Trump ABD başkanı oluyor: Avrupa ne yapacak?
2025 yılı itibarıyla ABD’de başkanlık koltuğuna oturacak olan Donald Trump’a pek çok Avrupalı şüpheyle yaklaşıyor. Anketlerin gösterdiği üzere, AB yurttaşlarının ekseriyeti Kamala Harris’ten yanaydı. Basın, seçim sonucunun Avrupa için ne anlam taşıdığını analiz ediyor.
Brüksel için kâbus senaryosu
Tages-Anzeiger, AB ve NATO'nun Trump'ın zaferine hazırlıksız yakalandığı kanısında:
“Donald Trump'ın gerçekten de işbirliğinden yana bir adam olduğuna dair şüpheler baki. Onun gözünde tek bir kazanan vardır ve o da Amerika olmalıdır. Seçim kampanyası esnasında ABD ekonomisini rekabetten korumak için Avrupa ekonomisine zarar vermesi muhtemel her türlü gümrük vergisini açıkladı. Brüksel ve çoğu Avrupa hükümeti için kâbus senaryosu gerçekleşti. AB ve NATO, bu geri dönüşe gerçekten hazır değildi ve şimdi bunun bedelini ödüyor.”
Şok tedavisi olabilir
Echo24, Trump’ın yeniden göreve gelmesinin Avrupalılar için fırsatlar da barındırdığı görüşünde:
“Amerikan yönetiminin değişmesiyle Avrupa’yı elbette kolay günler beklemiyor. Belli ki Donald Trump Amerikan çıkarlarını şiddetle savunacak. Yeşil Anlaşma’nın hayata geçirilmesiyle yaşanan ekonomik gerilemenin ardından bir başka darbeyi de ABD’nin gümrük vergileri indirebilir. Fakat tüm bunlar, AB’de politika değişikliğine ve zorunlu bir şok tedavisine yol açabilir. ABD geçmişte pek çok kez Avrupa’yı kurtarmıştı ve paradoksal bir şekilde, Trump’ın ezici seçim zaferi de aynı etkiyi yaratabilir.”
Her açıdan zorlu bir sınav
De Morgen, Avrupa'nın kendi kimliğinin farkında olup olmadığından şüpheli:
“En büyük tehlike, biz Avrupalıların kendi sosyal ve anayasal devletlerimizin sağlamlığını abartmamızda yatıyor. Eğer Trump, Putin ve yandaşları ile iş yapar ve kendi anayasal devletinin altını oyarsa, biz Avrupalılar liberal demokrasimizi hep birlikte savunacak mıyız? Almanya'dan İsveç'e seçim sonuçları ve İtalya'dan Hollanda'ya hükümetler bunun aksini gösteriyor. Kendi savunmamıza yatırım yapmamız gerekeceği doğru. Ancak daha önemlisi hangi Avrupa'yı, hangi birliği savunmak istediğimiz sorusu. Bu sorunun cevabı artık bağlayıcı hale gelmeli.”
AB artık dört elle işe sarılmalı
Frankfurter Rundschau da Avrupa’nın Trump’ın yeniden başkan olmasına yeterince hazırlanmadığını yazıyor:
“Daha da fena bir duruma düşen bu dünyada AB, ancak alınacak siyasi kararları hızlandırma amacıyla oybirliği ilkesini kaldırmak gibi ne zamandır ertelenen reformları sonunda hayata geçirebilirse ayakta kalabilir ... . En önemli ortağı ABD ile ticaret kayıpları yaşamayı önlemesinin tek yolu ise ABD’ye daha sıkı bağlanması. Bu da Çin’le ihtilafları şiddetlendirir. Dolayısıyla, Avrupa’nın ihracatında gerçekleşebilecek olası düşüşleri de Afrika ve Asya’daki diğer pazarlara yönelerek telafi etmesi gerekebilir. Savunma politikası ise AB üyesi devletler için hâlâ en büyük sıkıntı. Trump muhtemelen, Avrupalılardan kendi ordularına daha fazla yatırım yapmaları isteğini yineleyecektir.”
Moskova'nın Truva atlarına destek
G4Media.ro'ya göre Avrupa karşıtı güçlere gün doğdu:
“Moskova'nın işine yarayan tüm bu kullanışlı aptallar yarın büyük birer Amerikan yanlısına dönüşecek. ... Bu durum ideolojik karmaşayı daha da körükleyecek ve Rusya'nın nüfuz ajanlarını Amerikan yanlısı görünümünde kamufle etmesine yardımcı olacak. Trump'ın egemenlikçi hareketleri cesaretlendirmesi [cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine kısa bir süre kala] Romanya için iyi haber değil. Bu hareketler esasen Romanya'daki AUR veya Macaristan'daki Fidesz gibi aşırılık yanlısı, Avrupa düşmanı ve Batı karşıtı partilerden oluşuyor. Orbán zaten Rusya'nın AB'deki Truva atı ve bugün itibarıyla Trump'ın Avrupa'daki havarisi olacak. Özetle, Trump'ın zaferi aynı zamanda bu figürlerin 'normalleşmesi' anlamı da taşıyor.”
Batı'ya artık kim liderlik edecek?
Rzeczpospolita bir boşluğa işaret ediyor:
“Avrupa’da halihazırda, Trump izolasyonist doktrininin izinden gidip koltuğu boş bırakırsa Batı topluluğunun liderliğini devralabilecek bir isim yok. Fransa ve Almanya ağır siyasi krizlerden geçiyor. Büyük Britanya Başbakanı son seçimlerden büyük bir güçle çıkmış olsa da AB’nin dışından böyle bir rolü üstlenmesi pek mümkün değil. Polonya’da Donald Tusk hükümeti ve Dışişleri Bakanı Radoslaw Sikorski güçlü yetkiye sahip, ama ülke içindeki sıkıntılar bu tarihi fırsatı değerlendirmelerine ve Polonya’nın uluslararası ağırlığını hayli aşan bir rol oynamalarına izin verir mi, bilinmez.”