimle kaldırılabilir ne de halk oylamasıyla geri çevrilebilir. Küreselleşme artık günlük yaşamın parçası. ... Elbette sakıncaları olmakla beraber bunlar ticaret engelleri, yalıtımcılık ve bilhassa da AB'den çıkmanın gerekçesi olamaz. Böyle bir adım hepimizi sadece daha da yoksullaştırır.”
Korkunun esiri olunmamalı
Belçikalı Hıristiyan-demokrat parlamenter Peter Van Rompuy, Knack'ta popülizmin yükselişinde 'öfkeli yurttaşlara' fazla önem atfedildiğini eleştiriyor:
“Sözümona halk adına konuşanlara bakılacak olursa, yurttaşı sadece öfke ve memnuniyetsizlikle gütmek mümkün. Oysa insanların tek istediği, güvenebileceği liderler ve yurttaşlar. ... Kamu yararına hizmet eden, kavgasız bir siyasetin özlemindeler. ... İyi niyetli insanlar hala çoğunluğu oluşturuyor. Ancak daha fazla desteği hak ediyorlar. ... Kriz dönemlerinde, korku dalgasına kapılmak yerine, soğukkanlı kalıp sorunlara çözüm arayan siyasi liderler onların hakkı. ... Ancak o zaman popülistlerin ve aşırı uçların çığırtkanlıklarına kulak tıkayabilirler. Açık sözlü yurttaşların söylediklerine kulak verme zamanı geldi de geçiyor. ... Bu suskun çoğunluk, çoğunluk konumunu kaybetmeden önce sesini yükseltmek zorunda!”
Avrupalı popülistler birlik olacak
Önümüzdeki aylarda Avrupa'nın büyük değişimlere gebe olduğunu söyleyen Revista 22, bu konudaki endişelere yer veriyor:
“Avrupa'nın politikalarında popülistler ve aşırı uçlar artık tali bir olgu değil. Brexit sonrası ve Trump'un seçilmesinin ardından geçen yıla oranla çok farklı bir noktadayız bugün. ... Şayet [popülistler gelecek seçimlerde] yarışı kazanırlarsa, Macaristan ve Polonya'daki popülistlerle -Fidesz ve PiS'le - pozisyonlarını aynı hizaya getirecekler. ... Orbán da, Kaczyński de liberal Avrupa'ya kültürel bir karşı devrim vaat ettiler. ... Önümüzdeki aylar çok önemli; yalnızca ulusal politikaların nasıl şekilleneceği açısından değil. Avrupalıların popülizmin ihtiyaç duydukları çözüm olduğuna karar vermeleri halinde Avrupa kurumu ciddi anlamda tehlikeye girecektir.”
Siyasi elitlerin budalalığı
Düşünür Gáspár Miklós Tamás, Magyar Narancs için kaleme aldığı yazısında, böylesine aptal ve korkak politikacılarla sağ popülizmin bütün Avrupa'da yükselişe geçmesine şaşmamak lazım diyor:
“Bütün Avrupa'da sorumsuz, dikkatsiz, sağgörüsüz, bilgisiz, dar kafalı ve miyop insanlar iktidarda. ... Fransa ve Britanya'daki gibi dar görüşlü ve tutucu hükümetler daha önce hiç olmamıştı. İtalyan Başbakanı Matteo Renzi bile bu boş, anlamsız ve gereksiz konuşanlar arasında ehven-i şer. Bu hükümetler halkı rüşvet verilmesi ve manipüle edilmesi gereken potansiyel düşman olarak görüyor. Evet, ülkenin karar mercileri gibi halkın da sesinin kesilmesi ve alıklaştırılması lazım tabii. ...Sürekli antidemokratik adımlar atan liberallerimiz şimdi 'popülizmden', yani 'halktan' korkuyor.”
Batılı demokrasilerin kendini beğenmişliği
Batılı demokrasiler, iktidarlarına sahip çıkmak için her yolu deniyor, diye yazıyor hükümete yakın günlük Gazeta Polska Codziennie:
“Demokrasi hem Polonya'da hem de diğer Visegrád devletlerinde yaşamaya devam ederken kıtanın batısında adeta bir hastalığın pençesinde kıvranıyor. Tıpkı ABD'de olduğu gibi medya organları, sol ve liberallerin bakış açısıyla tek taraflı habercilik yapıyor. Sade vatandaşın görüşlerini dile getiren sözümona popülistlere ise akla gelecek her türlü yolla saldırılıyor. Örneğin liberal Hollanda'da kasım ayında Özgürlük Partisi Genel Başkanı Geert Wilders'e açılan dava, 9 Aralıkta hükme bağlanacak. Partisi anketlerde önde çıkan ve önümüzdeki sene yapılacak seçimlerde kazanabilecek olan Wilders, 2014 martında, "Ülkedeki Faslı sayısının artmasını mı istersiniz, azalmasını mı?" diye açıkça sormaktan çekinmemişti. Wilders'e verilecek olası ceza, ülkenin göçmen politikasını sorgulama cesaretini gösteren herkesin gözünü korkutabilir.”
