Trump'ın giriş yasağına tepki büyük
ABD'li kimi teknoloji holdingleri, Başkan Trump'ın birçok Müslüman ülke yurttaşının ülkeye girişini yasaklayan kararnamesini dava edenlere katıldı. ABD Başkanı cumartesi günü İran, Irak, Libya, Somali, Sudan ve Suriye vatandaşlarına 90 gün boyunca ülkeye giriş yasağı koymuştu. Basın neden özellikle bu ülkelere yasak konduğunu sorguluyor.
Giriş yasağının muhatabı önemsiz ülkeler
Günlük gazete Magyar Nemzet Trump'ın bilinçli olarak ABD açısından stratejik önemi olmayan ülkeleri seçtiğini söylüyor:
“Kimi medya kuruluşları Trump'ın kararnameyi hukukçulara danışmadan yayınladığını söylüyor. Ancak buradan yola çıkarak Trump'ın bilinçli davranmadığını söylemek yanlış olur. Çünkü söz konusu ülkeler jeopolitik açıdan ABD'yi hiç etkilemeyecek ülkeler. Giriş yasağının ana gerekçesinin terör tehdidi olduğu söylense de, ABD'nin Ortadoğu'daki en önemli partneri Suudi Arabistan vatandaşlarına bu yasak uygulanmayacak. İkiz kulelere yapılan terör saldırısının ardındakilerin çoğu da Arabistan vatandaşıydı. Yine pek çok terör yuvasının bulunduğu Mısır vatandaşları da hiç sorunsuz ABD'ye seyahat edebilecek. Çünkü Kahire her zaman Washington'un en önemli müttefiklerin biri olagelmiştir.”
Şizofren bir dış politika
Trump'in İslam ülkelerine karşı takındığı ikircikli tavır Le Figaro gazetesinin kötü anılarını canlandırmış:
“ABD'nin IŞİD'i yok etmek için Suriye, Irak ve İran'a ihtiyacı olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bu ülkelerin vatandaşlarına sırt çevirme kararı gerçekten düşündürücü. Suudi Arabistan ve Pakistan'ın yasaklı ülkeler arasında bulunmaması [eski başbakan yardımcısı] Cheney'li ve [eski savunma bakanı] Rumsfeld'li [2001-2006] yılların şizofren ortamına geri dönüldüğü endişesini yaratıyor. Bir taraftan cihatçı örgütlerle savaş, diğer taraftan onlara finansal destek sağlayanlarla ekonomik-askeri işbirliği. ... Amerikan elçiliğini Tel Aviv'den Kudüs'e taşıma kararı, bağımsızlık mücadelesi veren Tayvan hükümetiyle yapılan telefon görüşmesi, Kanada ve Meksika'yla ilişkilerin buzdolabına kaldırılması gibi gelişmeler, Trump'ın yaptıklarının sonuçlarını bütünüyle öngöremediğine işaret ediyor. ”
AB beceriksizlik ve zayıflık gösterdi
NRC Handelsblad'a göre AB, ülkeye giriş yasağına şiddetle karşı çıkmalı:
“ABD başkanı, Batı dünyasının lideri belli bir inanca mensup insanlar ile diğerleri arasında korkunç bir ayrım yapmaktan kaçınmadı. Başkan Donald Trump'ın yaptığı, ABD'nin de imzaladığı 1948 tarihli Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi'nin ihlalinden başka bir şey değil. ... Trump yönetiminde bütün değişiklikler hızlı gerçekleşiyor. Hatta fazlasıyla hızlı. Birçok müttefik için takip edemeyecekleri kadar hızlı. Avrupa ülkelerinin, Trump'ın vize önlemlerine verdikleri mütereddit ve temkinli tepkiler, ne yazık ki kararlı bir duruşun ifadesi değildi. Avrupa Birliği bu pazar gününe kadar bir bütün olarak duruşunu ifade etmekte yetersiz kaldı. Trump'ın her fırsatta eleştirdiği AB beceriksizliği, daha iyi şekilde gözler önüne serilemezdi herhalde.”
Boykot hedefe götürmeyecektir
Donald Trump büyük bir ulusun demokratik olarak seçilmiş başkanı olduğundan, Avrupalı siyasetçilerin onunla anlaşmak dışında bir şansı yok, diyor The Irish Independent:
“Uluslararası ilişkilerde kullanılan reel siyaset, karşıt olduğumuz ya da mutabakata varamadığımız devlet başkanı ve hükümet liderleriyle uzlaşmayı gerektirir. Bu bilgi ışığında İrlanda hükümetine ve başbakana yöneltilen, yeni ABD başkanı Donald Trump ile görüşmeme çağrıları pek de gerçekçi sayılamaz. Bu çağrılar yapılırken, hakkında ne düşünürseniz düşünün, Trump'ın büyük bir ülkenin demokratik yollarla seçilmiş başkanı olduğu gözden kaçırılıyor. ... Ancak Trump'ın bu statüsü, kendi düşüncemizi açıkça ifade etmeyeceğimiz anlamına da gelmemeli; bilhassa hukuk ve insan hakları alanında.”
