COP29: İklime daha fazla para ayrıldı - peki bu yeter mi?
Bakü’de düzenlenen 29. Dünya İklim Konferansı sona erdi. Dünyanın dört bir yanından gelen delegelerin iki hafta boyunca birincil gündemi, küresel iklim koruma maliyetini sanayileşmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında dengelemek üzere yeni bir formül geliştirmek oldu. 2035 itibarıyla yılda 300 milyar dolar üzerinde mutabık kalındı - yapılan hesaplamalara göre ihtiyaç duyulan tutar ise 1,3 trilyon.
COP30'a zor bir miras kaldı
El País gerçek bir ilerleme göremiyor:
“Bakü’deki konferansı jeopolitik bağlamda değerlendirmeli. ... Trump’ın seçilmesi ve ABD’yi Paris Anlaşması’ndan yeniden çekme tehdidi savurması buluşmaya damga vurdu. ... Ayrıca zengin ülkelerin önünde enflasyon, bütçe kısıtlamaları ve popülist iklim inkârcılarının etkisini güçlendirmesi gibi uzunca bir mali ve siyasi baskılar listesi var. COP29 dönem başkanının oynadığı kaotik rol de bir faktördü. Dubai gibi Azerbaycan’ın da bir petrol devleti olması, anlaşmanın sonuç bildirgesinde neden fosil yakıt kullanımına son verilmesine yönelik bir taahhüde yer verilmediğini açıklar nitelikte. Ülkede düzenlenecek COP30’da gerçek bir ilerleme katetme niyetindeyse, Brezilya’nın işi hiç kolay olmayacak.”
ABD ve Çin'in hali içler acısı
Politiken, zirveden beklenen sonucun çıkamamasından bilhassa iki katılımcıyı sorumlu tutuyor:
“Ne kadar da acınası bir durum? Dünyanın en büyük iki gücü ABD ve Çin, çağımızın en büyük sorunu olan iklim değişikliğinin üstesinden gelmek için bir araya gelemiyor. Ticaret, savaş ve mühimmat söz konusu olduğunda bu iki ülke dünya lideri olmak için yarış içinde, ama iş geleceğe yönelik gerçek kavgaya gelince kaçacak delik arıyorlar. Bu durum, küresel toplumun iklim krizinden en fazla etkilenen yoksul ülkelere, zengin ülkelerin sebep olduğu kriz nedeniyle mali destek sağlamak amacıyla yeni bir anlaşma üzerinde uzlaşmaya çalıştığı Bakü'deki iklim zirvesinde net bir şekilde görüldü.”
Avrupa kendi kapısının önünü temizlesin
Le Soir’dan da eleştiri var:
“Panik işte böyle patlak veriyor: Kuzey ve Güney’de yaklaşan insani felaketin somut emareleri giderek daha net görülürken hiçbir şey yapmayarak ve daha da kötüsü inkâr ederek. ... Günümüzün lider ülkelerinden hangisi iklim korumayı gerçekten öncelikler listelerinin başına koyuyor? Donald Trump’ın göreve dönmesini ve iklim şüphecileri ile ‘fosil yakıt severlerle’ birlikte ortaya attığı komplolarını ya da Çin ile Hindistan’ın sorumsuzluklarını bahane göstermek kolay. AB de savunma ve sanayiye öncelik vererek yeşil tutkusunu bir kenara bıraktı. ... ‘Kolay mı sanıyorsunuz?’ Bugün kim ciddiyetle bu mazereti öne sürebilir?”
En azından biraz daha para gelecek
COP29’da hiçbir şey başarılmadı değil, diyor La Stampa:
“Paris Anlaşması 2015’te imzalandığında, zengin ülkelerin en kırılgan ülkelerdeki iklim kriziyle mücadeleye yılda 100 milyar dolar ayırması kararlaştırılmıştı. Bu rakama nihayet iki yıl önce ulaşılmışsa da Bakü’de yeni bir kıstas belirlemek gerekiyordu. Ortaya çıkan son metinde, bu miktarın 2035 itibarıyla 300 milyara çıkarılması öngörülüyor. 250 milyarın bahsinin geçtiği son anlaşma taslaklarına nazaran küçük bir artış belki ama yine de önemli.”
Dengeleme yerine yatırım
Solar Impulse Foundation adlı çevre koruma sivil toplum örgütünün direktörü Bertrand Piccard, Le Temps’da bugüne kadar izlenen mali dengeleme mantığını masaya yatırıyor:
“Tam olarak kim, kime ve neden ödeme yapacak? ... Elbette sera gazı salınımının asıl müsebbiplerinin dünyanın geri kalanına karşı sorumlulukları var ve bugün bundan en çok mustarip olan ülkelerin desteklenmesi şart. ... Ama su gibi fosil yakıt tüketen bir dünyadan yenilenebilir enerji tasarrufu yapan dünyaya geçişin farklı bir mantığı olmalı: dengeleme yerine yatırım. Böyle bir dünyada milyarlar aynı kaynaktan gelemez, çünkü yatırımlar doğası gereği kâr getirmelidir. ... Tüm bunlar daha net tanımlanmazsa, tartışmalar sonuçsuz kalmaya mahkûmdur.”