AB ve Büyük Britanya saf belirliyorlar
Brexit sürecinin resmi olarak başlamasının ardından AB ve Britanya başlayacak müzakerelerdeki saflarını belirledi. Son olarak Londra'dan uzlaşmaya açık sesler duyuldu. Maliye Bakanı Hemmon gelecekteki ödeme yükümlülüklerine ve bir serbest ticaret anlaşmasına açık oldukları sinyalini verdi. Taraflar müzakerelerde ne kadar kan kaybedecek?
Büyük Britanya'sız AB daha iyi konumda
Köşe yazarı Niall Ferguson The Sunday Times için kaleme aldığı yazısında Britanya'nın katı ve kötü sonuçlara gebe ayrılma müzakerelerinin, diğer AB ülkeleri için bir uyarı niteliği taşıdığını dile getiriyor:
“Geçtiğimiz yıl düşen domino taşlarının ilki Britanya olacak tezi vardı. Ama bunun tam tersi oldu. Brexit ikilemini gören kıta Avrupası AB'den bütünüyle kopma düşüncesinden uzaklaştı. Benim öngörüm, Hollanda'nın, Fransa'nın, Yunanistan'ın ya da başka bir üyenin AB'den ayrılmayacağı yönünde. Çünkü AB bugün daha yoğun bir entegrasyon için önündeki en büyük engelden, biz Britanyalılar'dan kurtuldu. Britanya'nın birleşik Avrupa savunucuları için her zaman bir engel teşkil ettiği çok çabuk unutuldu. Bunu Maastricht Anlaşması'nın müzakereleri sırasında çok açık biçimde görmüştük.”
Avrupa yanlıları zor durumda
Slate gazetesi ise, Brexit sayesinde merkezkaç kuvvetlerin AB'de daha etkili olacağını düşünüyor:
“Brexit'le beraber AB dağılıyor ve bu gelişme giderek daha ciddi ve daha büyük bir öfke yaratıyor. Kimileri için AB bir fiyasko, çünkü refahı sağlayamadığı gibi ülke ekonomilerini dengelemeyi de başaramadı. Diğerleri Avrupa'nın zaten sermayenin, zenginlerin bir aracı olduğunu söylüyor. ... Son Avrupa dostları ise, bu eleştirileri yanlış buluyor ve hala AB'nin hatalarına rağmen emperyal güçlere kafa tutabilmek için kaçınılmaz olduğunu düşünüyor. Ama artık fikir mücadelesini kaybetmek üzereler ve entelektüel, siyasi ve medyatik anlamda çok zor durumdalar.”
Londra ayrılmakta haklı
İnternet gazetesi Observador müzakereleri endişeyle izliyor ve Britanya'yı cezalandırmak istemenin aptalca olduğunu söylüyor:
“Avrupa'nın siyasileri Rusya'da Putin'e, Türkiye'de Erdoğan'a karşı gösteremedikleri cesaret ve kararlılığı Britanyalılara karşı gösteriyor. Britanya'yı cezalandırarak başka ayrılmaları engelleyebileceklerini mi düşünüyorlar acaba? Merkel ve Hollande geçtiğimiz hafta Brexit'in uzun sürecek acı bir boşanma süreci olduğunu tekrarladılar. Ve asla Theresa May'ın önerdiği gibi 'mantıklı bir başlangıç' olmayacağını söylediler. Avrupa için sıralama çok açık: Önce ayrılık, sonra barışma. Ama bu doğru değil. AB'den ayrılmak anlaşmalarda yeri olan bir haktır.”
