Koalisyon çöküyor: Almanya'da neler oluyor?

SPD, FDP ve Yeşiller'den müteşekkil hükümet koalisyonunun çatırdamasının ardından, Almanya'da vaziyet erken seçime işaret ediyor ve tarih olarak 23 Şubat üzerinde duruluyor. Şansölye Olaf Scholz, güven oylamasına gitmeden önce bir dizi önemli kararı parlamentodan geçirme niyetinde. Avrupa basını Berlin'de olup bitenleri endişeyle izlerken, bazı fırsatlar da görüyor.

Tüm alıntıları göster/kapat
Blick (CH) /

Scholz görevi bırakmalı

Blick, Savunma Bakanı Boris Pistorius'un popülistlerin rüzgârını kesmede daha iyi olacağını düşünüyor:

“Almanya'daki yeni seçimlerden, soldan Putin yanlısı Sahra Wagenknecht ve sağdan Putin yanlısı [AfD Eşbaşkanı] Alice Weidel’in kârlı çıkması bekleniyor. Bu iki popülist, fırsatçı ve kendini öne çıkaran isim, Almanya'da şimdiye dek tek bir sorunu dahi çözmüş değil. Şansölye Olaf Scholz gerçekten ülkenin çıkarlarını gözetiyorsa, geri çekilip Savunma Bakanı Boris Pistorius'un şansölye adayı olmasına imkân tanımalı. Pistorius’un, fareli köyün kavalcıları Wagenknecht ve Weidel’in maskelerini düşürme olasılığı daha yüksek. Siyasi gösteri için fazla ciddi bir dönemden geçiyoruz.”

Göteborgs-Posten (SE) /

Vaktiyle İsveç'in yaşadığına benzer bir ikilem

Ilımlı partilerin AfD ve BSW’ye yaklaşımları, Göteborgs-Posten’e sağcı İsveç Demokratları’nın yükselişini hatırlatıyor:

“Almanlar on yıl önce İsveç’in bulunduğu yerdeler - pek çok bakımdan, sanki bu protesto partileri hiç yokmuş gibi davranma çabasındalar. Ancak neticede, yerleşik partiler kendilerine yönelik güveni iyice zayıflatan kutsal olmayan ittifaklarla ülkeyi yönetmek zorunda kalırken, popülistler güçlerini daha da artırıyor. Tüm bu yaşananlar, kahramanın istemeden kendi çöküşüne neden olduğu klasik trajedileri andırıyor. Trump'ın ABD’deki zaferiyle jetonları muhtemelen düşmüştür.”

Krytyka Polityczna (PL) /

Sol aşırı sağcı dalgaya yanıt veremedi

Polonya’daki solcu Krytyka Polityczna portalı, hükümet değişikliği ihtimali karşısında ikilemde:

“Hıristiyan Demokrat bir hükümet, Polonya açısından iyi haber olur, hele ki Yeşiller’le birlikte kurulursa; çünkü bu parti -SPD’nin aksine- Rusya’ya karşı özel bir sempati beslemiyor. Ancak bu, sol için iyiye alamet değil. Almanya’da iki solcu partiden müteşekkil üçlü koalisyonun dramatik bir şekilde çökmesi ve buna paralel AfD’nin yükselişi, Batı’daki ilerici güçlerin Avrupa’yı kaplayan kahverengi dalgaya karşı ikna edici yanıtlar veremediğinin bir diğer kanıtı.”

LRT (LT) /

Litvanya'ya destek sürecek

Siyaset bilimci Linas Kojala, LRT'de Litvanya'ya bir Alman tugayı konuşlandırma planının yeni hükümet döneminde değişmeyeceğini öngörüyor:

Friedrich Merz, şansölye olmak istiyor. Uzun yıllar iş dünyasında görev yapmış muhafazakâr hukukçu, daha dinamik ve cesur bir hükümet vaadinde bulunuyor. ... Bu gelişmenin Almanya’daki stratejik projeleri nasıl etkileyeceği zamanla görülecek - Litvanya’ya bir tugay konuşlandırılması da buna dahil. Büyük partiler arasında bu konuda bir uzlaşı mevcut olduğundan, hükümet değişse dahi proje muhtemelen sürdürülecek. Dahası, Hıristiyan Demokratlar Rusya’ya karşı herhangi bir taviz vermeyeceklerini de taahhüt ediyor.”

