Kıbrıs birleşmenin eşiğinde mi?
Kıbrıs'ın yeniden birleşmesi için yürütülen müzakereler önümüzdeki haftaya ertelendi. Geçtiğimiz perşembe Yunanistan, Türkiye ve Büyük Britanya garantör ülke sıfatıyla müzakarelere katılmıştı. Yorumcular, Avrupa'nın birleşik bir Kıbrıs'a ihtiyacı olduğu uyarısını yapıyor ve müzakerelerde daha fazla şeffaflık talep ediyor.
Avrupa'nın iyi haberlere ihtiyacı var
Kıbrıs'ın yeniden birleşmesi, Avrupa'nın şu sıralar acilen ihtiyaç duyduğu bir tür başarı hikayesi olurdu, diyor Webcafé:
“İlk bakışta Kıbrıs meselesi, üç ülke arasında yaşanan bir sorun gibi gözükse de, bu izlenim yanıltıcı. Tüm Avrupa adada olanları yakından izliyor, zira Avrupa kıtasında bir birlik işaretine ihtiyaç var. Bir dizi terör saldırısının, sığınmacı krizinin ve Brexit'in ardından Kıbrıs'ın yeniden birleşmesi, AB'yi yeniden bir araya getirecek bir başarı hikayesi olacaktır. Mültecilere karşı Avrupa'daki mevcut tavır düşünüldüğünde, Müslüman ve Hıristiyanların barış içinde bir arada yaşadıkları bir ada, bu ortak yaşam modelinin işe yarayabileceğinin bir kanıtı olabilir.”
Sınır çizgisi gizlice tartışılmamalı
Gelecekteki bir federatif yapıda sınır çizgisi, görüşmelerdeki ana tartışma konusu. Çarşamba günü taraflar birbirlerine bu konuda önerilerinin bulunduğu haritaları verdiler. Simerini gazetesi, halkın da birleşme hakkında karar verebilmesi için bu önerileri bilmesi gerektiğini savunuyor:
“Kıbrıs Cumhuriyeti Devlet Başkanı Anastasiadis, haritaların gizli kaldığı hiçbir anlaşmayı kabul etmemeli. Türk tarafına Kıbrıslı Rumların hangi bölgelere geri dönebileceklerini ve hangi bölgelerin Türk yönetimi altında bulunacağını bilmeleri gerektiğini söylemesi şart. Artık gizliliğe son verilmeli. Halk tümüyle aydınlatılmalı.”
Başarı bütün taraflara yarar
Die Presse Kıbrıs müzakerelerinin başarılı geçmesi bütün taraflarının lehine olacak, diyor:
“Uluslararası arenada güvenilirliğini kaybeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, anlaşmaya varılması halinde diplomatik uzlaşmacılığını göstermiş olacak. Zaten Kuzey Kıbrıs'ın bu haliyle kalması Türkiye için ekonomik bir yük: Ankara geçtiğimiz on yılda adanın kuzeyindeki dünyanın tanımadığı ülkeye yaklaşık üç milyar dolar verdi. ... İktidardaki son birkaç gününe giren Obama'nın Kıbrıs'ta bir çözümle koltuğunu devretmesi uzun süre konuşulacaktır. Aynı şey BM Genel Sekreteri António Guterres için de geçerli: Henüz bir kaç gün önce görevi üstlendi ve tarihi bir başarı sağlamış olacak. Türkiye ve Yunanistan'ın yanı sıra adadaki üçüncü garantör ülke Britanya için de Brexittartışmaları sırasında bir kaç olumlu manşet hiç fena olmaz. Ekonomi ve iç siyasetle boğuşan Yunanistan'n da başındaki sorunlardan biri eksilmiş olur.”
Yanıtlanmamış çok soru var
Kıbrıs müzakerelerinin bu kez başarılı olacağına inanmak nahif bir tutum olacaktır, diyor Stuttgarter Zeitung, zira üzerine uzlaşılmamış daha birçok konu var:
“Örnek olarak birleşik Kıbrıs'ın iki olası cumhuriyeti arasındaki sınır henüz görüşülmedi. Ne kadar insanın göç etmek zorunda kalacağı doğrudan buna bağlı. Mülkiyet meselesi de açıklığa kavuşturulmuş değil. Bir Kıbrıslı Türkün, 1974'te bu toprakları terk etmiş bir Kıbrıslı Rumun arazisine inşa ettiği ev kime ait olacak? Üstüne üstlük kimse birleşmenin maliyetinden ve bu maliyeti kimin üstleneceğinden bahsetmiyor. Türk kısmındaki insanların neredeyse tamamı, Türkiye'nin hami olarak askerlerini adada konuşlandırmaya devam etmesini isterken, Rum tarafında neredeyse herkes buna karşı çıkıyor. Nihayetinde Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da birleşmeye onay vermesi gerekecek. Ancak daha kısa süre önce Ege'deki adalar üzerinde hak talep eden milliyetçi Erdoğan'ın bunu yapması bir mucize olur.”