Şirketler bu duruma sessiz kalmamalı
Ekonominin temsilcileri, ülkeye giriş yasağına karşı çıkma cesaretini göstermeli, talebini getiriyor Frankfurter Allgemeine Zeitung:
“Daha geçtiğimiz hafta, üst düzey yöneticiler Trump ile buluştuğu ve akabinde ona övgüler düzdüğünde her şey güllük gülistanlıktı. ... Şimdiyse kimi şirket siperlerin güvenliğinden çıkıp kararnameyi eleştiriyor; bazıları temkinli şekilde, Netflix ve Facebook patronları gibi örnekler ise son derece açık sözlerle. ... Geleneksel sektörlerin temsilcileri ise şimdilik sessiz kalmakla yetiniyor. Ancak merkezi, Detroit kentinin ağırlıklı olarak Müslüman nüfustan meydana gelen bir banliyösünde bulunan otomobil üreticisi Ford gibi örnekler, duruş sergileyebildi. Ford ve başka şirketler, Trump'ın hedef tahtasında yer almanın ne anlama geldiğini daha önce yaşadılar. Peki susmak daha iyi bir siyasete yol açıyor mu? Diğer şirketler de Silikon Vadisi'nin açtığı yoldan ilerlemeli.”
Silikon Vadisi neden baş kaldırıyor?
Silikon Vadisi'nde yerleşik şirketlerin ülkeye giriş yasağına karşı yürütülen protesto dalgasına dahil olması karşısında Trump şapkasını önüne koyup düşünmeli, diyor Il Sole 24 Ore:
“Trump, gelişmeleri dikkate almalı, zira burada mesele ticaret, gümrükler ya da yurt içinde istihdam yaratılması değil. ... Burada riske atılan, Amerikan şirketlerinin merkezi değeri: Çokuluslu bir şirketin çalışanları elbette geldikleri ülkenin yurttaşıdır; ancak bunun yanı sıra ayrımcılık yapmadığını açıklayan, performansı kriter alan, fırsat eşitliği sunan ve şirket kimliğini her şeyin üzerine koyan büyük bir şirketin de gururlu üyesidir. ... Trump'ın yedi İslam devletine uyguladığı ayrımcılık, sadece büyük Amerikan şirketlerinin değil, aynı zamanda bir ülke olarak Amerika'nın üzerine inşa edildiği büyük felsefenin, yani dünyaya açık bir ülke olma unvanının da altını oyuyor.”
Trump selefinin mirasını sürdürüyor
Kristeligt Dagbladet'e göre ABD, açık bir göç ülkesi olmaktan çoktan çıktı:
“Trump'ın getirdiği ülkeye giriş yasağının, ABD'nin yabancılara karşı sergilediği açık tutumu kökten değiştiren bir kırılma olmadığı, Barack Obama'nın görev süresi bilançosundan da anlaşılabilir. Bugünlerde aziz mertebesine yükseltilen sabık başkana kalacak olsa, ABD bu sene 110 bin sığınmacıyı kabul edecekti. Bu sayı, Danimarka'nın 2016'da kabul ettiği sığınmacı sayısının ancak dörtte birine karşılık geliyor. Üstelik Danimarka aynı yıl içinde sınır kontrolleri, ziynet yasası ve yabancılar yasasına getirilen yeni katı düzenlemeler nedeniyle şiddetle eleştirilmişti. Gerçeğin çarpıtılmamış halini gözler önüne sermek istiyorsak, görev süresi boyunca ABD'de istenmeyen insanların sınır dışı edilmesinde Barack Obama'nın da rekorları alt üst ettiğini hatırlatmamız gerekir. ... Trump'ın seçilmesinin nedenlerinden biri de, üç milyon yasadışı göçmeni sınırdışı etme vaadidir. Trump'ın önünde daha uzun bir yol var, ancak yaptığı açılış, işi ciddiye aldığını gösteriyor.”
Direniş kazanacak
Trump'ın ABD'ye giriş yasağı, özgürlük ve fırsat eşitliğini savunan bir kitle hareketini hayata geçirdi, diyen 24 Chasa, gelişmeleri sevinçle karşılıyor:
“Trump'ın kararnamelerine gösterilen sert direnç, ABD'nin büyüklüğünün sebebinin Iphone ya da Coca-Cola'dan değil, her yurttaşına tanıdığı özgürlükten kaynaklı olduğunu gösteriyor. ABD, sahip olduğu ekonomik başarıyı özgürlüğe borçlu, tersi değil. ABD, herkesin eşit bir birey olabilme fırsatını yakalayabileceği bir göç ülkesi. ... Trump ABD'nin bu temel ilkesinin karşısına dikilerek ederek yurttaşlarına da karşısına dikildi. ... Bu nedenle şu anda merak edilen, işin sonunda kimin kazanacağı değil, Trump'ın ne zaman yenilgiyi kabul edeceği. Trump, Amerikan'ın temel değerlerinin ihlaline izin vermeyen insanları harekete geçirerek gerçekten de Amerika'yı yeniden büyük yapmayı başaracak ama bunun hayal ettiği biçimde olmayacağı neredeyse kesin.”