Güvenlik müzakere konusu olamaz
Siyaset bilimci Rem Korteweg NRC Handelsblad için kaleme aldığı yazısında, Başbakan May'in Britanya'nın uluslararası güvenliğe katkısını Brexit müzakerelerinde bir baskı aracı olarak gördüğünü söylüyor ve bu yaklaşımın sonuçları konusunda uyarıyor:
“Güvenlik işbirliği Britanya'nın da çıkarınadır. Bunun nedenlerinden biri, Britanya'nın halihazırdaki iki AB misyonuna katkı sağlıyor olması. Öte yandan Avrupa güvenlik bölgesindeki gelişmelere dahil olmak da yine Britanya'nın çıkarlarıyla örtüşüyor. Bunun nedeni ise, öncelikle Avrupa'nın çeperindeki ülkelerde karışıklıklar yaşanması ve ABD başkanı Trump'ın NATO'yu destekleyeceğinin kuşkulu olması. ... Britanya'nın Avrupa güvenliğine katkısının müzakere kozu olmaması gerekir. Gümrük bariyerleri ve panzerler arasında bir tercih yapmak gerekirse herkes kaybeder. ”
Atina'ya bu hiç teklif edilmedi
Yunanistan'daki Avgi gazetesi köşeyazarı Giannis Kibouropoulos, Brexit süreci ışığında Yunanistan'ın "düzenli Grexit" önerisini asla getirmeyeceğine üzülüyor:
“AB Komisyonu'nun, yüzlerce, Juncker'in açıklamasına göre binlerce sayfadan oluşan, hatta bazı kaynakların 3 bin sayfadan bahsettiği meşhur Brexit planı neredeyse iki yıldır bir sır perdesinin arkasında gizleniyor. Planı henüz kimse görebilmiş, hakkında konuşan kimse herhangi bir bilgi vermiş değil. ... Brexit sürecinin, 2015 yazında [Yunanistan referandumu ardından] Brüksel'deki yalan haberlerle koca bir ülkeye şantaj yapmak için kullanılan 'ani ölüm' ile ilgisi yok. Brexit nasıl olduysa yalan ve aldatmacalardan oluşan ve AB'nin güçlü devletlerinin Avrupa topluluğunu manipüle etmek için kullandığı mekanizmayı da ifşa etmiş oldu.”
AB yeni güç kazanıyor
Le Soir'a göre Brexit müzakereleri, küçülmüş bir Avrupa Birliği'nin gerçekten de güçlenmesini sağlayabilir:
“AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, sevinmek için çelişkili bir sebep buldu. Tusk'a göre 'Brexit bizleri, yani 27 ülke topluluğunu daha önce hiç olmadığı kadar kararlı ve birleşmiş hale getirdi.' Ancak bu ifadenin önce kanıtlanması gerekecek. Brexit müzakerelerinin, çıkan devletin talepleri karşısında geride kalanların dayanışmasını güçlendireceğine şüphe yok. Avrupa Birliği'nin 'güçlü olmak' dışında bir seçeneği zaten bulunmamakta; nitekim Theresa May de aynısını Büyük Britanya için istiyor. Bu hedeflerin kimi zaman birbiriyle çatışması kaçınılmaz olacaktır. Bizim olmadığımız parlak bir geleceğin hayalini mi kuruyorsunuz? O zaman biz de kendi geleceğimizle ilgileniriz; siz olmadan hatta gerekirse size rağmen.”
VIII. Henry Brexit'i nasıl destekliyor
Brexit Bakanı David Davis perşembe güne Büyük Fesih Yasasını (Great Repeal Bill) tanıttı. Bu yasayla hükümete, sayısı binleri bulan AB yasalarını, parlamento onayına gereksinim duymadan ulusal yasalara alma vekaleti veriliyor. Böylece Londra geçmişte kalmış dönemlere dönmüş olacak, diyor Corriere della Sera:
“Britanya hükümeti, her bir yasayı parlamentoda tartışmak zorunda kalmadan ülkenin yasalarını değiştirmek için majestelerinin gücünden faydalanıyor. ... Buradaki asıl sorun, Britanya yasalarına aktarılması gereken 12 binden fazla Avrupa normu. Hükümet bunu yaparken, krala, kararname yoluyla yasa çıkarma ve parlamentonun dışında karar verebilme hakkını tanıyan ve VIII. Henry maddesi olarak da bilinen 1539 statüsüne atıfta bulunacak. Brexit taraftalarının ana sloganlarından biri de Westminster parlamentosuna tam egemenliğini geri vermekti. ... Şimdi milletvekillerinin iradesinin üzerine çıkmak isteyense hükümetin ta kendisi.”
Britanya ekonomisi toparlanacaktır
Avrupa Birliği'nden ayrılan Britanya'nın ekonomisi bir hasar görmeyecektir, diyor Diena:
“Brexit'in ardından Britanya ekonomisinin yakın zamanda batacağını ileri süren mahşer kehanetlerinin gerçeğin çok uzağına düştüğü şüphesi var. Londra geçmiş ticaret ortaklarıyla sahip olduğu eski bağlantılarını canlandırdı, Asya'da aktif bir ekonomik genişlemeyi başlattı ve Brexit'in hemen sonrasında Amerikalı kuzenleriyle bir serbest ticaret anlaşması imzalayacağını duyurdu. En nihayetinde bakıldığında Brexit sonucu oluşacak kayıpların bu kısa vadeli kazançlarla bile telafi edilebilecektir.”