Lefkoşa daha iyi koşulları beklemeli
Kıbrıs hükümetinin ABD'deki yönetim değişikliğinden önce bir mutabakat sağlamayı istemesi yanlış taktik, eleştirisini getiriyor To Vima:
“Lefkoşa'nın, petrol sektöründe faaliyet gösteren bir adamın ABD dışişleri bakanlığında iş başına gelmesinden önce bir 'çözüm'de diretmesi, gerçekten anlaşılmaz bir durum. Üstelik söz konusu bu şahsın yatırım yaptığı denizdeki saha, olasılıkla gelecekte kurulacak başka bir cumhuriyette değil, bugün varlığını sürdüren Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarındayken. Bir başka şaşırtıcı nokta da bu gelişmelerin, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin zorlaşmaya daha yeni başladığı bir dönemde olması. ABD'nin yeni başkanı bu konuda bir açıklama yapmamış olsa da, iki ülke arasındaki ilişkilerin daha da kötüleşeceğine dair birçok emare var. ... Ama olan biten her şeye karşın Kıbrıs hükümeti, Türk birliklerinin hemen adadan çekilmesini dahi içermeyen bir 'çözüm'de ısrarcı.”
Kıbrıslı Türkler refah peşinde
İnternet gazetesi T24, 1974’ten sonra Kıbrıslı Türklerin adanın en zengin yerlerine sahip olduğunu ama Kıbrıslı Rumların çalışkanlıklarıyla şu anda daha iyi durumda olduklarını söylüyor:
“Rumlar İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanlar gibi canlarını dişlerine takıp zenginleşti. Türkler, ceplerini kaçanların geride bıraktıkları mal varlığı ve Türkiye’nin yolladığı paralarla doldurdukları halde, 1974 öncesinde olduğu gibi, Rumların gerisinde kaldılar. Kıbrıs 'Hıristiyanlar neden ileri, Müslümanlar neden geri' konusunun incelenmesi için dünyanın en mükemmel laboratuvarıdır. ... Çözüm için, adanın yeniden birleşmesi konusunda aceleci olmalarının nedeni budur. Ada birleşince onlardaki ilerilik kendilerine de bulaşır sanıyorlar. ... Ama ada birleşirse Türkler Rumların düzeyine yükselmeyecek. Refah, bir örgütlenme ve akıl işidir.”
AB-Türkiye: Yeni bir başlangıç mümkün
Kurier gazetesi, birleşik bir Kıbrıs için yapılan belki de en önemli görüşmelerin AB-Türkiye ilişkilerini kökünden değiştirebileceğine inanıyor:
“Kıbrıs görüşmelerinde Türkiye anahtar bir role sahip. Erdoğan hükümetinin otoriter ve baskıcı politikalarına rağmen Türkiye çok yapıcı bir rol üstlendi. Ankara'nın kazanacağı çok şey var: Türk hükümeti şimdiye değin Kıbrıs Cumhuriyeti'ni tanımadı. Ancak Kıbrıs politikasında rota değişimi ve Kıbrıs'ın birleşmesi Türkiye için katılım sürecinde mal ticareti ve gümrük birliği gibi yeni fasılların açılması anlamına gelecektir. Bundan sonrası Brüksel'e kalmış: Ya Avusturya Başbakanı Kern ve Dışişleri Bakanı Kurz gibi katılım müzakerelerinin dondurulmasını isteyerek Kıbrıs'ın birleşmesini riske atacak, ya da Türkiye'deki insan hakları ihlallerine gözünü kapatıp müzakerelere yeniden başlayacak.”
Karamsarlık çare değil
Köşe yazarı Ali Baturay Kıbrıs gazetesindeki yazısında, yeni Kıbrıs müzakereleri başlamadan ve antlaşma metni yayınlanmadan önce ülkeye gereksiz bir karamsarlık havası çökmesinden şikayet ediyor:
“Sanki Kıbrıs Türk halkının sonunu getirecek bir metin ortaya çıkmış, sanki özellikle Rum nüfusu konusunda bizi kandırmışlar, sanki zaman içerisinde Kıbrıs’ın tamamı Rumlaşacak, biz de nüfus olarak eriyeceğiz yok, olacağız. Felaket senaryoları dillere dolandı yine. Henüz bir uzlaşı yok, ama korku çok… Korkuları anlıyorum, bu toplum çok zor zamanlar yaşadı, ama önce uzlaşma olsun, uzlaşma metnini görün, planı görün, haritayı görün, ondan sonra hep beraber bakarız, Bosna’ya mı benzeriz, Filistin’e mi ya da başka bir yere mi, ona da karar veririz ve ‘hayır’ deriz. … Ben çözümü insanca yaşamak için, dünya vatandaşı olmak için, uluslararası hukuk bu ülkeye gelsin diye istiyorum. ”
Kıbrıs Cumhuriyeti yok olacak
Taraflar Cenevre'de anlaştığı takdirde, anlaşma metni iki toplumda referanduma sunulacak. Yazar Dimitris Konstantakopoulos O Dromos tis Aristeras'taki yazısında Kıbrıslı Rumların Türk tarafına çok ödün vereceğinden korkuyor:
“Halihazırdaki Kıbrıs Cumhuriyeti yok olacak ve adadaki Türk varlığı sürekli kılınacak. Ada halkı karar verip, ya bir daha değiştiremeyecekleri bir şeyi kabul edecek ya da çözümü reddederek kaotik bir ortam riskini onaylamış olacak. Neresi meşru ki bunun? ... Hiç bir şey meşru değil. ... Aksine bu durum, dar anlamıyla iki alternatifli bir darbe, Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasının ve AB antlaşmalarının en ağır biçimde ihlal edilmesi demek.”