Şili'de darbenin üzerinden 50 yıl geçti
Şili’de 11 Eylül’de binlerce insan, demokratik yollarla seçilmiş Salvador Allende hükümetini ortadan kaldıran darbenin 50. yıldönümü vesilesiyle, Augusto Pinochet liderliğindeki askeri cuntanın kurbanlarını anmak üzere sokaklara döküldü. Darbeyi, ciddi insan hakları ihlallerinin yaşandığı, siyasi muhaliflerin tutuklandığı veya "kaybedildiği" 17 yıl süren diktatörlük dönemi izlemişti. Yorumcular, geçmişin gölgesinde darbeyi analiz ediyor.
Hâlâ tamamen aydınlatılmadı
Pravda, 50 yıl önceki olaylarla ilgili bugün dahi yanıtlanmamış sorular var, diyor:
“Binlerce insanın, öldürülen yakınlarının cesetlerinin nerede olduğunu bugün hâlâ bilmediği Şili'de, [1973 yılında öldürülen müzisyen] Víctor Jara'nın yedi katili ancak yarım yüzyıl sonra mahkûmiyet aldı. The Guardian, o dönem İngiltere'nin Sussex vilayetindeki bir ormanda, paintball idmanında kullanılan eski bir askeri helikopterin Pinochet'nin Allende destekçilerini denize attırdığı helikopterlerden biri olduğunu ortaya çıkarmıştı. Buna paralel olarak CIA de Şili ve Latin Amerika'da demokrasinin tasfiyesine yönelik çalışmalara ABD'nin doğrudan müdahil olduğunu doğrulayan resmi arşiv belgelerini yayınlamıştı.”
Şilililer anma törenlerinden bıktı
Tygodnik Powszechny, giderek daha fazla Şililinin bu meseleden usandığını söylüyor:
“Yıldönümleri yalnızca anıları tazelemekle kalmıyor, rejimin mirasına ilişkin bugüne kadar çözülmemiş ihtilafları ve anma töreninin nasıl ele alınması gerektiğine dair anlaşmazlıkları da alevlendiriyor. Sağcı ve aşırı sağcı siyasetçiler her yıl olduğu gibi -üstelik bu kez çok daha sert bir şekilde- anma törenini eleştirdiler. ... Onlara göre, 1973 olaylarını anmak ulusal yaraları gereksiz yere deşiyor ve toplumu daha da kutuplaştırıyor. ... Diğer yandan, diktatörlüğün kurbanları cephesi de bölünmüş görünüyor. ... Bitmek bilmeyen ihtilaflar halkta hayal kırıklığı yaratıyor. Kamuoyu yoklamalarının da gösterdiği üzere, Şilililer bu meseleden apaçık bıkmış durumdalar.”
Batı'nın çifte standardının kanıtı
Le Temps, diktatörlüğün Şili'de yol açtığı acılarda ABD'nin sorumluluğuna işaret ediyor:
“ABD, CIA'in Şili'de oynadığı rolü hiçbir zaman gerçekten telafi etmedi. Neoliberalizmin gereklerini uygulama bahanesiyle 'Chicago Boys'un [Pinochet döneminde Şili'nin ekonomi politikasını belirleyen Chicago'da eğitim almış ekonomistler] geride bıraktığı yıkımdan da ders almadı. Ki bu uygulamalar Allende'nin 'Unidad Popular'ını iktidara getiren eşitsizlikleri daha da artırmıştı. Şili örneği, ABD üzerinde kara bir leke ve Batı'ya sürekli yüklenen 'çifte standart' ithamının acı kanıtı olarak kalacak.”
Canavar sırtını umursamazlara yaslıyor
Gazeteci Beatriz Silva, eldiario.es’de bir hususa ışık tutuyor:
“1990’da demokrasiye döndüğümüzden beri, Şilililer olarak 1973’e kadar kıtanın en barışçıl toplumlarından birinde nasıl bu denli bir dehşet yaşanabildiğini kendimize sorup duruyoruz. Devlet Başkanı Gabriel Boric, yaşananların kınanması için bütün siyasi güçlerle asgari bir uzlaşı yolu bulmaya çalıştı. Sağcılar reddettiğinden bu mümkün olmadı. ... Peki suçlular nasıl bunca süre cezasız kalabildiler? Bunun yanıtı, destekçiler ve öfkeliler arasındaki üçüncü ve çok daha büyük bir grupta, umursamazlarda yatıyor. Cezasız kalmış canavarın sırtını yasladığı bir insan kitlesi onlar. Şili bu umursamazlıkla mücadele etmeli.”