Brexit pokerinde Londra'nın kartları daha iyi
Daily Mail gazetesi büyük bir kendine güvenle, ayrılma müzakerelerinde Britanya'dan çok geride kalan AB üyesi ülkeleri kaybedecek, diyor:
“AB'den ayrılma müzakerelerinin başlangıcında Londra'nın kartları pek çoğunun ümit ettiğinin aksine daha iyi. AB karşıtlarının korku senaryolarına karşı ekonomi istikrarını korudu. Hindistan, ABD ve Kanada gibi ülkeler ticaret antlaşması imzalamak için kuyrukta bekliyor. ... Bir de ceketimizin koluna gizlediğimiz bir as var: Partnerlerimiz, özellikle de Almanya bizim kendilerine sattığımızdan çok bize satıyorlar. Bu yüzden bizim onlara olduğundan çok onların bize ihtiyacı var. Hiç kimseye hesap vermek zorunda olmayan Brüksel'deki Avrupa bürokrasisinin kendi planları olabilir. 27 demokrasinin siyasi liderlerinin bol kazançlı pazarımızın önüne engeller koyup, kendi seçmenlerinin istihdamını tehlikeye atması delilik olur.”
Yüzyılın en büyük siyasi aptallığı
Gazeteci Diogo Queiroz de Andrade Público'da yayınlanan yazısında Britanya'nın AB'den ayrılmasını kesin bir dille yorumluyor:
“Siyasi bir birliğin doğal üyeleriyle bağlarını bilerek isteyerek koparmak, yüzyılın en büyük aptallığı olarak tarihe geçecek. Birleşik Krallık AB'yi önümüzdeki yıllar için herhangi bir stratejisi, vizyonu ya da modeli olmadan terk ediyor. Bir ulusun tarihi duruşunu "Göçmenlerden bıktık" gibi savaş naralarıyla özetlemek o kadar gülünesi ki, insanın içini acıtıyor. Üstelik daha kötü gelişmeler de yolda: İskoçya Birleşik Krallık'tan ayrıldığı takdirde bu, komedinin doruk noktası olacak. İngiltere kuşkusuz ayakta kalacak ve büyük bir güç olmaya devam edecek. Ama bugüne oranla önemini yitirecek ve dünya üzerindeki etkisi azalacak.”
May uçurumun eşiğinde gaza bastı
Bir zamanların Brexit muhalifi Theresa May'ın uğursuz kariyerini etkileyici bir metaforla anlatıyor La Vanguardia gazetesi:
“Güç, şişenin üzerindeki etiketi okurken insanı sarhoş eden kimi sert içkiye benzer. David Cameron referandumu kaybedip istifa ettiğinde, içişleri bakanı onun görevini üstlenmek için bir adım öne çıkmıştı. Bakan, Demir Lady'nin hatıratını bir gecede okuyup bitirdi, kendisi de paslanmaz çelik kadın olmaya karar vererek, şu zihniyetle sert bir Brexit'e oynadı: "Arabayı zaten duvara karşı sürüyorsak, gaz pedalına daha çok basalım ki, sonra hiç kimse elimizin titrediğini iddia edemesin. ... Başbakan, ayrılmanın felaketi andıracak etkileri hemen göze batmasın diye genişlemeyi önceleyen bir bütçe hazırladı. Ama orta vadede Avrupa'dan ayrılmayı değil, kendi siyasi intiharını imzaladığını görecektir.”
Trump'tan daha popülist
Britanya başbakanının planladığı, AB'den radikal kopuş, Donald Trump gibi bir siyasetçi tipinden beklenirdi, diyor The Washington Post:
“ABD, içerikten çok, tarz olarak popülist davranan gösterişli [Güney Amerika'da kitleleri peşinden sürükleme yeteneğine sahip, otoriter nitelikli askeri-politik lider anlamında] bir Caudillo'nun idaresinde. Öte yandan Büyük Britanya bu fenomenin tam tersini yaşamakta. Başbakan May, katı bir yüz ifadesiyle ciddi, metodik, temkinli ve hayalgücünden yoksun bir üslupla çalışıyor. Öyle ki, May'e anti-Trump yakıştırması yapılabilir. Ancak Brexit yolu, May'in son derece düz yorumuyla birleştiğinde, popülizmin en saf hali çıkıyor karşımıza. Britanya yabancılara karşı daha katı davranabilmek adına sınırlarının egemenliğini geri istiyor. ... Bu sürecin sonunda Britanya, küreselleşme alanındaki en derin ve başarılı deneylerden biri olan Ortak Pazar'ı terk etmiş olacak.”