Sağı ancak iyi bir sol politika durdurabilir
Berliner Zeitung iyi ve doğru bir sol politikanın popülistlerin ilerleyişini durdurabileceğine inanıyor:
“Popülizmin bütün özellikleri demokratik sol bir politikayla taban tabana zıt. Çünkü sol politikalar kapsayıcıdır, etnik-milliyetçi değildir. Zayıfların, azınlıkların ve ayrımcılığa uğrayanların politikasıdır. Sol bir partinin programı öfkeler, alınganlıklar üzerine kurulmuşsa inandırıcı olmaz. Böyle bir program bireyin özgürlüklerinden, hukuk karşısında eşitlikten, sosyal adalet ve dayanışmadan yana olmalıdır. ... [Sol] sağ söylemlerle değil, iyi bir sol politikayla popülistlerle rekabet etmelidir. Sonuçta seçmenini ikna etmek için sadece 'sorunlarını ciddiye almak' yetmez, onun temel sıkıntısını, yani giderek karmaşıklaşan bir dünyadan, kaçınılmaz olarak küreselleşen bir ekonomiden sadece elitlerin faydalandığı konusundaki genel rahatsızlığını bertaraf etmesi gerekir. Kulağa demode gelebilir, ama şu anda var olan popülizme ancak yukarıdan aşağıya bir paylaşım karşı durabilir. ”
İktidarı sabitlemek yerine sorunları çözmek
AB'nin elitleri, insanların yaşadıkları sorunları çözmek yerine, yurttaşları kendilerinden daha da uzaklaştıran projelere öncelik veriyor yorumunda bulunuyor Financial Times:
“Renzi güçlü siyasi sermayesini, iktidarını sağlama almaya çalışmak yerine, İtalya ekonomisinin reformu için kullanabilirdi. Hele bir de Almanya Başbakanı Angela Merkel'in daha da güçlü siyasi sermayesini Avro bölgesinin çeşitli krizlerine çözüm üretmek veya Almanya'nın fazlasıyla açılmış cari fazlasını düşürmek için kullandığını düşünün. Aşırı uçlarla mücadele edilmek isteniyorsa, sorunu çözmekten başka çare yok. Ancak burada böyle bir şey söz konusu değil.”
Panzehirin adı ilerici popülizm
Solcu düşünür Chantal Mouffe, Kettős Mérce'deki yazısında sağ popülizme ancak başka bir popülizmle karşı çıkılacağına inandığını dile getiriyor:
“ Pek çok Avrupa ülkesinde yeni bir ulusal egemenlik talebini sağ popülistler kendilerine mal etti. 'Halklarını' başarıyla göçmenlerin ulusal gelişmeye engel olduğu yabancı düşmanı bir anlatının içine yerleştirdiler. Sağ popülist partiler etnik milliyetçiliğin öncelendiği bir demokrasiyi isteyen bir halk yaratıyor. ... Bunların panzehiri ancak alternatif bir halk kavramı yaratacak demokratik motivasyona sahip popülist hareketler olacaktır. Maalesef günümüzde alternatif bir ilerici anlatının olmaması sağ popülist partilere yönelimi giderek arttırıyor.”
Halk her zaman haklı değildir
Cavid Vseviov, Postimees'teki köşesinde popülistlerin dünya çapındaki yükselişine karşı bir tepki oluşturmak gerektiği uyarısında bulunuyor:
“Popülizm insanları yüzlerce, hatta binlerce yıldır kolayca büyülemeyi bildi. ... Üstelik aynı beceriyi bugün de sergilediğini, cumhurbaşkanımızın yeni hükümeti selamladığı konuşmasındaki şu cümlede de görüyoruz: Halk daima haklıdır. Aslında cümleyi şöyle tamamlaması gerekirdi: 'Yanılma hakkına sahiptir.' ... Popülizmi yenmek mümkün olmasa da popülistlerin işi zorlaştırılabilir. Üstelik bunu yapmak hiç de zor değil. Tek yapılması gereken sorunları öncelik sırasıyla çözmek.”