L'Opinion (FR) /

Avrupa açısından kötü zamanlama

L'Opinion, Almanya'nın krizi Avrupa'ya zarar veriyor, diyor:

“Koalisyon hükümeti üç yıldır kaos içindeydi ve bir süredir de can çekişiyordu. ... Bu da Fransa'nın yaşadığı siyasi krizde yalnız olmadığını gösteriyor. ... VW fabrikalarının kapatılmasının ve savunmasını yeniden gözden geçirme ihtiyacının da gösterdiği gibi, Almanya zor durumda. Avrupa tarihinde bu asla iyi bir haber değildir. Bilhassa da Emmanuel Macron'un perşembe günü Budapeşte'de Avrupalı devlet ve hükümet liderlerinin huzurunda haklı olarak Avrupa'nın 'stratejik uyanışı' çağrısını yaptığı bir dönemde. Ancak Almanyasız bunun mümkün olabileceğine kim inanır?”

Jyllands-Posten (DK) /

Rol modeller birbiri ardına düşüyor

Jyllands-Posten, Trump'ın seçim zaferinin ve Berlin'deki gelişmelerin ardından Danimarka gibi ülkelerin bundan böyle yönünü kime göre belirlemesi gerektiği sorusuna yanıt arıyor:

“Danimarka, küçük bir ülke olarak her zaman büyük güçlerin koruması altında kendini güvende hissetti. Daha doğrusu, Londra, Berlin ve Washington üçgeni arasında, zaman zaman Paris’e küçük sapmalar yaparak yönünü buldu. ... Şimdiyse Almanya sıkıntılı durumda. Kriz bir genel seçimle sona ererse, Alman seçmenlerin tercih edeceği siyasetçilerin bu göreve tevazu ve 'iyi bir Alman, iyi bir Avrupalıdır' anlayışıyla yaklaşacağının garantisi yok. ... Büyük Britanyalılar sahneden çekilmişken, Almanlar çökmüşken ve ABD'nin tutumu belirsizliğini korurken, Danimarka yönünü nereye çevirecek?”

De Volkskrant (NL) /

İstikrar, ama biraz daha sağda

De Volkskrant büyük koalisyon ihtimaline dikkat çekiyor:

“İktidar koalisyonunun [anketlerdeki] oy oranı, ana muhalefet CDU’nun tek başına aldığı oydan az. ... Ama CDU ve SPD birlikte yüzde 50’yi geçebiliyor. CDU’nun hesabı da bu yönde: SPD’yi yeni koalisyonda domine edebilecek kadar düşük ama üçüncü bir partiye ihtiyaç duymayacak kadar da yüksek bir oranda tutmak. Bu da Almanya’ya on yıllar boyunca istikrar kazandırmış iki partili büyük koalisyonun geri dönmesi anlamına gelir. Demokratik merkezdeki pek çok Alman için kötü bir haber değil bu. Ancak 2024’ün CDU’su, iltica meselesinde radikal sağa meyleden hayli muhafazakâr bir parti. Dolayısıyla, Avrupa’nın son ilerici süper gücü sağa kayabilir gözüküyor.”

Tages-Anzeiger (CH) /

Güvensizlik muazzam boyutlarda

Tages-Anzeiger, Almanların muhalefete de pek güven duymadığını vurguluyor:

“Bir sonraki hükümetin, kendisini bekleyen zorluklarla bu koalisyondan daha rahat başa çıkması pek olası gözükmüyor. Güçler dengesi ortadayken, yine siyasetin merkezinden iki ya da daha fazla parti birleşmek zorunda kalacak - bunun gerektirdiği tüm ideolojik çelişkilerle birlikte. Almanların güvensizliği muazzam boyutlara ulaşmış durumda. Örneğin anketlere göre, her dört kişiden biri bile, popülaritesi SPD, Yeşiller ve FDP’nin toplamından daha yüksek olan Friedrich Merz’in Hıristiyan Demokratlarına ülkeyi nefret edilen bugünkü koalisyondan daha iyi yönetecekleri konusunda güven duymuyor.”

Süddeutsche Zeitung (DE) /

Berlin ve Brüksel arasında yeni bir uyum

Süddeutsche Zeitung, koalisyonun dağılmasının AB’nin elini rahatlatacağını yazıyor:

“Brüksel’de yapılan oylamalarda FDP ile Yeşiller arasındaki anlaşmazlık yüzünden Almanların çekimser kalması artık marka haline gelmişti: ‘Alman Oyu’ - çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlardı. ... Yeni şansölyenin Hıristiyan Demokratlardan çıkacağı varsayılırsa …, Berlin ile Brüksel arasındaki uyumda pek yakında yepyeni ihtimallerin önü açılabilir. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen CDU’lu. Avrupa Parlamentosu’nun en güçlü ismi Manfred Weber de CSU’lu. Avrupa’daki Hıristiyan Demokrat ve Muhafazakâr parti grupları, yeni Komisyon’un yarısını oluşturuyor ve AB’deki ulusal hükümetlerin de yarısını yönetiyor. En başta da Avrupa’da Trumpçılar döneminin başlamasını önlemek onların sorumluluğunda.”