Brexit yalnızca yalanlar üzerine kurulu
Britanya daha önce de yanlış olgulara dayanarak korkunç bir karara imza atmıştı, diye hatırlatıyor Joris Luyendijk, NRC Handesblad'taki yazısında:
“Brexit ile Irak Savaşı arasındaki paralellikten sık sık bahsedildi. Gerçekten de her iki karar da yalan ve manipülasyonlarla halka 'satılırken', kuşkucular yurtsever olmamak ve savunmacı davranmakla itham ediliyordu. ... Amerika ve Britanya 2003'te Irak'a ne kadar sorumsuz ve plansız girdilerse, şimdi de Büyük Britanya, AB'den çıkma kararını benzer bir körlükle veriyor. ... Irak'a müdahalenin bedelini tüm yurttaşlar ödemişti. Şimdiki kararın ceremesini ise Büyük Britanya'daki AB yurttaşları, AB'de yaşayan Britanyalılar ve özellikle de Brexit'e onay veren oylarıyla ülkelerine ve kendilerine iyilik ettiğini sanan zavallılar ordusu çekecek. Yakında kandırıldıklarını gördüklerinde bu insanların sessizliklerini ne kadar koruyacaklarını izlemek heyecan verici olacak.”
Avrupa barışı tehlikede
Brexit'le birlikte Avrupa'nın çatışma ve savaşlar dönemine geri döneceğinden endişe ediyor Večernji list gazetesi:
“Birleşik Krallık AB'yi terk etmeden İskoçyalılar Birleşik Krallığı terk edebilir. Aynı şey Kuzey İrlanda için de geçerli. Brexit krallığın sonu olabilir. Ama ayrılığın AB için yaratacağı potansiyel tehlike de bundan az değil. Son Roma Zirvesi'nde olduğu gibi bildirgeler kulağa ne kadar hoş gelse de fayda etmez o zaman. AB tarih boyunca anlaşmazlıklarını sürekli çatışma ve savaşla çözmüş devletlerin işbirliği ve entegrasyonu üzerine kurulmuş büyük bir proje. Brexit bir dönüm noktası ve en kötü ihtimalle Avrupa barışının sonu ve kavga ve cepheleşme dönemine geri dönüş anlamına gelebilir. Bu durumda, 'Şimdi mesele zararların sınırlı tutulması' diyen Donald Tusk çok haklı.”
Bütün taraflar kaybedecek
La Stampa karamsar bir öngörüyle, Avrupa'nın İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana yaşadığı en ağır krize doğru sürüklendiğini söylüyor:
“Birleşik Krallık için Avrupa'dan ayrılmak, altında güvenlik ağı olmadan mutlak bir belirsizliğe atlamak demek. AB Britanya'nın en önemli ticari partnerlerinden biri, neredeyse sonsuz bir işgücü ve beyin gücü kaynağı ve bunların yanı sıra uluslararası dış politikada oynanan oyunlar için vazgeçilmez bir destek. ... AB ise kendi açısından bu hikayeden zaferle çıkamayacak. Britanya'nın Avrupa'ya hayır demesinin nedenleri, politik reformların başarısız olması, Yunanistan gibi ülkelerin onursuz ekonomik durumu ve mülteci politikasındaki dehşet veren tiyatroydu. Birleşik Krallık olmadan ABD ve Çin'le aşık atacak siyasi ve ekonomik bir blok oluşturmak AB için daha da zor olacak.”