Bütün demokrasiler için bir uyarı
Şilili kültür insanı Ariel Dorfman, El País’te gençlere şöyle sesleniyor:
“Aradan geçen yarım yüzyıldan sonra, pek çok ulusun otoriter alternatiflerle cilveleştiği bir dünyada, Şili’de ve Şili sınırlarının da ötesinde büyük sonuçlar doğuran bu askeri ihtilali hatırlamak her zamankinden daha önemli. ... En büyük bilinmeyen ise bırakın Allende dönemini, darbeyi dahi yaşamamış büyük bir kitlenin, yani gençliğin ne düşündüğü. Askeri darbeye dair zihinlerinde nasıl bir görüntü var? Öyle sanıyorum ki bu görüntü, yanan [devlet başkanlığı sarayı] La Moneda’nın sembolik fotoğrafı olabilir. Bu fotoğraf onlara uyarı olsun: Demokrasi hassastır ve kolayca baltalanabilir. Hukukun üstünlüğü konusunda uzun geleneğe sahip ülkeler için de aynısı geçerlidir.”
Toplum bölünmüş durumda
Helsingin Sanomat, diktatörlüğün toplum üzerindeki etkisinin bugün de sürdüğünü yazıyor:
“1990'da iktidarı sivillere devretse de Pinochet'nin gölgesi hâlâ Şili'nin üzerinde. ... Demokrasi, Şili'ye 20 yıl boyunca ekonomik kalkınma ve siyasi istikrar sağladı, ancak ülke ardında zorluklarla geçen bir on yıl bıraktı. Bu durum hoşnutsuzluğu tırmandırdı ve siyasi aşırılıklara geri dönülmesine yol açtı. Üstelik bu, askeri darbenin mirasına yönelik tutumlara da yansıyor. Şilililerle yakın zamanda yapılan bir ankete göre halkın yüzde 42'si darbenin demokrasiyi yok ettiğini düşünürken, yüzde 36'sı ülkeyi komünizmden kurtardığına inanıyor. Şili'de yarım asırlık meseleler hâlâ bu denli hassasken, bir şeylerde uzlaşmak hayli zor.”
Çığır açıcı bir deneye son verildi
Público’ya göre Şili’de asıl hedef ülkede yeşeren yeni birliği başarısızlığa uğratmaktı:
“Şili, 1970’lerin başında dünyada kilit bir rol üstlenmişti. Solun dev bir deney laboratuvarı gibiydi. ... Sosyalizm ve demokrasi birleştirilmeye çalışılıyordu. Bütün sol partilerin bir araya geldiği Unidad Popular, çığır açıcı bir deneydi. Pinochet’nin askeri darbesi karşısındaki başarısızlığı da o denli acı verici oldu. Allende, kimilerinden fazla radikal olduğu ve kaos riski doğurduğu gibi yüzeysel eleştiriler alırken, silahlı devrim ve ‘Küba yolu’ destekçileriyse onu işçileri silahlandırmamakla suçluyordu. Siyasi cesaretin emsal ismi olmuştu.”
ABD artık kendine çekidüzen vermeli
The Guardian, Washington'ın kıtaya yönelik tutumunu gözden geçirmesini istiyor:
“Şili'deki darbeyi, kıtadaki solcu hükümetleri istikrarsızlaştırmak için onlarca yıl sürdürdüğü girişimlerin bir parçası olarak gören Washington, artık kendine çekidüzen vermeli. ABD'nin ulusal güvenlik doktrini, diktatörlükleri apaçık hiç umursamadı ve kirli savaşları meşrulaştırdı. Bu yanlıştı ve Washington'un bunu kabul etmesi gerekiyor. ABD, kendi menfaati uğruna kıtada korku tohumları ekmeyi sürdürüyor. İster Küba'ya yönelik yaptırımlar, ister IMF eliyle Arjantin'e dayatılan devalüasyon olsun, 11 Eylül 1973'ün yarattığı gölgeler git gide uzuyor.”