Güçler ayrılığı dediğin böyle olur
Hürriyet'e göre ABD'li hakimlerin, kararnamenin kapsamına giren Müslümanların yine de ABD'ye girebilmesi yönünde karar vermesi olumlu bir tutum:
“Al sana kuvvetler ayrılığı! Trump ferman buyurdu. Dedi ki: 'Müslümanlar benim ülkeme giremez.' Neyse ki Amerika’da hakimler vardı. Onlar da dediler ki: 'Böyle ferman olmaz, yırtıp atıyoruz bu fermanı.' Sonuç? Hakimlerin dediği oldu. 'Kuvvetler ayrılığı da neymiş,' falan diye burun kıvıranlar! Gördünüz mü neymiş kuvvetler ayrılığı!”
Seçim vaatleri yasalardan daha önemli
Trump'ın bu tartışmalı kararnameyi neden imzaladığı, Il Sole 24 Ore'yi meşgul ediyor:
“Ülkeye giriş yasağı kararnamesinin imzalanmasını kaçınılmaz kılan bir olağanüstü hal mi vardı? Bir terör saldırısı mı gerçekleştirildi? İstihbarat kurumları, ayrımcılığa uğrayan bu ülkelerden gelecek ivedi bir tehdidi mi rapor etmişti? ... Buna benzer hiçbir şey olmadı. Bu, başkanın kendisine ulusun bir tehditle karşı karşıya bulunduğu şüphesi karşısında belli bir tabiyete ait yabancıların yurtiçine girişini engelleme yetkisi veren 1952 tarihli bir yasaya dayanan bir seçim vaadinden başka bir şey değil. Bu yasa ayrımcı ve kabul edilemez olarak sınıflandırılıp 1956 yılında tekrar yürürlükten kaldırıldı. Buna karşın Trump, imzaladığı kararnameyi meşrulaştırmak için her fırsatta bu kanuna atıfta bulunuyor. Hem içinde yaşadığımız zamanın ruhuna, hem de ABD kurucularından bu yana bildiğimiz Amerikan geleneğine aykırı bir kararname bu.”
Başkan nefreti körüklüyor
ABD'ye giriş yasağı güvenliği değil ama nefreti güçlendirecektir, diyor Zeit Online:
“Teknik açıdan bakıldığında bu düzenleme, bir dine mensup olanlara uygulanan temel bir yasak değil; ancak bu geçici giriş yasağı ... sadece söz konusu ülkelerde değil, başka yerlerde de din ayrımcılığı olarak görülmekte. Bunun sonucunda da Trump'ın girişimleri ardındaki temel motivasyon, daha bu aşamada absürt hale geliyor: Bu anlayışa göre ABD bu uygulamayla daha güvenli bir yer haline gelecek, zira Trump imzaladığı kararnamenin ülkeyi teröristlerden korumak için uygun bir araç olarak görüyor. ... Taraftarlarının yabancı korkusundan faydalanıyor, tıpkı daha seçim kampanyası sırasında ABD'deki Müslümanlara ve diğer azınlıklara karşı şiddet eylemlerinde olduğu gibi. Bir kez daha korkunç bir dar görüşlülük vakasıyla karşı karşıyayız. Trump, söylediği hedeflerden ziyade yeni bir nefret dalgasına ulaşılacaktır. Üstelik hem ABD'nin kendisinde hem de Arap dünyasında.”
Müslümanlar artık teröre sırt çevirmeli
Müslümanlar din adına şiddet eylemleri gerçekleştirdikleri, bu eylemleri aynı dine mensup diğer insanlar tarafından inandırıcı biçimde yargılanmadığı sürece, ülkeye giriş yasağı yerinde bir önlemdir, diye övüyor The Daily Mail son gelişmeleri:
“Müslümanlar kabul etsin veya etmesin, aşırı İslamcılar Allah adına vahşet suçları işlemekte. Üstelik bunu kendi İslam tefsirleriyle örtüşecek şekilde yapıyor, buyruk olarak algıladıklarını yerine getiriyorlar. ABD'nin bu kararnamesine yol açan, İslamcı köktencilerin batılı insanlara yaptıkları silahlı, bıçaklı ve bombalı saldırıların yanı sıra, bir taraftan da Müslüman toplumun, bu iğrenç eylemleri yargılamak konusunda sergilediği acınası beceriksizlik. Her terör saldırısının ardından teröristlerin içinde yetiştiği aile ve toplulukların, ait oldukları dini cemaatlerin büyük oranda sessizliğe gömülmesi, çoğu insanı ürkütüyor.”