Büyük Britanya'nın stres testi
Ülkede AB taraftarları ile karşıtlarının baskısı, Theresa May'in yaklaşmakta olan AB'yle Brexit müzakerelerinde yaşayacağı en büyük sorunu oluşturuyor, diyor The Times:
“İşin aslında bakılacak olursa May'i, AB'yle yapılacak müzakerelerden önce bir o kadar zorlu bir dizi başka tartışma bekliyor. İskoçya'nın bağımsızlığı konusunda May, İskoçya hükümet başkanı Nicola Sturgeon ile çoktan tehlikeli bir gövde gösterisine girmiş durumda. Bu tartışma Theresa May'in 'Birleşmiş bir Büyük Britanya' söylemini içi boş bir iddiaya dönüştürüyor. Öte yandan Kuzey İrlanda'yı da ağır sonuçlar bekliyor. Tüm bu bilgiler ışığında son gelişmelerin Britanya'nın birliği üzerindeki etkileri, Britanya başbakanının sorunlarının başlangıcı olacağa benziyor. Brexit referandumundaki zaferin ardından Avrupa 'kuşkucuları', Muhafazakar Partinin Brüksel'e verdiği her ödünü vatana ihanet olarak görüyor.”
İntikam duygularına gerek yok
Britanya'nın ayrılmasının AB için en cazip üyesiyle vedalaşmak anlamına geldiğini dile getiren Echo24, Britanyalılara karşı intikam duyguları beslememek konusunda uyarıyor:
“Londra'yla yapılacak yeni üyelik anlaşması Avrupa'nın hatalarından ders çıkarıp çıkarmadığını gösteren ilk büyük sınav olacak. Avrupa'nın cezalandırma, intikam ya da gözdağı verme gibi aykırı düşüncelere kapılmadan güncel sorunları akılcı bir şekilde çözüp çözemeyeceğini göreceğiz. Temel sorunlar ekonomi ve güvenlik. Londra'yla ticaretin mümkün olduğunca serbest kalması Avrupa'nın çıkarınadır. Karşılıklı talep olduğunda finans hizmetleri konusunda da uzlaşmalar mümkün olabilir. Londra diğer Avrupa finans metropollerinden daha önemli bir merkez. Ve terörizmle mücadelede şimdi olduğu gibi gelecekte de mümkün olduğunca çok istihbarat bilgisi paylaşılmak zorunda. ... AB başarılı müzakereler sayesinde yeni reformlar için özgüvenini artırabilir ve böylece başka cazip üyelerin Birlik'i terketmesinin önüne geçebilir.”
Serbest ticaretin bir müttefiki gidiyor
Brexit'in AB'de kalan ülkeler için yaratacağı zorlukları Dagens Nyheter ana hatlarıyla açıklıyor:
“Theresa May'in kurduğu 'Kötü bir anlaşmadansa hiç anlaşma olmaması daha iyidir' cümlesi boş propagandadan ibaret. Britanya anlaşma yapılmadan AB'den ayrılırsa hukuk içtihadı ve ekonomide belirsizlikler yaşanacak. Referandumdan sonra konjonktür olumlu bir gelişme göstermiş olsa da Sterlin değer kaybetti ve enflasyon yükseldi. Brexit'in uzun vadeli etkileri daha büyük riskler taşıyor. Britanya İsveç için serbest pazar ve ticaret alanında büyük bir müttefikti. Kaderin cilvesine bakın ki, Britanya'yla birlikte serbest pazarın en büyük sözcüsü bu pazarı terk ediyor. ... Brexit'in bedelini sadece Britanyalılar değil, AB'nin tamamı ödeyecek. Sorunu en uyumlu şekilde çözmek iki tarafın da çıkarınadır.”
Esnek AB ortaklığı mümkün olmalı
Ayrılma müzakereleri başlarken AB'nin İsviçre, Türkiye, hatta Rusya gibi ülkeler için yeni ortaklık kuralları geliştirmesi gerekir, diyor Die Presse:
“Nihayetinde Brexit müzakereleri yeni, değişken bir birlik sistemi yaratabilmek adına bir fırsat. AB'nin genişlemesi zaten sınırlarına gelip dayanmış durumda, bu nedenle daha esnek bir ortaklık biçimi geliştirmek gerekir ki, dışarda kalan komşu ülkelerin olgunluğu, iradeleri ve AB için ifade ettikleri baz alınarak Birlik'e bağlanmaları mümkün olsun. Bu bağlamda ortak pazara katılımın kısıtlı olduğu bir alternatiften tam üyeliğe uzanan kademeli bir sistem geliştirmek akıllıca olacaktır. Aynı sistemde üyeliğin getireceği mali yük de kademelendirilebilir.”