Aktuality.sk (SK) /

Çılgın bir yolculuk olacak

Aktuality.sk, Almanya’da seçimlerin erkene çekilmesiyle kutuplaşmanın büyümesinden endişe ediyor:

“CDU/CSU müstakbel hükümet koalisyonu için kendilerine bir ortak seçmek durumunda kalırsa, müşterek zemini SPD ya da Yeşiller değil AfD ile bulacaktır. Birlikte rahatlıkla yüzde 50’yi geçebilirler. Buna karşı soldan, eski komünist Sahra Wagenknecht’in ittifakına dahil aşırılıkçılardan direniş gelecektir. Neofaşistler ile komünistler arasında kopacak kavga, Avrupa’nın en güçlü ekonomisine gerçekten de hiçbir şey kazandırmaz. ABD’de demokrasinin riske girme ihtimali korkuları doğmuşken, AB’nin en güçlü ülkesi de benzer bir gelişmeyle karşı karşıya. Çılgın bir yolculuk olacak gibi gözüküyor, sıkı tutunun!”

Delfi (LV) /

Siyasi elitler henüz mesajı almış değil

Gazeteci Māris Zanders, Delfi'de aşırılıkçı partilerin seçim şansını analiz ediyor:

“Wagenknecht [BSW] Kremlin yanlısı olmakla suçlanıyor, bu açıdan kendisi gerçekten tehlikeli biri; fakat bu tutumunu cazip bir şekilde sunmayı başarıyor. ... Görünüşe göre Batı'nın siyasi elitleri, giderek daha fazla seçmenin hem radikal değişim talep ettiğini ('Kahrolsun elitler!') hem de alışılmış düzenin korunmasını istediğini ('Kapsayıcı toplum' ve diğer 'özgürlükçü' söylemlere hayır!) fark etmiyor. Peki, böyle karışık bir salatanın zararı olur mu? Eğer yalnızca menüdeki bir seçenekse, endişeye mahal yok; ancak başlangıç, çorba ve tatlının da yerini alıyorsa, sindirim sorunlarına yol açabilir.”

The Spectator (GB) /

Almanya'yı fırtınalı günler bekliyor

The Spectator endişeli görünüyor:

“Bundan sonra ne olacağı meçhul. Bütçe görüşmelerinin başarısızlığa uğraması ve FDP’nin artık koalisyonda yer almaması dolayısıyla, Scholz yeni bir ekonomik teşvik programını meclisten geçirecek çoğunluğa sahip değil. Bu yüzden Almanya, önümüzdeki yıl net bir ekonomi stratejisinden yoksun kalacak. Bu da kuvvetle muhtemel ancak bir sonraki hükümetin derdi olacak. Ama geçen sürede Almanya, 2025’in fırtınalı sularında ekonomik açıdan yönünü kaybetmiş şekilde salınacak.”

Zeit Online (DE) /

Scholz liderlik sergileyemiyor

Suçu bir tek Lindner’in üzerine atmak kolay, diyor Zeit Online:

“Scholz’un koalisyonu … öylesine tartışmalı ve çelişkilerle doluydu ki, pek çok seçmen Şansölye’den daha fazla liderlik sergilemesini arzuladı. Ama Scholz bu isteği pek fazla yerine getiremedi. Konuştuğu zamanlar da hiç anlaşılmayan teknokrat ve karmaşık bir dil kullandı. Dolayısıyla, Lindner ve koalisyondaki diğer memnuniyetsiz siyasetçilerin haddinden fazla faydalandığı bu boşluğu Scholz bizzat kendi yarattı. Önde gelen kimi Yeşil siyasetçiler de koalisyonun çöküşünden Scholz’un liderlik tarzını sorumlu tuttu.”

taz, die tageszeitung (DE) /

Daha fazla zorlamamalı

Zamanlama ideal olmasa da koalisyonun dağılması muhtemelen kötünün iyisi, diyor taz:

Trump tüm Batı için olduğu kadar Ukrayna, İsrail ve Filistin için de öngörülemez sonuçlar doğuracak şekilde dünya düzenini değiştirirken, Şansölye'nin birkaç emekliyi sosyal demokrasinin erdemleri konusunda ikna etmek için ülkenin pazar yerlerinde koşturması saçma bir fikir. Yine de seçimlere gitmek bu nedenle yanlış mı? Zamanlamanın ideal olmadığı ve istikrarın bazen başlı başına bir değer olabileceği doğru. Ancak koalisyon hükümetinin sürmesi daha da kötü bir haber olurdu. Zira Trump'ın seçim zaferinden çıkarılacak bir başka ders de, ayak sürüyerek ilerleyen merkez partilerin uzun vadede sağ popülizm karşısında hiçbir şansı bulunmadığı.”